yıllardır alışık olduğumuz kurulu dil düzenimizi daha hakkaniyetli bi yerden yeniden kurmaya var mısınız peki...
AYNUR ULUÇ
1 mayıslar, kadın emeğinin emekçi sınıfı mücadelesinde de, hayatın kendi pratiği içindeki yerinde de, gerek söylemler içinde, gerek afişler içinde geçme payının da, erkeğin yanında hayatı bütünleyen yanının da, öte yandan erkeğin kadının yanında onu bütünleyen yanının da daha görünür olduğu eylemler ve ifade şekilleri bulmak konusunda kafa yormamıza vesile olabilir.
yoksa elbette birbiri ile değil sermayeye karşı verilen mücadelenin somutlandığı bir gün... o anlamda tüm farkları birbirine katıp kendi kalarak zenginleşerek tabii.. sadece 1 mayıs için değil hakkaniyetli bir gelecek kurmanın hevesinin de yeniden canlandığı bir gün çünkü...
1 mayıs afişlerinde artık kadınların da eli olmasının zamanı gelmedi mi sizce de... emekçiler sanki sadece erkeklerden oluşuyormuş gibi yumruk yapılmış bir erkek eli ile 1 mayıs'ı sembolize etmenin ötesini düşünmeye geçmenin... ve oradan yansıtmanın...
emekten yana tavır alanların dahi kadın emeğini bu kadar görmezden gelmesinin artık son bulmasının zamanı... belki de pankartlara bile ihtiyaç duymayan yeni bir varlık inşa etmenin yollarını düşünmenin zamanı gelmedi mi sizce de...
yıllardır alışık olduğumuz kurulu dil düzenimizi daha hakkaniyetli bi yerden yeniden kurmaya var mısınız peki...
ve var mısınız emeği dile emekçe geçirmeye... ve tavrınıza ve algınıza ve dünyanıza geçirmeye var mısınız?"
demiştim, doğal olarak pek çok yorum geldi hepsi birbirinden kıymetli... yaklaşımım, tartışılmaya, konuşulmaya, üzerinde düşünülmeye başlandı ya bu bana yeter. bir de bir yorum geldi ki ruhumu okşadı.. o yorumu ve sonrasında geçen yazışmaları sizin de okumanızı isterim çünkü içinden bir kıymetli değer çıktı: veysel öngören.
ki kendisine "şairlerin babası" derlermiş zamanında.. baksanıza hayat ne güzel örüyor ilmik ilmik bağlantı noktalarını. ben hiç okuyamadım kendisini bugüne kadar. ne büyük kayıp olduğunu anladım o gelen yorumdan... bir kez de onu tanıyan bir karı kocayla karşılaşmıştım yıllar önce.. o masadaki sohbeti anımsadım veysel abilerini anlatıp durmuşlardı saatlerce şakıyıp...
yani işin özü; ben takip edilecek izleri buraya bırakıyorum sevgili dostlar...herkes kendisine yakın bulduğu uçtan konuya dahil olabilir. iz sürebilir... kiminiz bir mayıs'a takılır, kiminiz önerime.. kiminiz veysel abe'yi merak eder.. kiminiz söyleşilere geçer buradan, ki ne demişler...
dilediğinizce seyahat edebilirsiniz fikirlerde, düşlerde, söyleşilerde... yeter ki hız çağına teslim olup güzelliklerin izini sürmeyi unutmayasınız, deyip susayım ben iyisi))
şimdi sevgili kahraman oğuz beyle 1 mayıs resmim altındaki yorumlaşmalarımıza geçiyorum:
***
Kahraman Oğuz: Bu resim bana olandan olmayanı yapma sanatının farklılığını gösteriyor.
Aynur Uluç: bu yorum benim çok ilgimi çekti ve hoşuma gitti açıkçası. sebebini size yazmak istiyorum. bu resimde ne farklar var diyerek paylaşmayı düşünmüştüm sabah ilk. dedim farkları bulsunlar bakalım. belki emeği temsil eden ellerde kadın eli ve erkek elinin birlikte olduğunu görür bir kaç kişi. bir kaç kişi dedim belki slogan ya da 1 mayıs sözlerinin olmadığını görür resimde. bir kaç kişi belki yumruk ile ifade edilen güç yerine o iki avuç birbirine destek verdiğinde, üstünde o kalabalığı nasıl taşıdığını görür. yani yumruk değil gücün kitle ile verildiğini görür gibilerden aklımdan geçmişti. sonra vazgeçtim dedim anlaşılmayı beklemenin zamanı değil aynur, çünkü bu bireysel bir konu değil. o yüzden daha açık bir dille yazmıştım paylaşımımı... sizin bu yorumunuz hepsini içeren ve sormadığım halde içimden geçen o sorunu yanıtı gibi olmuş. çok teşekkür ederim.
Kahraman Oğuz: Bu paylaşımınızdaki yazıyı okuyup ve resmi incelerken Diyarbakır’da güzel bir otel var: ismi “Turistik”. Uzun yıllar önce öğrenciyken Veysel Öngören adında şair yazar eleştirmen bir abe vardı. Şimdi hayatta değil. Yazın bir ay oraya kamp kurardı. Takdilosu, ‘kehribar teşbihi, ‘piposu ve hafif ağır demlendiği rakısı vazgeçilmez gündüz yaşamıydı ilerleyen yaşında. Öğrenciler, şiir severler, bir tekke şeyhini ziyaret eder gibiydi. Ziyaretçileri eksilmezdi. Doğal bir insandı çok açık konuşurdu. Biz de ziyaret etmiştik kendisini. Ben biraz da farklı takılırdım.
Siz yazılarınızda hangi sınıfa kesime hitaben yazıyorsunuz, diye sorunca biraz küplere binercesine hoplayıp ‘benim yazımı anlamayan Marksizmi Leninizmi bilmiyor.” demişti. Şimdi meseleye geleceğim. İkinci olarak da demiştim ki “ Siz farklı yaratıcılık işliyorsunuz.” Bu sefer yine hoplayarak “Yok ben Tanrı değilim ki yaratayım. Ben var olanı güzel dizip şekil ve tat, anlam vermeye çalışıyorum.” diye yanıtlamıştı.
O anı hatırlayarak mevcut yazı ve resme yorumu yaptım. Zaten Sayın Aynur Uluç’u şiir ve röportajlarından takip ettiğim günden beri orijinalliğiyle, özgünlüğüyle sanatını icra ettiğini görüyor ve anlıyorum. Zaten var olan malzemeler ve yapı taşlarından farklı, taklit olmayan bir sanat üretimi ustasıdır. O kısa yorumum biraz da bu diyalektik bakışın yorumudur. Sevgi ve saygılar.