İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 'Dünya Göçmenler Günü' nedeniyle hazırladığı iş cinayetleri raporunu yayınladı.
Geçtiğimiz üç yıl içinde göçmen işçiler konulu altı rapor çıkardık. Bu raporlarda;
• Göçmenler/mülteciler sadece Ege sularında değil çalışırken de yaşamlarını yitirdiğine,
• Türkiye’deki göç tartışmasının uluslararası bir boyut içinde incelenmesi gerektiğine,
• Avrupa Birliği ile yapılan göçmen/mülteci pazarlığına,
• Patronlar için göçmenlerin/mültecilerin ucuz emek gücü olarak görüldüğüne,
• İktidar için ise göçmenlerin/mültecilerin oy deposu olacağı ihtimalinin göz önüne alındığına,
• Göçmen/mülteci tartışmasının güncel olarak Suriye/Suriyeliler ekseninde şekillendiğine,
• Sendikal örgütlenmenin bir ‘göçmen/mülteci işçi politikası’ olmadığına, bu noktada konfederasyonların varolan açıklama ve pratiklerine,
• Türkiyeli emekçilerin göçmenlerin/mültecilerin işlerini ellerinden almasından cihatçı kaygısına kadar ekonomik, sosyal, kültürel nedenlerle göçmenlere mesafeli baktığına,
• İş cinayetlerinde yaşamını yitiren önemli bir bileşen olarak göçmenlerle/mültecilerle ‘ortak örgütlenme ortak mücadele’ perspektifi oluşturulmasına,
• Sanayide göçmen/mülteci çocukların çalıştırıldığına,
• Dünyadan göçmen/mülteci işçi örgütlenmesi örneklerinin incelenmesine (G.Kore ve İspanya),
kadar birçok konuya değindik ve tartışmaya çalıştık…
2018 yılında göçmen/mülteci işçi ölümleri
18 Aralık itibarıyla tespit edebildiğimiz kadarıyla en az 108 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin yüzde 14’ünü İstanbul’da çalışan hekim arkadaşlarımızdan öğrendik. Ölümlerin hiçbiri yazılı, görsel, dijital basına ve sosyal medyaya yansımamıştı ve İSİG Meclisi olarak sosyal medya hesaplarımızdan paylaştık. Yani bildiğimizin çok çok üstünde göçmen/mülteci işçi cinayetleri yaşanıyor…
Yıllara göre baktığımızda da ‘tespit edebildiğimiz’ göçmen/mülteci iş cinayetlerinde artış yaşanıyor:
2013 yılında 22 göçmen/mülteci işçi,
2014 yılında 53 göçmen/mülteci işçi,
2015 yılında 67 göçmen/mülteci işçi,
2016 yılında 96 göçmen/mülteci işçi,
2017 yılında 88 göçmen/mülteci işçi,
2018 yılında 108 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi…
Yıllara göre tüm iş cinayetleri içinde baktığımızda da göçmen/mülteci işçilerin ölümü oransal olarak da artıyor:
2013 yılında yüzde 2,
2014 yılında yüzde 3,
2015 yılında yüzde 4,
2016 yılında yüzde 5,
2017 yılında yüzde 4,
2018 yılında yüzde 6.
‘Bildiğimizin çok çok üstünde göçmen/mülteci işçi cinayetleri yaşandığı’ tespitimizden hareketle bu oranın yüzde 10’a doğru yaklaştığını düşünüyoruz…
Neden ‘göçmen/mülteci’ işçi diyoruz?
Öncelikle raporlarımızda göçmen/mülteci işçi olarak birleşik bir olgu kullanıyoruz. Çünkü emek hareketinin kullandığı geleneksel olgu “göçmen işçi” iken günümüz Türkiye’sinde bu durumun temel belirleyeni savaşlar sonucu gerçekleşen “mültecilik”tir. Bu anlamda tek başına göçmen işçi ya da mülteci işçi olgularının eksik kalacağını düşünüyoruz.
2018 yılında iş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin geldikleri ülkelere baktığımızda ilk iki sırada savaşların devam ettiği Suriye ve Afganistan bulunuyor. Irak’ı da eklediğimizde iş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin ¾’ünün savaşların devam ettiği ülkelerden geldiğini görüyoruz. Daha ayrıntılı bakarsak ölen işçilerin:
48 işçi Suriyeli; 28 işçi Afganistanlı; 5 işçi Azerbaycanlı; 4’er işçi Iraklı, Pakistanlı ve Türkmenistanlı; 2’şer işçi Gürcistanlı, İranlı, Rusyalı ve Ukraynalı; 1’er işçi ise Hindistanlı, Kırgızistanlı, Macaristanlı, Nijeryalı, Özbekistanlı, Tacikistanlı ve Zimbabveli...
Dikkat çeken bir durum ise geçen yıllarda ölümlerin yüzde 60’tan fazlasını Suriyeliler oluştururken bu yıl yüzde 44’ü Suriyeli. Bunun nedeni Afganistan’dan gelen işçilerin sayısında ve ölümündeki hızlı artış. 2018 yılı başında 1 milyon Afganistanlının doğu sınırlarımızdan ülkemize giriş yaptığı ve Erzurum otogarındaki yolculuk haberleri basına yansımıştı. İşte bu işçiler şimdi ülkemizin dört bir yanında Türkiye işçi sınıfına dâhil oldular, en kötü koşullarda çalışıyorlar…
Göçmen/mülteci işçi sömürüsü
Çalıştıkları işkollarına göre baktığımızda göçmen/mülteci iş cinayetlerinin:
35’i inşaat/yol, 34’ü tarım/orman, 7’si belediye/genel işler, 5’i gıda, 5’i kimya, 3’ü madencilik, 3’ü tekstil, 3’ü metal, 3’ü taşımacılık, 3’ü gemi, 3’ü konaklama/eğlence, 2’si enerji, 1’i ticaret ve 1’i de belirleyemediğimiz işkolunda gerçekleşti…
Kriz koşullarında patronlar açısından göçmen/mülteci işçiler, düşük ücretle güvencesiz şekilde çalıştırılabilecek emekçiler olarak her zamankinden daha da önem kazanmaktadır. Günde 16 saati bulan uzun çalışma süreleri, angarya ve sözlü fiziksel şiddet, havalandırmasız ve ışıksız ortamda koruyucu ekipmanlar olmaksızın işbaşı yaptırma, asgari ücretin altındaki ücretlerle sigorta ve sosyal güvenlik kapsamı dışında çalıştırma, sendikalaşma veya iş yavaşlatma gibi hakkını arama halinde keyfi şekilde işten çıkartabilme, başta devlet olmak üzere kimsenin hesap sormaması tam da patronların aradığı çalıştırma koşullarıdır.
İktidar sözcüleri Türkiye’ye gelen göçmen/mülteci işçilerle ilgili ‘Açık işlerde, Türkiyeli işçilerin çalışmadığı işlerde işçi açığını gideriyorlar’ açıklamalarıyla, patronların sözcülüğünün yanı sıra, memleketin işgücü piyasasına da nasıl baktıklarını ortaya koymaktadırlar. ‘İşçi açığı’ olarak dile getirdikleri durum, ‘eşit işe eşit ücret’ uygulamasına, İş Kanunu’na ve ilgili mevzuata aykırı olarak çalıştırmanın eşanlamlısı haline gelmiştir.
Maden, tarım, inşaat, tekstil; merdiven altı tezgâhlarda ve fason üretim yapılan işyerlerinde göçmen/mülteci işçiler Türkiye’de işgücü piyasasında kayıtdışı işçiler olarak enformel şekilde eklemlenmektedir. Patronlar, işçiler arasında etnik ve mezhepsel düşmanlığı körükleyerek göçmen/mülteci işçileri diğer işçilere karşı ücret artışlarını baskılamada ve yevmiyeleri düşürmede bir araç gibi görmektedirler.
Kâr oranlarını arttırmak ve sermaye birikimini kolaylaştırmak için göçmen/mülteci işçiler emek rezervi olarak görülmekte, sonuna kadar sömürülmektedir. Bugün Türkiye’nin pek çok ilinde kayıtlı ve kayıtdışı göçmen/mülteci işçi, ekonomik ve sosyolojik açıdan dezavantajlı pozisyonda yaşam kavgası vermektedir. Karadeniz’de fındık ve çay üretiminin yapıldığı illerde Gürcistanlı işçiler; İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyükşehirlerde gıda, tekstil, inşaat ve belediyelerde Suriyeli, Afganistanlı ve Orta Asyalı işçiler; ve yine ülkemizin dört bir yanında başta inşaat ve tarım olmak üzere hemen her işkoluna yayılan alanlarda göçmen/mülteci işçiler çalışmaktadır. Bazı illerde göçmen/mülteci işçiler milliyetçi provokasyonlara açık haldedir.
Suriyeli işçiler üzerine
Türkiye’de göçmen/mülteci işgücünde Suriyelilerin sayısal çoğunluğunun başlıca nedeni Suriye Savaşı’nın yol açtığı demografik, sosyolojik ve mekânsal yıkımdır. Yerinden yurdundan olan ve dünyanın dört bir yanına dağılan Suriyelilerin (Aralık 2018 itibarıyla) resmi olarak 3 milyon 611 bin 834’ü Türkiye’de yaşamaktadır. Gayri resmî olarak Suriyeli sayısının 4 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Suriyelilerin 227 bin 332’si 10 ildeki 21 kampta barınırken, geri kalanlar 81 ile dağılmış durumda. 1 milyon 959 bin 970’i erkek, 1 milyon 651 bin 864’ü kadın Suriyelilerin 2 milyonuna yakını çalışma çağında olsa da, mevcut çalışanların yüzde 99’u kayıt dışı istihdam edilmektedir. Türkiye’de 2016 yılı itibariyle Suriyelilerin sadece 14 bin 745’ine çalışma izni verilmiş̧ olması tamamının kayıtdışı çalıştığının göstergesidir.
Suriyeli göçmen/mülteci kadın ve çocuklar işgücü piyasasındaki en güvencesiz ve sömürüye açık kesimdir. Ekonomik ve sosyal zorlukların yanı sıra ataerkil düzenle de baskı altında yaşayan Suriyeli kadın ve çocukların içerisinde işsizler çoğunlukta olduğu gibi, işgücü piyasasına dâhil olanlarının neredeyse tamamı güvencesiz çalışıyor denilebilir.
Suriyeli kadınların dil sorunu, ataerkil tahakkümle birleştiğinde Suriyeli kadınların toplumsal yaşamdan uzak kalmalarına yol açmaktadır. AFAD raporlarına göre kamp dışında yaşayan kadınların sadece yüzde 22’si kendilerini ilerleyen yedi gün idare edebilecek yiyecekleri alacak maddi güce sahiptir. ‘Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Emek Piyasasına Dahil Olma Süreçleri ve Etkileri: İstanbul Tekstil Sektörü Örneği’ araştırmasına göre Türkiyeli erkek işçilerin yüzde 46’sı, kadın işçilerin yaklaşık yüzde 63’ü sigortasız çalıştığını belirtirken, Suriyeli erkek işçilerin yüzde 99’u, Suriyeli kadın işçilerinse tamamının sigortasız çalıştırıldığı belirtilmektedir.
Suriyeli çocukların çalışma yaşı ise 6’ya kadar düşmektedir. Bu durum Suriyeli çocukların güvencesiz işgücünün önemli bir parçası haline getirmektedir. Tekstil, hizmet, sanayi gibi sektörlerde çalışan Suriyeli çocukların işkolları, ikamet ettikleri bölgelerin temel geçim faaliyetlerine göre belirlenmektedir. Kamp dışında yaşayan Suriyeli çocuklar, buldukları her işte çalışarak ailenin geçimine katkıda bulunmaktadır.
Altını çizelim: Suriyeli işçiler üzerine yapılan araştırmaların Afganistanlı işçiler başta olmak üzere diğer ülkelerden gelen işçiler için de yoğunlaştırılması gerekmektedir…
Göçmen/mülteci işçilerin sağlık hakları
Bu noktada TTB’nin açıklamasını aktaralım: “Ülkemizde mültecilere yönelik farklı sağlık uygulamaları vardır. Savaşın çıktığı 2012 yılından bugüne Suriyeli göçmenlere sunulan sağlık hizmetleri, “Geçici Koruma Yönetmeliği”nde belirtilen esaslara dayanılarak, AFAD tarafından yayımlanan 18 Aralık 2014 tarihli ve 2014/4 sayılı “Geçici Koruma Altındaki Yabancılara İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi Genelgesi” ve Sağlık Bakanlığı tarafından 2875 sayı ile yayımlanan ve 4 Kasım 2015 tarihinde güncellenen “Geçici Koruma Altına Alınanlara Verilecek Sağlık Hizmetlerine Dair Esaslar Yönergesi” ile düzenlenmiştir. Suriyeliler, kayıtlı oldukları yerde geçerli olmak üzere 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”na göre Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamına alınmışlardır. Yeni düzenlemeye göre Suriyeli göçmenlerin primleri Göç İdaresi tarafından ödenmektedir. Suriyelilere yönelik özel Göçmen Sağlık Birimleri kurulmuştur. Olumlu adımlar olmasına karşın bu yapılanlar yetersizdir. Afganistanlı, Iraklı, İranlı ve diğer ülkelerden gelen mülteciler ise bu uygulama ve haklardan yararlanamamakta, ayrımcılığa uğramaktadır.”
Son olarak şu hususu belirtelim: Aliağa Petkim Star Rafinerisi’nde çalışan Hindistanlı işçiler verilen yemeklere tepki göstermiş ve ‘beslenme hakkı’ direnişleriyle gündeme gelmişlerdi. Yine Torbalı'da çalışan Türkiyeli ve Suriyeli tarım işçilerinin yevmiyelerin artırılması için kurdukları birlik ve iş bırakma, kısmi zam getirmişti. Bu örneklerin çoğaltılması dileğimizle en başta söylediklerimizle raporumuzu bitirelim: Göçmen/mülteci işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. Ortak mücadele ortak örgütlenme!