3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu, tutuklu işçi ve sendika temsilcilerinin serbest bırakılması ve işçi aileleriyle dayanışmada bulunmak için çabalarını sürdürüyor.
Serpil Ünal
3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu, işçilerin havalimanı şantiyesindeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi, tutuklu işçi ve sendika temsilcilerinin serbest bırakılması ve işçi aileleriyle dayanışmada bulunmak için çabalarını sürdürüyor.
Platform bileşenleri ailelerle görüşmeye onlarla birlikte bu taleplerin karşılanması mücadelesini büyütmeye çalışıyor. Ailelerle tanışmak, onlarla birlikte hareket edebilmek için bugün aile ziyaretlerimizin ilkini gerçekleştirdik.
Mücadele Birliği Platformu'nun da bileşenleri arasnda bulunduğu 3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu bugün tutuklu işçilerden Mustafa Atay'ın ailesi ve Dev Yapı İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut'un ailesini ziyaret etti.
3. Havalimanı şantiyesinde okul harçlığı biriktirebilmek için çalışmaya başlayan ve 14 Eylül günü iş bırakma eyleminin ardından tutuklanan genç işçilerden Mustafa Atay'ın ailesiydi ilk ziyaret yerimiz.
Tutuklu oğullarını görebilmek için Urfa'dan İstanbul'a...
Urfa'da oturan emekçi bir aile. Silivri Hapishanesi'ndeki oğlunun görüşüne gidebilmek için İstanbul'a gelen aile burada bir yakınlarının yanında misafir.
Aile ile buluşmaya giderken Atay ailesinin yine bir yakınlarının hasta ziyaretine gittiğini öğrendik. Eve ulaştığımızda bizi Mustafa Atay'ın babası Şeref Atay ve dayısı karşılıyor. "Bir yakınımız rahatsız ev çok kalabalık sizle rahat görüşemeyiz. Ben sizi dışarda bir yerde ağırlayayım" diyor emekçi nezaketiyle.
"Misafir olan sizsiniz biz sizi ağırlamalıydık, ama şartlar bizim beklediğimizden farklı gelişti, siz kusura bakmayın" diyerek yanıtlıyoruz Şeref Atay'ı.
Hasta yakınları için yardımcı olacağımız bir şey var mı diye sorduktan sonra, geldiğimiz karavan tipi araç içinde oturabileceğimizi söylüyor Şeref Atay... Biz de gürültülü bir kafetaryada oturmaktansa araçta yakın bir sohbete olur diyoruz.
Baba Şeref Atay 27 yıl Tarım ve Orman Bakanlığı'nda çalışmış bir emekçi. Sendikal mücadele ve siyasi mücadele yürütmüş bir insan. İlk konuşmalarımızda oğlunun tutuklanmasındaki hukuksuzluğa, haksızlığa şaşkınlığı ve isyanı dile geliyor ister istemez.
"Emekli maaşım yetmedi çocuğumu okutmaya!"
Baba Atay'a platformu anlatıp tanışıyoruz. Hemen bize sendikadan arkadaşlarla görüştüklerini platformdan haberdar olduklarını ve ellerinden geldiğince de bu platforma katkıda bulunmak istediklerini söylüyor.
Bir buçuk aydır tutuklu bulunan Mustafa Atay 18 yaşında Kastamonu Üniversitesi'nde Coğrafya Bölümü öğrencisi. Emekli bir babanın geliri ise onu okutmak için yeterli gelmiyor. Urfa'dan Kastamonu'ya oradan Silivri Hapishanesi'ne uzanan Mustafa'nın durumunu anlatıyor baba Atay.
"Eyleme giden insanın ayağında şortla terlik mi olur?"
"Baba bazı arkadaşlarım 3. Havalimanında çalışıyor, bırak ben de gideyim bir iki ay çalışıp harçlığımı çıkarayım dedi. Bizim durum da malum bir emekli maaşı. Çocuk zorlanıyor haliyle. Biraz düşünmedim değil. Sık sık da tembihledim. Oğlum dikkat et bak okulun var yabancı yerde zor olur çalışmak diye. Mustafa aklı başında efendi bir çocuktur. Baba merak etme arkadaşlarımla birlikte olacağım. Bir iki ay çalışıp harçlığımı çıkarıp döneceğim dedi. Geldi burada işe başladı daha yirmi gün kadar olmuştu işe başlayalı. Galiba olayın olduğu gün 'İş paydostur' deniyor bunlar da arkadaşlarıyla koğuşlarına gidiyorlar. Üstünü değiştiriyor. Ayağında şort ve terlikle koğuştayken gaz bombaları atılıyor. Gazdan etkilenince dışarıya çıkıp bakıyorlar. Yine ayağında terlikle şortla... Bakıyorlar her taraf jandarma, gaz bombaları atılmış. Oradan çıkmaya çalışıyorlar. Nereye gidelim falan diye bakınırken sanırım o gazlı alandan çıkabilmek için bir tel örgü varmış onu kaldırıp öbür tarafa geçmeye çalşıyorlar. Bütün mesele bundan ibaret. Yani eyleme katılacak bir insanın üstünde şortla terlikle ne işi var eylemde, dışarıda. Zaten dosyasında yazılı olan da budur. Vay efendim bir teli kaldırıp sen niye geçmeye çalışırsın.Suç unsuru. Ne yapacak bu çocuklar. Zaten ne olup bittiğinden haberleri bile yok, şaşkın haldeler. Öğrenci çocuk elli gündür Silivri cezaevinde yatıyor."
"Okulda olması gereken çocuklar neden cezaevinde?"
Baba Mustafa Atay yaşanan hukuksuzluğa isyan ediyor. Görüşe gittiğinde oğlu gibi başka çocukların tutuklu olduğunu görmek ise onu daha da üzmüş ve isyan ettirmiş. "Okulda olması gereken çocuğun cezaevinde ne işi var" diyor.
Bir öğrenci okuyup devlete topluma daha yararlı olabilecekken zulumle tutuklamayla ne yapılmak isteniyor. Amaç nedir, bu çocukların yetişip yararlı insanlar olması mı, cezaevlerinde tüketilmesi yok edilmesi mi? Bu nasıl bir anlayış aklım almıyor, anlayamıyorum" diye anlatıyor şaşkınlığını ve öfkesini. Büyük bir haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya olmak dayanılmaz bir durum emekçi baba için.
"Zulümle topluma insan kazandırılmaz, bırakın okusun çocuklar"
Cezaevinde gördüğü çocuklar için de "Yazıktır, günahtır bu çocuklar niye cezaevinde? Daha 18 yaşını doldurmamış... Bu çocukların hepsi bizim çocuklarımız neyin cezasını çekiyorlar benim aklım almıyor" diyerek anlatıyor karşılaştıklarını.
"İnsanları topluma kazandırmak, hele ki bu çocukları topluma kazandırmak zulumle, cezaevlerine konularak olmaz.. Böyle bir toplum ileriye gitmez. Yararlı insanlar olsun isteniyorsa cezaevlerinde değil okulllarında olsunlar. Eksikleri hataları varsa anlatalım, okuyup kendilerini geliştirsinler ki yararlı insanlar olsunlar" diyor.
"Faturaları ödüyorum bakıyorum cebimde maaştan 10 lira kalmış!"
Mustafa'nın tutuklanması emekli maaşıyla geçinmeye çalışan ailenin maddi olarak daha da zorlanmasını getirmiş.
"Ben 27 sene çalışmış bir insanım. Ama bugün oğlumu görebilmek için emekli maaşımı eksi 1000 liraya çekmişim öyle gelmişim. Zaten emekli insanın durumu belli. Ben her ay gidiyorum emekli maaşımı alıyorum. Her zil çaldığından bir fatura geliyor kapıya onları ödüyorum. Bir elimi cebime atıyorum ki, ya 10 lira kalmış ya 20 lira. Ben niye çalıştım 27 yıl. Hani benim emeklilikte rahat edeceğime dair kurduğum hayaller, hani yaşadığım bu zulüm" diye özetliyor emekçi bir çok ailenin de yaşadığı bu durumu.
Platform üyeleriye sohbet koyulaşıyor, ekonomik zorluklar, siyasi görüşler, ülkenin gündemi... Ve tabii 3. Havalimanı'na ilişkin gerçekler...
"Hani Benim Rahat Edeceğim Emeklilik Hayallerim?"
Biz milyonlarca insan, emekçi, neden yıllarca çalıştıktan sonra rahat bir yaşam süremiyoruz? Neden bir komün yaşamı oluşturamıyoruz, borçla, zorluklara boğuşuyoruz? Neden bir tatile gidemiyoruz mesela? Neden bunca yıl emek vermişim enim oğlum okumak için çalışmak zorunda kalıyor?" diye soruyor.
"Ben yıllarca çalıştım, üyesi olduğum yöneticilik de yaptığım Tarım İş Sendikası'nın yaptırdığı tesislerde tatil yapamıyorum mesela. Çoğu üyenin bu tesisten haberi bile yok. Ben kalmaya gittiğimde hemen hesap çıkartılıyor. Neden ben yıllarca buranın yapılması için para ödemişken kalamıyorum? Kimin parasıyla yapıldı bu tesis ve kime hizmet ediyor ben kalamayacaksam?" diye emekçilerin her yönden nasıl sömürüldüğünü, emeğinin nasıl yok sayıldığının vurguluyor.
"Muhalifler olarak bu yaşanan zulümden sorumluyuz!"
"Bizim bütün bu yaşadıklarımızdan biz de sorumluyuz" diyor Şeref Atay, biz bu düzene muhalifler olarak bugün daha iyi anladım ki, yeterince çalışmamışız. Eğer biz gerektiği gibi emekçilerin dünyasını kurabilmek için çalışabilmiş olsaydık bugün bizi isyan ettiren boyutlara gelmiş bu koşullarda yaşamazdık"
İktidarın bugün her yönden bize karşı güçlü olması bu yüzdendir. Bütün imkanlar onların elinde, medya onların elinde. Onlar nasıl yansıtmak istiyorsa, neyin nasıl olmasını istiyorlarsa o şekilde yönlendiriyor, yönetiyor. Bunun da sorumlusu biz muhalifleriz. Eğer biz gerektiği yerde gerektiği gibi karşı koymuş olsaydık, emekçi insanlara, bunları bu zenginlikleri sen ürettin bunlar senin hakkındır, kimseye boyun eğme diye anlatabilmiş olsaydık böyle bir zulmü de ne biz ne de çocuklarımız yaşamazdı" diyor ve bunu kendisi açısından da bir özeleştiri olarak ortaya koyuyor.
Sıcak candan bir sohbet gelişiyor platform üyeleriyle Şeref Atay arasında.
"Mustafa çok mutlu olacak sizlerle görüştüğümü söyleyince"
Ziyaretimizin sonlarına doğru tekrar Mustafa'nın ailenin ihtiyaçları ve beklentileri üzerine konuşuyoruz. Bizlerden herhangi birine ulaşabilmesi konusunda çekinmemesini ve bu zor günleri de birlikte aşacağımızı belirtiyoruz. Baba Atay, sizlerle tanışmak bizi çok mutlu etti. Mustafa'ya da anlatacağım görüşte o da çok mutlu olacaktır. İstanbul'da olduğum sürece sizlerle görüşmekten de mutlu olurum" diyor.
En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere ikinci adresimize doğru yol alıyoruz.
Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut'un evine gidiyoruz. Özgür Karabulut'un eşi Ayla Karabulut güler yüzüyle karşılıyor bizleri.
"Babasının tutuklu olduğunu nasıl anlatacağım bilemedim"
Bizden önce Genel İş Sendikası'ndan Nebile Irmak yakınları ve sendikadan arkadaşlarıyla dayanışma ziyaretine gelmiş.
Karabulut çiftinin 5 yaşında bir kızları var. Tanışma faslının ardından "Biz bir küçük kızımız var onunla oynar kaynaşırız diye düşünmüştük" diye aktarıyoruz.
Ayla Karabulut,7 aylık hamile.. Yeni gelecek bir kardeşe hazırlamaya çalıştığı kızına babasının tutuklu olduğunu nasıl anlatacağını bilememiş... 'Baban uzak bir yere çalışmaya gitti, her gün gidip gelmek çok zor olduğu için bir süre akşamları eve gelmeyecek' diye anlatabilmiş ancak.
"Kalabalık olunca, tutukluluk, cezaevi, gözaltı, jandarma sözcükleri çok fazla geçiyor. 5 yaşındaki bir kız çocuğunun aklında nasıl bir yer bulur bilemediğim için burada olmamasına dikkat etmeye çalışıyorum" diyor.
"Hukuksuzluğu taş duvarlar bile biliyor"
Özgür Karabulut'un anne ve babasının bir alt katta oturmasının kendileri için bir avantaj olduğunu belirtiyor.
Gerek işçilerin gerekse Özgür Karabulut'un tutuklanışlarındaki hukuksuzluk üzerine konuşuyoruz. "Cezaevine görüşe gidiyorum, gardiyanlar şaşkınlıkla soruyor. 'Abla senin eşin hala burada mı?' diye.. Böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıya olduğmuuzu taş duvarlar bile biliyor" diyere anlatıyor yaşadıkları durumu.
Sağlık durumunu soruyoruz. 'İyiyim şimdilik her şey yolunda... Özgür ve diğer arkadaşların durumu hakkındaki süreç nasıl gelişecek onunla ilgili sıkıntılarımız var yalnız. Bir çok dostumuz var sağolsun yalnız bırakmıyorlar" diyerek yanıtlıyor bizi.
Görüşlere, mektupların, eşyaların ulaşıp ulaşmadığı üzerine konuşuyoruz biraz.
"Tutukluluk uzarsa..."
Bir arkadaşımız 'Çok övündükleri havalimanını bir kısım da olsa açtılar. O büyük baskının sürmeyeceğini umut ediyoruz. Belki kısa zamanda arkadaşlarımızı almaya gidebiliriz" diyerek umudunu aktarıyor.
Ayla Karabulut 'Bekliyoruz bakalım, çok umutlanamıyorum da.. Özgür telefon ettiğinde kızımızla görüşmesini sağlamaya çalışıyorum. O biraz mutlu ediyor, oyalıyor. Ama süre uzarsa anlatmak zorunda kalacağım... Bunu nasıl yapacağımı düşünüyorum... Doğumum yakın.. Böyle şeyler var aklım da genelde..." diyor.
Bir kadının yaşamındaki zorluklara dair düşünceler beliriyor hepimizin aklında...
"Sizlerle olmak güç katıyor"
Ayla Karabulut güler yüzüyle, bu zorlukları da aşacağına olan umudu da belirtmekten geri durmuyor... Zaman ne gösterir bilmiyorum birlikte çözüm bulacağız elbette... Umarım sizlerin dediği gibi olumlu gelişmeler olur Özgür ve arkadaşları kısa zamanda aramızda görürüz' diyor.
Gelen dostları için çay hazırlamış, ne kadar iş yaptırmamaya çalışsak da itiraz ediyor "Hayır, hiç de zor ve yorucu değil, sizlerle bir aradayken benim için çok keyifli bunları yapmak" diyor.
Çaylar eşliğinde sıcak bir sohbet gelişiyor emek dostları arasında...
Her an platform üyelerinden birini arayabileceğini, dayanışma içinde olmak istediğimizi ve tekrar gelmeye çalışacağımızı belirterek ayrılırken "Sizlerle bir arada olmak güç katıyor, teşekkür ederim. İhtiyaç olursa ararım rahatlıkla" diyerek uğurluyor bizleri...