Tess Asplund adındaki 42 yaşındaki kadının tek başına 300 ırkçının karşısına dikilerek yumruğunu kaldırması, dünya medyasının gündemine girdi.
Evrensel Gazetesinden Murat KUSEYRİ, Stockholm'da İsveç’te giderek güçlenen yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı tek başına gerçekleştirdiği eylemi ile dünya gündemine oturan Tess Asplund’la yaşamını, mücadelesini konuştu.
İsveç’in orta kesimlerindeki Borlänge ili işçi ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bir yerleşim birimi. Borlänge’de her yıl 1 Mayıs, işçi, emekçi ve göçmenlerin yoğun katılımıyla kutlanır.
1 Mayıs’ı provoke etmek isteyen ırkçılar ve yabancı düşmanı gruplar, bu yıl İskandinavya’nın dört bir yanından gelerek Borlänge’de yürüyüş yaptılar. Irkçılık karşıtı yüzlerce kişi de, faşistlerin yürüyüşünü protesto amacıyla bir gösteri yaptı.
Irkçılık karşıtları ile ırkçılar arasında çatışma çıkması, polisin yoğun güvenlik önlemleri alması sonucu engellendi, ama Tess Asplund adındaki 42 yaşındaki kadının tek başına 300 ırkçının karşısına dikilerek yumruğunu kaldırması, dünya medyasının gündemine girdi.
KOLOMBİYA’DAN İSVEÇ’E EVLATLIK OLARAK GÖNDERİLMİŞ
Stockholm’de görüştüğümüz Tess Asplund’la yaşamını, mücadelesini, tek başına gerçekleştirdiği eylemi ve İsveç’te giderek güçlenen yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı konuştuk.
Şiddet mağduru kadınları korumak amacıyla çalışma yürüten bir kadın evinde çalışan 2 çocuk annesi Asplund, 7 aylıkken evlatlık olarak Kolombiya’dan İsveç’e gönderilmiş. Biyolojik ailesi hakkında araştırmalar yaptığını ve şimdilik her hangi bir açıklama yapmak istemediğini belirten Asplund, 6 yaşındayken toplumdaki adaletsizliklerin farkına vardığını söylüyor.
Asplund, bir dükkanın önünden geçerken gördüğü elmayı anne ve babasından istediğini ama onların kendisine, elma Güney Afrika’dan geldiği için alamayacaklarını söylediklerini, Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejiminin siyahlara ayrımcılık yaptığını ve Mandela’nın siyahların eşit haklar alması için mücadele ettiğini anlattıklarını ve anlatılanların yaşamında derin izler bıraktığını ifade ediyor.
16 YAŞINDAN BU YANA IRKÇILIKLA MÜCADELE EDİYOR
16 yaşından beri ırkçılık ve toplumsal adaletsizliklere karşı verilen mücadelenin içinde yer aldığını söyleyen Asplund, ilticacılara yardım eden ve haklarını savunan “Fokus Afrofobi” adlı ırkçılık karşıtı bir örgütlenmenin de sözcüsü.
Asplund, fotoğrafının yayımlanmasından sonra bir anda kendini meşhur eden eylemi planlamadan gerçekleştirdiğini belirterek olanları şu cümlelerle ifade ediyor: “Hiç bir şey düşünmedim. Onların serbestçe yürüdüklerini görünce öfkelendim. Aniden karar vererek önlerine geçtim. Kötülük geliyordu. Yumruğumu eşitlik, adalet ve sevgi için havaya kaldırdım. Bu hareketim aynı zamanda Nelson Mandela’ya saygıydı.”
Eyleminin çok kısa sürdüğünü ve polislerin onu kenara ittiklerini söyleyen Asplund, ırkçı ve faşistlerin gösteri yapmalarına izin veren polise ve İsveç hükümetine tepkili. Irkçıların demokrasiyi kullanarak görüşlerini yaygınlaştırdıklarını ve demokrasiyi ortadan kaldırmak istediklerini söyleyen Asplund, “Irkçı ve faşistler, kendileri gibi görünmeyen yabancılara yaşam hakkı tanımıyor. Ben çocuklarımın sokaklarda ırkçılar tarafından rahatsız edilmelerini istemiyorum. Bu nedenle de ırkçı ve faşist hareketlerin yasaklanması için mücadele ediyorum” diyor.
İsveç’in en ırkçı ve şiddete bulaşmış grubuna karşı böylesi bir eylemi örgütlerken korkup korkmadığını sorduğumda, “Hayır korkmadım. 26 yıldır ırkçılık karşıtı eylemlere katılıyorum.
Ben her zaman böyleyim. Görünmek ve beni korkutamayacaklarını göstermek istedim” diye yanıt veriyor.
Asplund, medyanın sadece kendisinin gerçekleştirdiği eyleme odaklanmasına ve ırkçılık karşıtı hareketleri görmezden gelmesine de tepkili. “Biz çok sayıda aktivistiz. Bunu vurgulamak oldukça önemli. Pek çok insan gece-gündüz ırkçılara karşı mücadele ediyor” diyor.
‘KENDİMİ KAHRAMAN OLARAK GÖRMEDİM’
Asplund, pek çok kişinin kendisini kahraman olarak nitelemesinin de gerçekleri yansıtmadığını belirterek, “Ben kendimi hiç bir zaman kahraman olarak görmedim. Yapılması gerekeni yaptım. Ben sadece ırkçılık karşıtı bir aktivistim. Benim gibi pek çok insan var. Herkes farklı biçimlerde mücadele ediyor. Her şey çok ani oldu. Gerçekten hiç bir şey düşünmeden yaptım bunu. Benim onların karşısına dikilmem beni kahraman yapmaz” şeklinde konuşuyor.
İsveç’te ırkçılığın ve göçmen karşıtlığının yaygınlaşmasından kaygı duyduğunu söyleyen Asplund, şunları söylüyor: “Irkçı parti İsveç Demokratları’nın 2010 yılında yapılan seçimlerde parlamentoya girmesinden sonra ırkçılık olağan hale geldi. İnsanlar açıkça göçmen karşıtı söylemleri geliştirdi. Bu benim için şok edici oldu. Bu, çok ciddi tartışılması gereken bir sorun. Irkçı parti her geçen gün daha da güçleniyor. Halk artık gözlerini açmalı. Boş vermeye gelmez. Bir gün uyandığımızda ırkçı partinin İsveç’in en büyük partisi haline geldiğini görebiliriz. O zaman bir şeyler yapmak için çok geç olabilir.”
Türkiye’deki siyasi gelişmeleri de yakından izleyen Asplund, Türkiye’nin faşist bir devlet olduğunu, Erdoğan’ın diğer diktatörlerden bir farkı olmadığını ve böyle bir ülkeyle Avrupa Birliği’nin sığınmacıların durdurulması için anlaşma yapmasını anlamakta güçlük çektiğini söylüyor.
TESS’İN EYLEMİ İLK DEĞİL
1985 yılında İsveç’in Växjö ilinde Tess’in gerçekleştirdiği eylemin farklı bir versiyonunu Danuta Danielsson adlı 36 yaşındaki bir kadın gerçekleştirmiş. Danielsson, il merkezindeki meydanda gösteri yapan dazlaklardan birinin kafasına çantasını geçirmiş. Fotoğrafçı Hans Runesson’un çektiği fotoğraf İsveç’te yılın fotoğrafı seçilmiş, 2013 yılında da Sanatçı Susanna Arwin, Danuta’nın eyleminin heykelini yapmıştı.
Ancak Växjö İl Genel Meclisi, şiddeti özendirdiğini öne sürerek heykelin eylemin gerçekleştiği Storatorget Meydanı’na dikilmesine izin vermedi.
Tess Asplund, Danuta’nın heykelinin şiddeti özendirdiği gerekçesiyle dikilmemesinin çok saçma olduğunu ve Danuta’nın gerçekleştirdiği eylemin şiddeti özendirmediğini belirterek “Bir çocuğun bilgisayarda oyun oynaması nasıl normalsa Danuta’nın da dazlağın kafasına vurması aynı şekilde normal. Bir heykelin şiddeti özendirdiğini öne sürmek son derece hastalıklı bir anlayış” diyor.
Danuta eylemden sonra medyayla ilişki kurmayı reddederken kendisinin neden medyanın söyleşi isteklerini kabul ettiği sorusunu ise, “Benim için ırkçılığa karşı gerçekleştirilen her eylem bir mücadele biçimidir. Bunun için de söyleşi taleplerini kabul ettim ve İsveç’te nelerin olduğunu kamuoyunun görmesini istedim” cümleleriyle yanıtlıyor.