İnsan Hakları Derneği( İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu, bir çok ilde eş zamanlı olarak,”Hapishanelerde Hasta Mahpusların Yaşam Hakkı Korunsun, Ağır Hasta Mahpuslar Serbest Bırakılsın!”açıklaması yaptı.
TÜRKER DEMİRCİ
İzmir İHD Hapishane Komisyonu da dernek binasında basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını İHD İzmir yöneticisi Ahmet Çiçek okudu.Bir çok kurum da açıklamaya destek verdi.
Yapılan basın açıklamasında şu görüşlere ve taleplere yer verildi:
Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 yılında yayınladığı Lizbon Bildirisi ile ilk defa hasta haklarına dikkat çekilerek, bildiride yer alan hususlar neticesinde 26 Ekim’in Dünya Hasta Hakları Günü olarak kabul edilmesi kararlaştırılmış, 1995 yılında gerçekleştirilen 47. Kurultay’da değişikliğe uğramış, 2005 yılında ise gözden geçirilip düzeltilmiştir. “Hasta Hakları Günü” ülkemizde 1998 yılında kabul edilmiştir.
Lizbon Bildirgesi, her insanın ayrımcılık görmeksizin yeterli tıbbi bakım hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Bildirge; nitelikli tıbbi bakım hakkı, seçim yapma özgürlüğü, kendi kaderini belirleme hakkı, hastanın isteğine karşın yapılan girişimler, bilgilendirilme hakkı, gizlilik hakkı, onuruna ve özel yaşamına saygı talep etme hakkı gibi konuları kapsamaktadır.
Uluslararası mevzuat devletlerce özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakkı konusunda devletlere pozitif yükümlülükler yüklemiştir. Devletler, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlüdürler. Ancak 5275 sayılı infaz kanunu ve ilgili yönetmelik BM Mandela Kuralları’na ciddi oranda uyumsuzluk göstermektedir.
Hapishaneler ve infaz sistemi, kapatılmanın doğasına içkin bu acı ve ezayı arttırmamalı, ayrı bir cezalandırma aracına dönüştürmemelidir..İnfaz sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır. Demokratik sistemlerde mahpuslar, yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olmayan, sindirilmeleri, hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak görülemez. Mahpuslar insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını hapishanede geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Mahpusların kendilerini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer mahpuslarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı Devletler tarafından güvence altına alınmalıdır.
Türkiye cezaevlerinde 30 Eylül 2021 itibari ile 278.711’i erkek, 11.467’si kadın ve 1896’sı çocuk olmak üzere 294.074 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Türkiye hapishanelerinde 2020 yılı Haziran ayı tespitlerimize göre 604’ü ağır olmak üzere en az 1605 hasta mahpus bulunmaktadır. Bizlerin tespitleri ancak başvurular, basına yansıyan bilgilerle ulaşabildiğimiz kadarıyladır. Ancak gerçeksayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Adalet Bakanlığı hasta mahpuslara dair verileri kamuoyu ile paylaşmamaktadır.
Hapishanelerde pek çok sağlık hakkı ihlali yaşanmaktadır. Tespit edilebilen sağlık sorunları şunlardır: Aşırı kalabalık koğuşlar, revire geç çıkarılma, revirlerden polikliniklere ve polikliniklerden 3. basamak sağlık hizmetlerine sevk işlemlerinde aylarca sıra beklenmesi, yoğunluğu kaldıracak nitelik ve kapasitede sağlık hizmeti koşullarının olmaması, revirlerde her zaman doktor olmaması, bazı hapishanelerde güvenlik görevlilerinin kelepçeleri açmadığı ve hekimlerin de açılmasını talep etmemesi, hastane sevklerinin ya geç yapılması ya da hiç yapılmaması, ilaçların verilmemesi veya geç verilmesi,sevklerde arama baskısı ve (özellikle astım hastalarını kötü etkileyen) tek hücreli ring araçlarıyla sevk zorlaması, Ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemesi, Adli Tıp Kurumu’nun tahliye kararlarını siyasi tutum izleyerek vermemesi veya hastane raporlarının Adli Tıp Kurumu tarafından kabul edilmemesi,ATK’nin verdiği hastanede kalamaz raporuna rağmen kolluğun tahliyeyi engellemesi, atak geçirme riski bulunan ve/veya kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusların tek kişilik yerlerde tutulması, yetersiz iaşe bedelleri, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, mahpusların gün ışığından yeterince faydalandırılmaması, diyet yemeklerinin verilmemesi, temiz suya erişimde sıkıntı yaşanması…
Coronavirüspandemisi gerekçe gösterilerek 15 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe konulan 7242 sayıl İnfaz Kanunu değişikliği ile özellikle hasta ve yaşlı mahpuslara ayırımcı ve eşitsiz düzenlemeler getirilmiştir, TMK kapsamında özgürlüğünden mahrum bırakılanları hapishanelerde tutan, diğerlerini ise özel af niteliğinde salıveren bir yasa değişikliği gerçekleşmiştir.Pandemi daha uzun süre devam edeceği belli olmuşken, halen hasta mahpusların salıverilmemesi hasta haklarının açıkça ihlalini ve AİHM’in Gülay Çetin/Türkiye kararında belirttiği gibi işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini göstermektedir.
Hasta haklarına ilişkin bir diğer konu ise tedavileri gerektiği gibi yapılmayan mahpusların hapishanelerde yaşamını yitirmesidir. Ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemeleri hapishanelerde birçok mahpusun yaşamını yitirmesine neden olmaktadır. 2020 yılı başından bugüne kadar tespit edebildiğimizkadarıyla 89 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Bunların 23’ü Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmişken, 6’sı ise ölüm sınırına geldiklerinde tahliye edilmiş ve çok kısa bir zamanda yaşamlarını yitirmişlerdir.
Hasta mahpuslar, bir devlet politikası olarak, ya hapishanelerde ölüme terk edilmekte ya da hastalıkları nedeniyle ölüm sınırında tahliye edilmektedir. Bu durum açıkça yaşam hakkı ihlalidir.
Taleplerimiz:
Hapishanelerde bulunan ağır hasta mahpusların tümü tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmeli, tedavileri ailelerinin yanında sürdürülmeli ve sağlık sigortası devlet tarafından karşılanmalıdır,
Resmi olmayan açıklamalara göre sadece 2020 yılında Adli Tıp Kurumu’nun 1330 kişiye hapishanede kalabilir raporu vermiştir. Tedavi ve bakım süreçlerinin hapishane koşullarında yürütülmesinin imkânsız olduğu mahpuslar için dahi ‘hapishanede kalabilir’ raporları verenAdli Tıp Kurumu, sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır,
Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir;
Hasta mahpusların infaz ertelemesi önündeki “toplum güvenliği bakımından tehlike” kriteri kanundan çıkarılmalıdır,
Hasta mahpusların infaz ertelemesinin önündeki engel teşkil eden infaz kanununun 25. maddesindeki “infaza ara verilemeyeceğine” dair düzenleme ile 107. maddenin 16 fıkrasındaki düzenleme kaldırılmalıdır,
AİHM’nin Kaytan/Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih yer almalıdır,
AİHM’nin Gülay Çetin/Türkiye kararında belirttiği hususlara uyulmalı, hasta mahpusların tahliye edilmemesinin AİHS’nin 3. maddesinin ihlali olduğu hatırda tutulmalıdır,
5275 sayılı Ceza İnfaz Yasası’nın 16. Maddesi uyarınca; ihtiyaç duydukları tedaviye hapishanede erişemeyen ağır hasta mahpusların gerekli tedavilerinin dışarıda gerçekleşmesi için tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurulları ve bağımsız hekimlerin düzenleyeceği raporlar üzerine, ağır hasta mahpusların infazlarının ertelenmesi sağlanmalıdır.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, ayrım gözetilmeksizin ve siyasi konjonktüre göre davranılmaksızın başta ağır hasta mahpuslar olmak üzere bütün hasta mahpusların serbest bırakılmasını; hasta mahpusların sağlık hakkına erişimlerinin sağlanmasını, hasta mahpusların tam teşekküllü hastanelerde tedavilerinin yapılmasını talep ediyoruz. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakları konusunda devletlerin pozitif yükümlülük altında olması nedeniyle bir kez daha Adalet Bakanlığını ve tüm yetkili kurumları sorumluluk almaya davet ediyoruz.