12 Eylül askeri cuntasının uygulamalarından biri de yoğun bir şekilde idamlar gerçekleştirmek oldu. Yakından biliyor olmam nedeniyle bunlardan ikisinin hikayesini anlatmak istiyorum.
TÜRKER DEMİRCİ
Aslında, onların hikayesi tüm devrimcilerin ortak hikayesidir. Onları anlatırken bir bakıma faşist cunta tarafından idam elden tüm devrimcileri anlatmış oluyoruz.
NELER OLMUŞTU?
12 Eylül 1980 askeri faşist cuntası, ülkeyi tam bir hapishaneye çevirirken, aynı zamanda tam bir darbe hukuku uyguladı. “Asmayalım da besleyelim mi” diyen faşist generaller devrimciler için idam istiyordu.
Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner MLSPB İstanbul ana davası tutsaklarıydı.Tutukladıkları MLSPB tutsakları için iddianamesi hazırlayan askeri savcı, tüm tutuklular için tek bir iddianame hazırlarken, Kadir ve Ahmet’in dava dosyasını kendi yasalarını da bir tarafa atarak bu toplu davadan ayırdı. Amaç belliydi ve ABD’nin talimatını yerine getirmeye karar vermişlerdi. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3. Nolu Askeri Mahkemesi kısa bir yargılamanın ardından idam kararını verdi.
Bu arada, Kadir ve Ahmet’in ayrılarak ayrı yargılamaya tabi tutulduğu MLSPB ana davasında 146/1 maddeden yani bizzat cuntanın kendisinin ortadan kaldırdığı Anayasayı ortadan kaldırmak eylemlerinden dolayı 22 kişiye idam cezası verildi. Bunlardan 6 tanesi onaylandı. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan infaz edilirken, 4’ü ise ( Mehmet Sönmez, Türker Demirci, M. Faruk Aydın ve Süleyman Polat) genelde idamlar durdurulduğundan infaz edilmemişti. Yine MLSPB’nin Adana ve Ege bölge davalarında çok sayıda idam verilmiştir.
Kadir ve Ahmet’in mahkeme süreci hızla tamamlandığı gibi, infaz süreci de aynı acelecilikle gerçekleştirildi.
16 Nisan 1980’de CİA’nın ülkemizdeki üst düzey görevlisi Sam Novelle ile Ali Sabri Baytar, Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan tarafından vurulmuştu. Motosikletle İstanbul’un Beşiktaş, Zincirlikuyu ve Bebek semtlerinde süren çatışma sırasında, Hakkı ve Kadir kanlar içinde, Ahmet ise yara almadan yakalandılar. Hakkı Kolgu hafif yaralı olmasına rağmen hastaneden cansız bedeni çıktı. Öyle ki bir gün önce hastanede ziyaret eden avukat Ali Rıza Dizdar iyi olduğunu görmüştü ama ertesi gün öldüğü duyuruldu.
AVUKATLARIN ÇABASI SONUÇSUZ KALDI
Ahmet ve Kadir’in avukatları Nebi Barlas ve Ali Rıza Dizdar’ın anlatılarına göre, askeri mahkemeye bizzat MGK işin uzatılmaması yönünde talimat vermişti. Öyle ki, Kenan Evren’in bir talimat notu bile vardı. Bu yüzden avukatların hukuki hakları olan düzeltme talep ve itirazlarına ya yanıt verilmedi ya da reddedildi. Avukatların olaganüstü çabaları tüm kapılardan döndü.
AMERİKA'YA JEST
Amerika’ya jest, ülke kamuoyuna gözdağı verilmek isteniyordu. O günlerde Ankara’ya bir ABD heyeti gelmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig ve beraberinde bir heyet öldürülen CİA ajanı Sam Novello için gelmişti. Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner’in davalarını yakından takip etmişti. Mahkemeden önce “Türk ordusu demokrasiye inanıyor” demecini verdi ve gitti.
ALELACELE ONAYLANAN İDAMLAR
Haig gittikten sonra 23 Haziran 1981 TBMM Danışma Meclisi Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan hakkında verilen idam kararını oy çokluğuyla kabul etti. Bu kadar hızlı yargılama ve sonuç idamın kimler tarafından istendiğini gösteriyordu. 12 Eylül darbecileri 25 Haziran 1981’de, 16 Nisan 1980’nin intikamını almak ve ABD’nin direktifini yerine getirmek için idam sehpalarını kurmakta gecikmedi. Zira uluslararası yayınlarda Amerika idamlar için memnuniyetini ifade ediyordu.
İDAM SEHPASINI KENDİLERİ TEKMELEDİ
İnfazlar sırasında Avukatlar Nebi Barlas ve Ali Rıza Dizdar hazır bulundu. Avukatların anlatımına göre o gece yaşananlar şöyleydi:
İstanbul Paşakapısı cezaevinde gece yarısı 3.30’da Ahmet Saner marş söyleyerek darağacının kurulduğu cezaevi avlusuna getirildi.
Savcı hükmü okuduktan sonra Ahmet:“Bizi asanlar şunu bilsinler, kendileri de bir gün asılacaklar!” diye haykırdı ve sandalyenin üstüne çıktı. İpi boynuna geçirdi. Kahrolsun Emperyalizm, Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz son sözü oldu ve sandalyeye tekmeyi attı.
Daha sonra Kadir geldi, avukatlarına Kadir de aynı Ahmet gibi, arkadaşlarına selam söylemelerini, üzgün olmadıklarını, başlarının devamlı dik olduğunu söyledi.
Saat 3.55’de Kadir Tandoğan avluya getirildi. Kadir, ağır ağır geldi, darağacının önünde durdu. Savcı, hükmü okudu ve “bir diyeceğin var mı?” diye sordu. Kadir, “ var” dedi: “Anayasalar toplum için, emekçiler için, halklar için, işçiler için yazılır. Ama maalesef bizde belli bir zümre için kullanılıyor. Ve inanıyorum ki; halkın, emekçilerin, işçilerin sahip olacağı anayasalar gelecektir.”
Sandalyenin üzerine çıktı. Cellat ipi uzun boylu olan Kadir’in boynuna geçirmekte zorlanıyordu, elleri titriyordu. Kadir cellada dönüp: “Sakin ol kardeşim telaşlanacak, acele edecek bir şey yok. Biraz sakin ol” dedi. Kadir’in sloganları cezaevi havlusunu inletti. “Yaşasın Türkiye Halklarının Kurtuluş Mücadelesi, Kahrolsun Oligarşi, Katil Oligarşi” son sözü oldu ve yoldaşı Ahmet gibi sandalyeye tekmeyi attı.Ahmet Saner’in tekmelediği sandalyede ve aynı ipte Kadir Tandoğan asıldı.
Öte yandan, Ahmet Saner ve kadir Tandoğan'ın infazında bulunan Avukat Nebi Barlas, infazların nasıl bir intikam duygusuyla ve hukukun katledilerek yapıldığını, 12 Eylül hukukunun nasıl işlediğini yayınladığı bir kitabında ayrıntıları ile anlatırken, yine infaz da bulunan bir diğer avukat Avukat Ali Rıza Dizdar da çeşitli açıklama ve röportajlarında bunu sık sık dile getirdi.
Kadir ve Ahmet nezdinde, her birini Ahmet ve Kadir’in yerine koyduğumuz 12 Eylül cuntasının idam ederek katlettiği devrimcileri saygıyla anıyorum.