Yazar Aynur Uluç, tarih boyunca aradaki biyolojik farkların temel çelişki gibi gösterilerek erkeğin sisteme suç ortağı yapılmaya çalışıldığını söyledi.
TV 10'da 21 haziran salı akşamı yayımlanan "kibele" programında Rohat Emekçi'nin konuğu yazar şair Aynur Uluç'tu. Kadına dair gündemden el alınarak yapılan söyleşi de kadının Türkiye'deki güncel sorunları da yer aldı. Çilem Karabulut ile ilgili hazırlanmış vtr'nin ardından kendisiyle canlı telefon bağlantısı yapılarak başlayan programda Aynur Uluç'un kadın ve erkek ilişkileri, kadınların yaşadığı sorunlar ve erkek egemenliği üzerine ilgi çekici açıklamalarda bulundu.
Uygulananlara tarih üzerinden bakmadan, biyolojik temel oluşum hallerimiz üzerinden bakmadan, mitolojilerdeki arketiplerle anlam içeriklerinin nasıl tek tek örüldüğüne bakmadan ve egemenler tarafından dillere sözcük anlamlarının içeriği noktasında nasıl müdahale edildiğine bakmadan, kültür naklinde yaşanan ayrıntıların psikolojisi ve sosyolojisine bakmadan bugünü anlamanın mümkün olmadığını söyleyen Aynur Uluç, kadın gibi erkeğin de belli toplumsal rollere sistem tarafından sıkıştırıldığını ve tarih boyunca aradaki biyolojik farkların temel çelişki gibi gösterilerek erkeğin sisteme suç ortağı yapılmaya çalışıldığını, o anlamda kadının üzerine çok fazla baskıyla gidilerek erkeğin de kadın üzerinden ele geçirilmesine yönelik sistemli çabadan söz etti. Ve doğa ile ilişkimizi sorgulamadan, sakatlık, cenaze, hastalık, tuvalet, hayvanlık gibi bahisleri tek tek incelemeden insanın doğanın ve dünyanın efendisi olduğu yaklaşımı ile; dolayısıyla sorunlarımızı oluşturan düşünme biçimleriyle o sorunlarımızı çözemeyeceğimizi söyledi.
Her birimizin ancak kendisiyle kurduğu içsel bağlantıda ona dayatılan tüm algılardan kurtulmuş bir şekilde kendisine bakmaya çalışmasının; kendi sesini, bedenini, varlığını ve kimliğini duyumsamasının yollarını aramasının niyetkârı ve heveskârı olmasının gerekli olduğunu ilâve ederken, aynı gerekliliğin kadınlar kadar erkekler için de önemli olduğunun altını çizdi. Kadınla erkeğin birbirine düşman olmak yerine konuya uzaklaşıp bakmaları durumunda birbirlerine eşlenik olduklarını görmenin kıymetiyle, sistemler karşısında yoksunluğu ve dayatılanı yaşamak yerine seslerine ve içlerine sahip çıkmalarının önemini anlayacaklarını umduğunu söyledi.