içinin kıpır kıpırlığını anlatacaktı resimler… bir zamanlar oturduğu evin yanıbaşına kurulu bir sergiye raylar döşenecekti içimden geçen…
kadıköy cemal süreya sokak no 39’daki cemal süreya‘nın ve şiirlerinin tema edildiği resimlerden oluşan “hayat kısa kuşlar uçuyor” isimli resim sergisinden bu kare… sergi cemal süreya çalışmaları ile dolu… 30 ocak’a kadar ziyaret edebilirsiniz. ki ziyaret edin derim ben… sergideki çalışmaları gördüğümdeki ilk duygum şu oldu. owww ne güzel artık aynı fotoğrafları paylaşıp durmak zorunda değiliz süreya’dan. bir an ışıltılı gözlerle resimleri tarayacaktım ama girer girmez kapının karşısındaki çalışma özellikle ilgimi çekti… çiçekli bir basma üzerine süreya’yı çalışmış ragıp basmazölmez. yüzüme bir tebessüm geldi birden, dedim işte bu canlılık ancak böyle verilebilirdi. bu naif çiçeksilikle…
süreya’yı da her şeyde olduğu gibi tek yönüyle anlamaya ve anlatmaya meyilliyizdir bu toplumda. şiirlerindeki erotikliğini görenler o şiirlerin içindeki derin travmayı görmek istemezler. travmayı görenler bakışlarındaki şeytan tüyünü… efkârını görenler zekâsını… zekâsını görenler acısını… dilini görenler mizahını… bu liste böyle sürer gider… ocakın 9’unda şiirlerinin aynı yerden dillenip durması gibi yansıyan seçilmiş örnekleri ile dolu bir cemal şiir gecesine gideceğime buraya; bu sergiye geldiğim için sevindim birden… ben kendimle çok konuşurum içimden. ve o anda tam da bunları teker teker içimden geçiriyordum ki o karmaşa içinde bile olsa bir çalışmanın önüne geldiğimde birden bir şeyler oldu bende. resmen bir hâlden başka hâle geçmek denir ya; işte öyle bir şey… dipsiz bir kuyu gibi çekti içine siyah. belli belirsiz harfleri bir okur gibi olup bir okunmaz duran aralık nefesimi kesti. süreya’nın “tarih öncesi köpekler havlıyordu” dizesini sökmem yetti harflerin arasından. o karanlığın içinden bulup çıkarmam yetti…
cemal küçük bir çocukken, o ve ailesinin kürtlüğü sebebiyle topraklarından ve dillerinden sürgün edildiklerinde zorla bindirildikleri tren vagonundaki anısını anlattığı çocukluk travması ve şimdi karşısında dururken bir görünüp bir belirsizleşen muğlaklık içimi deldi sanki. boğazımda düğümlerle uzaklaşamadım da ordan, duramadım da daha fazla…
dışarda keskin bir rüzgâr vardı. bir hava almaya çıktım hemen. ya da kendimi dışarı attım diyelim; kimseler fark etmeden… serginin devamını gezmeye devam edemedim bir süre. döndüm, ilk iş tekrar baktım resme ve bu kez resmi yapan isime: çalışma raziye kubat’a aitmiş. daha sonra tanışma imkânım da oldu kendisiyle hatta o gün. ama kendisine anlatamadım içimde beliren derinliği. belki de gerek yoktu kim bilir. bazı gerçekler sadece hissedilebilir. düşündüm ki; anlatmaktan daha direk bir ifade biçimi resim ve görsellik sanki. ve zihnimizde oluşturduğu algı… ve kocaman bir boşluk olup içine düştüğüm, araf gibi içinde sıkıştığım siyahın dipsiz huyu… hepsi ama hepsi o tren vagonundaydı ve cemal çocuk o vagonun içinde… “kan var bütün kelimelerin altında” diyecekti ilerde… ve o renkli basmaya resmi yapılacaktı. içinin kıpır kıpırlığını anlatacaktı resimler… bir zamanlar oturduğu evin yanıbaşına kurulu bir sergiye raylar döşenecekti içimden geçen…
Not: KitapEki.com yazarı Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.
http://kitapeki.com/cemalin-dipsiz-kuyusu/#prettyPhoto