Emin Şir'in bir şiiri vardı, annesini anlatıyordu öyle derinden, kadını anlatıyordu; kadının içinde saklı olanı...
göğsümde takılı kalmıştı sözleri bildiğim, duyduğum kadarıyla, geçenlerde şiirin tamamını emin şir’in son kitabının gecesinde dinledim kendi sesinden. bir adım daha ele verdi kendini şiir. kelimenin en en çarpıcısını seçsem öyle abartı olsun diye değil “müthiş”ti şiir. ki müthiş sözü içimde karşılamıyordu denk geldiği yeri. yeni kelime icat etmek gerek diye geçirmiştim içimden. şiirin tamamını istedim emin'den hemen. o gönderdim sandığı için rahatlamış, ben onu sıkıştırmayım diye tekrar sormadım bu sabaha kadar... demek zamanını beklemiş. işe gitmeyeceğim bir sabaha denk geldiği için salabileceğim kendimi doyasıya; iyi ki sormamışım o yüzden.
bu sabah istedim ya yeniden. ah göndermedim mi ben onu sana, dedi.. dedim ki iyi ki göndermedin hayatın hızı içinde okumak istemezdim. şimdi öyle hazırım ki o şiiri içime almaya... yok yok demedim böyle . bunları içimden dedim. yok arkadaşım bekliyorum halâ, dedim ona dışımdan… ve şiir geldi… anında geldi hem de.
iyice bir gözlerimi hazırlayıp usulca girdim içine. tam beklediğim gibiydi; ben kadını derin anlatan bir şiir bulacağımı biliyordum önceden, ama erkeği de anlatacağını sezmiştim duyduklarımdan o gün. ve her ikisi de birbirinin içinde nasıl da usulca karılıyordu. her ikisi de şefkatle kucaklanarak hem de. erkek olarak oğul olan kendisi, kadın olarak biricik anacığı üzerinden her birimiz kendimizi görebilirdik emin’in gözlerinden. uzun uzun anlatmaya gerek yoktu işte, kadın bu, erkek budur diye; emin hayatın dili içinde anlatıyordu.
şiir ilerledikçe göğsümde yükseldi, yükseldi bir duygu öylesine birikti ki; “annem gözyaşının kutsallığına inanır” derken tam da tutamadım gözümde; kocaman bir damla damladı eteğime. ve ardı arkası kesilmedi bir süre sonraki damlaların. şiir gittikçe demlendi sanki, gittikçe derinleşti tınısı geçen her saniye. açtım messenger'ı emin'e yazdım yazdım anlattım anında içimden geçenleri. sarıldım sımsıkı arkadaşıma... o araba kullanıyormuş o anda. bunu öğrendiğim anda sustum tabii ki. geldim size anlatıyorum çünkü bu şiiri anlatmam lâzım. böyle bir şiir gözden ve gönülden kaçmamalı. ölmeden derler ya yapılacak şeyler var diye... işte bu şiir bence onlardan; ölmeden önce okumalısınız:
“ben anneme inanırım
annem bahçeye tohuma toprağa
bir de eski zamanların avlularından kalma
çocuk çığlıklarına inanır
bohçacılara eskicilere dilencilere
hiçbir şey bulamazsa yağmurun
mutlaka yağacağına inanır
ben gökyüzünün uçsuz bucaksızlığında
yok olmanın gizemine değil
kuşların kanatlarına yüklediği
uçma azmine inanırım
dalgalara
rüzgâra
yağmura
yokuş yolu bırakırsak bir yana
güllere inanırım
annem ekmeğin
karneye bağlandığı
günlerden beri
sadece kahvaltının değil
her öğün yemeğin mutlulukla
bir ilgisi olduğuna inanır
hırsızın açık kapıdan
girmeyeceğine inanır annem
kediler annemin
açık kapı felsefesine
annem baharın
serçeler için
geldiğine inanır
serçeler
pencere önlerindeki
ekmek kırıntılarına
annem
uzak dallardaki meyvelerin
kuşların hakkı olduğuna
ben annemin
inanışındaki sahiciliğe
inanırım
ben devlete değil devrime inanırım
annem bana inanır
tanrıyı bırakırsak bir yana
devrim yürekte deli ateşe
ateş sokaklara meydanlara
dağlara inanır
ben anneme inanırım
annem yağmur kadar yakışır
bu şehrin geçmişine
bahçe kapısından
ayak sesini duyup
babaya koşan
çocuklara inanır
ben sloganların gücüne inanırım
duvar duvar
sokak sokak
meydan meydan annem
sloganların ana fikrine inanır
dualar eder devrime dair
dualarının bir yerde karşılık bulduğuna
ve masada durmadan beyazlaşan
o imansuz suyun bizi
güzelleştirdiğine inanır
ben annemin evdeki hesabının
çarşıya hiçbir zaman uymadığına
sofrada ısrarla kaçacağından söz ettiği
halil ibrahim bereketinin
bizimle oturup içtiğine inanırım
ben yalnızlığa değil aşka inanırım
aşk mısralara yüklediğimiz hüzne
hüzün şairlere inanır annem
türkülere ve sevdaluka inanır
ben annemin yanık sesinin
her hüzne kahkaha oluşuna
her kemençeye atma türkü
her atma türküye
ayrı bir anlam yükleyişine inanırım
annem gözyaşının kutsallığına inanır
ben annemin olur olmaz şeylere ağlarken
döktüğü gözyaşlarının
gerçekliğine inanırım”
(emin şir'in annesi ve teyzesi)
fotograf: serap doğan