İstanbul Barosu’nun tek kadın başkan adayı Several Ballıkaya Çelik, avukatlığın en zor döneminden geçtiğini belirterek ‘Savunma hakkı ortadan kaldırılmış durumda’ dedi.
Avukatların çok sayıda meşgul olması, bu sorunların ağırlığı ile daha da gecikme oldu. Bu ayrılık doğru değil tartışmanın bir ayağı da bu. Zaten ortak davalara giriyorlar, sorunlara ortak tavır alıyorlar. Birlikte çalışıyorlar. Bu ortaklık, seçim çalışması dışında zaten devam ediyordu. Seçime bunun yansımaması doğru bir şey değil, zaten birlikte yürüyen insanlar seçime de olağan bir şekilde birlikte girme kararı aldık. Zor bir süreç. 15 gün kalmış bir süreçte başladı. İki gruptan temsilci arkadaşların benim aday olmam yönünde görüş birliğine varmaları üzerine teklif yapıldı. Değerlendirdim. Zor bir süreç. 36 bin kişiye ulaşmaya çalışmak 15 günde olacak bir şey değil. Ama o iki grubun seçime ortak girmesi çok değerli. Türkiye olağanüstü bir dönemde. Avukatlar da bu durumdan en çok etkilenen gruplar. Bu iki grubunda birleşmemek olamazdı. Benim açımdan gurur verici bir şey. Bu motivasyonla çalışmaya başladık. Seçime kısa süre kalmış olması biçim açımızdan moral bozucu olmadı. İyi bir sonuç alacağımıza inanıyorum. Seçimi kazanmaktan daha önemli bir hedefimiz var. İnsanların bu motivasyonla yürümeleri. Bu açıdan hepimizin motivasyonu yüksek.
Günay Dağ'ın yaşadıkları avukatların geldiği son noktayı göstermesi açısından önemli. Geldiğimiz nokta bu. Günay, Maltepe Çocuk Cezaevi'nde gardiyanlar tarafından işkence yapılması üzerine müdürün odasına gittiğinde gardiyanların saldırısına uğruyor. Dövülüp saldırıyla dışarı atılmış. İstanbul Barosu'nun tepkisizliği aslında bu noktaya gelişin sebeplerinden bir tanesi. Her konuda açıklama yapan İstanbul Barosu, Günay'la ilgili bir suç duyurusu yapmış değil, bir açıklama yapmış değil, Günay'ı da ziyaret etmiş değil. Baronun nerede durduğunu gösteriyor.
İstanbul Barosu Başkanı'nı biz en son İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile yaptığı protokolde gördük. Ondan beri Başkan adliyede yok. Biz göremiyoruz. Bu protokole göre avukatlar adliyeye girerken üzerleri ötmeyecek. Bugün avukatlar çantalarını arama cihazlarına koymadan geçemiyorlar. Biz buna 'bu bir aramadır' diyerek karşı çıktık. Uygulamaya karşı çıkan arkadaşlarımız dövüldüler, hırpalandılar, adliye koridorlarında sürüklendiler. Temel müsebbibi İstanbul Başkanı protokülüdür. Sonuçta günayın mküdürün odasına dövülmesi noktasına gelmiştir. Adliyede avukatın itibarı tamamen sıfırlanmış şu anda adliyede. Bir avukat sulh ceza hakimiyle görüşemez, odasına giremez sulh ceza hakimi izin vermediği takdirde. Dosya içeriği hakkında bilgi alamaz. Müvekkil hakkında dava açılıp, açılmadığını öğrenmesi, kalemlerde işlem yapması son derece güç hale gelmiş durumda. Avukat arkadaşlarımız kalemlerde hakaretlere maruz kalıyorlar. İcra dairelerinde bile gerçekten içler acısı olacak şekilde kötü. Baronun avukatın bu hale düşürülmesine karşı tutum alması gerekirdi. 2013 yılından bu yana yüzlerce avukata dava açıldı. Bu davaların hiçbirinde İstanbul barosu avukatların yanında değil. Hiçbir avukatın aramasına gitmedi, davalarına gitmedi, ben o karede görünmek istemiyorum, Ebru Timtik'in adliye önünde dövülmesi sırasında başkanı arayan kişilere, beğenmiyorsanız seçimde değerlendirirsiniz gibi yanıt verdiğini söylediler. Bunlar gerçekten dramatik şeyler.
Son KHK ile avukatlar ve müvekkil arasında geçen konuşmalar dinleniyor. Kaydediliyor. Savunma hakkının temelidir bu. Gardiyan konuşmayı dinliyor, yanlarında duruyor en vahimi de konuşmaya müdahale ediyor. Mikrofondan gelen ses bu konuşmayı yapamazsınız diyor. Bu bir facia. Savunma hakkı yüzyıllardır mücadelenin sonucunda elde edilmiş bir hak. Dünyada tartışma götürmeyen temel insan haklarından birisi adil yargılamanın olmazsa olmaz unsuru. Şu an bu hak ortadan kaldırılmış durumda. Bir arkadaşımızın doğrudan anlattığı bu. Bu şekilde konuşamazsınız diyor.
Baronun maddi olanakları iyi olmasına rağmen bina 5 yıldır bitirilemedi. Baro Çağlayan'daki adliyede hizmet veriyor. Adliyeye girmeyi başarırsak eğer oradaki baroya gitmek durumundayız. Şu anda Çağlayan adliyesine girmek avuktalar açısından en büyük stres nedenlerinden bir tanesi. Güvenlik görevlisi çantanızı cihaza koymazsanız, çantanın içinde bir şey şüpheli görülürse, güvenlik görevlisi tarafından sürüklenerek dışarı atılabilirsiniz. Böyle bir stres altında avukatlar. Çağlayan adliyesine girmek istemiyorlar. Ben kişisel olarak Çağlayan adliyesine girmekten büyük bir stres yaşıyorum gerçekten. Eksi birinci katta bütün olanları görüyorlar. Baromuz eksi birinci katta. Anadolu, Arkadaşların hepsiyle ilgili tutanak tutuldu. Hiçbiri davaya dönüşmedi. Ancak memure mukavemet davaları açılıyor. Çok avukat hakkında dava var. Gezi Parkı müdahalesi sonrası avukatlar saldırıya uğramıştı. Sonrasında eylem yapıldı o arkadaşların tamamına dava açıldı. Sorgu öncesi görüşmek istediği için... saldırıya uğrayan ve dava açılan arkadaşlar var. Avukatlık herhangi bir engelleme kısıtlama zorlama ve baskı altında kalmadan yürütülmesinin sağlanması gerekiyor. Barolar da bunun için var. Engellemeye karşılaşmadan avukatlığı yapmak bir yana bunu zorlayan arkadaşlar saldırıyla karşı karşıya geliyor. Yüzlerce avukat yargılanıyor, onlarca dava var. Onların suç duyurularından bir tanesinden sonuç çıkmış değil. Üstelik avukatların darp raporları da dosyalarda. Avukatlar suç duyurusunda bulunuyor, itirazlar yapıldığı bir çoğunda Anayasa Mahkemesi'ne bile başvuruldu. Avukatların bulunduğu durum çok zor. Müvekkilini savunmaya çalışırken bir taraftan da kendisi mağdur duruma düşüyor. Avukatlar birbirlerini savunmak zorunda. Avukatlar bir süredir birbirlerinin avukatı olmak zorunda. Baro avukatların avukatı da değil. Bazı dosyalara bir avukat gözlemci gönderiyorlar, hiçbir müdahale etmiyor. O davadaki haksızlıklara müdahale etmiyor. İzleyici olmadığı dava çok fazla. Kaç avukata dava açıldı, kaç avukata soruşturma açıldı, kaç avukat kendine yapılan haksız eylem nedeniyle başvuru yaptı böyle bir sayı var mı baronun elinde bilemiyoruz. Gündemlerinde mi onu da bilemiyorum. Avukatlık yapmak için uğraştıkları için mücadele eden arkadaşlarımız var. Hem saldırıya uğramış hem hakkında dava açılan arkadaşlarımız var.
-Mahkemelerin durumu ne? Yargıç olmadığı için duruşmanız boş geçiyor mu?
Şu anda fiili avukatlık yapan herkesin denk gelmesi lazım. Bir başka sorunla başlayalım, 3 bin 500 hakim görevden alındı. Bu hakimlerin yerine stajını henüz tamamlamamış hakimlerden atamalar yapıldı. Mesleki bilgi birikimini ne kadar edinmiştir bilemiyorum. Emekli hakimlere de çağrı yapıldı ama şu an büyük bir boşluk var. İstanbul barosu hiçbir gerekçe gösterilmeden görevden alınması neye dayanıyor diye sormadı. Yargılamadaki en önemli güvencelerden biri hakim bağımsızlığı. Hakim bağımsız olmazsa adil yargılanma olağanı yoktur. Hakimlerin diğer bütün kesimi gibi idarenin en büyük baskı altında olduğu dönem bu. İdarenin hakimin her anını müdahele ettiği dönem bu. Yürütmenin baskısı altında olan hakimden bağımsız bir karar çıkmaz. Yüksek yargı mensubu vicdanımızla cüzdanımız arasına sıkıştık biz dediler. Yüksek başkanları çay toplamaya gitti.
İstanbul savunmanın durumu uzaktan izlediği gibi, hakim ve savcıları
Savunma çökmüş, hakim ve savcı bağımsızlığı çökmüş, yargı bitmiş demektir. İstanbul Barosu bunun uzaktan izleyicisi durumunda. Bu koşullarda bir savcı da intihar etti. Ya da öldürüldü. Bilemiyoruz. Şüpheli bir durum. İntihar ise de ne kadar büyük baskı altında olduğunu gösteren korkunç bir durum bunun izlenmesi gerekir. Avukat olmasa bile hukukçu. Yargının unsurlardan biri. Özellikle İstanbul mahkemelerinin büyük bir çoğunluğu hakimsiz durumda. Avukatlar duruşmaya gittiğinde hakimin olmadığını görüyorlar. Öğleden sonra diğer mahkemelerin hakimleri bulunabilirse, onların duruşmayı ertelemek üzere görevlendiriliyor. Geçen bir avukat arkadaşımız. Sakarya'dan atama yapıldı, hakim gelecek duruşma yapacak diyorlar kalemde, saat beşe kadar bekliyor ve hakim gelmiyor. Kalemde duruşmayı ertelendiklerini öğreniyor. Yargının işleyişi tamamen bitmiş durumda. İş yükü zaten vardı. Boş mahkemelerde yargılama olmuyor şu anda. Sulh ceza mahkemeleri iktidarın en yakın takibi altındaki yerler. Bir sulh ceza mahkemesi bir kentle ilgili bütün hayatı durdurabilecek kadar yetkiye sahip. Aktif bir itiraz prosedürü yok. Ona yaptığınız itirazı başka bir sulh ceza hakimi inceliyor. Bunların tamamı da özellikle 17-25 Aralık sonrası yürütmenin seçerek atadığı hakimler. Avukat arkadaşlarımızın çok önemli sıkıntıları var. Savunma yapmada, itiraz işlemlerinde... En sorun olan başlıklardan bir tanesi. Çağlayan adliyesinde 7. kat yalıtılmış bir bölge gibi. Girişte aransanız da orada ayrı bir prosedüre tabi tutuluyorlar. Kapıdaki güvenlik görevlisi her türlü tasarrufa sahip. Burda sonuç alma olanağı ortadan kalkmış vaziyette. İzleyiciler keyfi olarak duruşmalara alınmıyor. Kamuoyunun orada ne olduğunu bilmesi bir hak. Oradan adalet çıkmasını sağlayacak en önemli güçlerden birisi. Bu mahkemelerde aleniyeti ortadan kalkacak şekilde, gizlilik kararı vermede artış var, izlemeyi engellemeye varan önlemler alanıyor. Avukatlar izleyicilerinin salona girmesi için de büyük bir mücadele veriyor. Avukatlık çok zor. Özellikle bu dönem. Şu anda gerçekten zor büyük bir mücadele yürütmek gerekiyor, müvekkilini savunmak, bunu yaparken kendini savunmak durumuyla karşı karşıya, çok zor...
Adli yıl açılışının Saray'da yapılması....
Hiç bu kadar yoktu. Geçmiş dönemde yürütmeye cumhurbaşkanına biat etmeden barolar birliği yargıya ilişkin hpukuka ilişkin şeyleri savunabiliyorlardı. Bugün tüm baroların sustuğunu görüyoruz. Dehşet barolar bile yürütmenin denetimine girerse, özlük olarak oraya bağlı hakimlerin savcıların kurullarının tarafsız olmasını nasıl bekleyebiliriz. Adli yıl açılışını kabul etmelerinin sonucu, hakim savcı kuraları sarayda çekiliyor. Bu hakimlerin büyük bir kısmı, stajını tamamlamadan hakim olarak atanan isimler. Bunların bu baskıya karşı durmalarını nasıl sağlayabiliriz. Genç hakimler. Statüsü tamaman hsyk dolayısıyla adalet bakanlığı nın kontrolünde. Dolayısıyla hem TBB hem baroların aldığı tutum, ne yazık ki bu vesayetin parçası haline dönüştürdü.
Avukatlara girişte, avukatın haklarını koruyamazsanız hiçbir yerde koruyamazsınız dedik. Adliyede aranırsa hakim böyle davarını, Cezaevinde ince aranmak istenir. Avukatların bütün çalışmaları kontrol edilmek istenir. Bunu kabul ederseniz sonu gelir dedik. Siz kendi hakkınızı savunmadan başkasının hakkını savunma şansına sahip değilsiniz.Avukat neden aranmıyor aransa ne olur dendi?
Ben açıkça söyleyebilirim bir hakimin bu konuda bir ayrılacağıo olmayabilir ama bir avukatın ayrıcalığı olmak zorunda. Avukata sağlanan bu koruma şahsına değil ki. Savunma belgelerini, üzerini arayamazsınız derken avukatın üstlendiği görevi korumak istiyor. Avukat savunmanın hakkını korumakla yükümlü olduğu için ayrıcalıkla donatılmış vaziyette. Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler var. Baskı yapamazsınız diyor. Görev yapmasını engelleyemezsiniz diyor. Hakimler ve savcılar mutlaka baskı alınmama güvencesi olmak zorunda. Bu yanlış algının düzeltilmesi lazım. Avukatın hakkının korunması, toplumun hakkının korunması demek. Savunma belgelerininzi başkasının denetimine vermemek zorundasınız. Sır saklama yükümlülüğünüz var.
İstanbul Barosu bu bir arama değil taramadır diyor ama çok açık söyleyeyim bu bir aramadır. Güvenlik çantanın içindeki şey şüpheli derse ne olacak. Çantayı aratmadan içeriye girebilecek mi? Teknolojik cihazla arıyor, dosyanızda ne yazdığını okumuyor. Başkan avukat değil. Avukatın yaşadığı sorunları bilmiyor.
-Sizi tanıyabilir miyiz?
26 yıllık avukatım. 26 yıldır Bakırköy’de yapıyorum. 1990’ların zor döneminde DGM’de başladım avukatlığa. Gözaltında kaybedilen müvekkillerim oldu. DGM’nin asker hakimli heyetlerinin verdiği ağır kararlar oldu. İdam cezası verilen dosyalarım oldu. O günden bugüne geldik. Geldiğimiz nokta o kadar ağır ki DGM’de bile bu kadar ağır ihlaller olmuyordu. O koşullarda bile mahkemeler bu derece avukatları savunmanın dışına atmaya çalışan bir tutumda değillerdi. Çok kötü kararlar veriyorlardı, ama bu kadar ağır bir süreç değildi. Öğrenciyken, insan haklarını savunacağım konusunda bir düşünceyle staja başladım. Başladığım şekilde devam ettim. Pratikte şeyi gördüm, maalesef çok karamsar bir tablo gördüğümü söyleyebilirim. İlk başladığınızda, çok şeyi değiştirebileceğinize inanıyorsunuz.
Dosyaya çok çalışıyorsunuz ve o dosyadaki her şeyi bulursam, değiştirebilirim diye düşünüyorsunuz. Ortak çalışmalar yapardık, mucize yaratmaya çalışıyorduk. Sonuç aldığımız da oldu elbette... Sonuç olarak şunu görüyoruz, hukuk sisteminin yok edildiği bir durumla karşı karşıyayız. Ne yazık ki etki gücümüz son derece azalmış durumda. Avukatlar olarak şöyle bakmıyoruz. Beraatı başarı olarak görmüyoruz. Eldeki her tür veri, masumiyeti kanıtlıyor ama sonuç öyle olmuyor.Karar başka çıkıyor ama biz umutsuzlukla yaklaşmıyoruz. Şunu görmek gerekiyor, adalet sadece mahkeme salonunda yaptığınız iyi savunmayla çıkmıyor. Bu bir bütünün parçası. Bunun için başka bir mücadele daha yürütmek gerekiyor. Adaletin o salonlardan çıkması için başka araçların da olması gerekiyor. Dolayısıyla avukatlığı böyle yapmak zorunda kaldık. Salt avukatlık değil ama, adil yargılanmanın ortaya çıkmasını sağlayacak şekilde toplumsal mücadelenin de parçası olmak zorunda kaldık. Adalet dışarda da olursa içerde de oluyor ancak, dışarda olursa mahkeme salonlarında da oluyor. Dışarda da o mücadelenin parçası olduk.
Hayata dönüş davası....
Türkiye yargılamasının fotoğrafı. 19 Aralık 2000’de oldu. İlk suç duyurumuzu o gün yaptık. Dedik ki, Bayrampaşa Cezaevi'nde 12 kişi öldü. Tek yönlü şiddet kullanılarak insanlar öldürüldü dedik. Bu insanların kurtarılması mümkündü ama öldürmeyi esas alan bir operasyon yaptılar. Keşif yapılmasını istedik. O gün başlayan bir mücadele bu. O günden bu yana. 16 yıl oldu. Mağdurlara öncelikle dava açıldı. Mağdurlar memura mukavemet, isyan, isyana teşvik, kamu malına zarar vermek... Onların davalarının beraatle bitmesine bile izin verilmedi. Uzatıldı zaman aşımıyla bitirildi. Bayrampaşa Cezaevi davası için Bakırköy 13. ACM'de açılan bir dava var 2010 yılından beri, 34 er hakkında dava açıldı.... başka yerde olduğunu söyledier.
Bizler dedik ki bu operasyonu Ankara Jandarma Komando Taburu yaptı, esas olarak. 16 yılda jeak personelinin kimliğini bile tespit edemedik. Soruşturma savcısı Ali İhsan Demirel, görevi kötüye kullanmak suçundan 1 yıl hapis cezası aldı. Bunun üzerine isimler mahkemeye bildirildi ve dava açıldı. 106 kişi. Bulunduğumuz durum son derece kötü. Biz bütün uğraşılarımıza rağmen o müebbetle yargılanan sanıkların, mahkemeye gelip ifade vermesi konusunda mahkemeyi ikna edemiyoruz. Talimatla ifadesini almak istiyor. Düşünsenize, insanlar Cumhurbaşkanı'na hakaretten bile tutuklanıyor. Böyle bir şeyde ACM de yargılanan insanları mahkeme huzura dahi çağırmıyor. 16 yılda bu noktaya geldik ama çok sayıda bilgi çıktı. Avukatlığın iyi kısmı burada. Kamuyounu bakanlar dediler ki hayata dönüş operasyonu. Ölüm orucu... ortaya çıkan belgeler Tufan planı diye plan yapılmış, 200 kişinin ölebileceğini öngörmüşler bu planlamada. Ölüm oranı beklenenin çok altına kalmış. Hayata döndürme değil, ne kadar kişi olursa olsun ordan çıkarmayı planlamışlar. Keşif sonrasında gördük Bayrampaşa'yı. Bütün demirler erimişti. Başka şekle bürünmüştü. Kimya mühendisleri odası arkadaşlar, erime için bin derece kadar ısıtılması gerekir. Böyle bir şeddit, böyle bir ateş içerisinde bırakıldı insanlar. Gerçekten mağdurlar ifade veriyorlar, bu kadar yıldan sonra onların yüzlerine bakamıyoruz. Bilmiyorum, mahkemeler bakabiliyor mu? Karşılarında çektikleri acıyı anlayacak şekilde bakmıyorlar?
Eğer siyasi görüşü size uygun değilse, hele hele devletin uygulamalarına karşı devletin uygulamalarına karşı çıkmışsa, artık devlet her türlü tasarrufu yapabilir sanılıyor böyle bir şey var mı?
İfade özgürlüğü, örgütlenme hakkının temeli bu esas olarak devletin yaptıklarına karşı çıkarsınız. Bütün mekanizmalar da yargı da barolar da karşıda siyasi görüş hakim siyasi görüşle örtüşmüyorsa, devletin her türlü tasarrufunu hak etmiş demektir. 90'lı yaşanan baskılar şu günde yaşanıyor.
OHAL'le cezaevinde emniyette çok büyük bir işkence uygulaması var. Baroya bakıyorsunuz, baro kime yapılırsa yapılsın işkenceye karşı çıkmak zorunda. Adil yargılanmayı savunmak zorunda.
-FETÖ'cü damgası yemekten korkuyorlarsa
Korkuyarlarsa şu iddiadan vazgeçmeleri gerekir. Biz hukuku ve insan haklarını savunmakla yükümlü kurumuz iddiasından vazgeçemleri gerekir. Yasa diyor ki barolar hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmakla yükümlüdür diyor yasa. Yaşam hakkı ihlalil kesinlikle kabul edilemez. İşkence, kabul edilemez. Hukukun olmazsa olmaz bir kuruludur. Beni damgalarlar diye olabilir mi? Yönetimin biz bu iddiada değiliz demesi gerekir. Geçtiğimiz bir senede Türkiye'de birçok kent haritadan silinecek şekilde yıkıldı. İnsanların cenazeleri bulanamadı. Yaşam hakkı ihlali. Baro devletin uygulamalarına destek veren açıklamalar yaptı. Yaşam hakkı ihlali siyasi görüşle hiçbir bağlantısı olmayan bir hak. Baronun en büyük iddiası, laikliği savunuyoruz... En çok oyu buradan aldılar. OHAL döneminde laik eğitim yapan Eğitim-Sen'li öğretmenlerin neredeyse tamamı görevden alındı.Kabataş lisesi müdür yardımcısı dedi ki, bütün okullar imam hatip lisesi olacak. Nerde baro. Çocukların en temel hakkını savunmuyor. Çifte standart taşımamak gerekiyor. Bütün hak ihlallerinde temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı. Bu suçu işleyen devletse, bireyin haklarını ihlal edemezsin demesi gerekiyor.
-OHAL kalksa bile enkazı nasıl kalkar?
Çok uzun zamandır sokağa çıkma yasakları var. Bütün yetkileri idareye veriyorsunuz. Bütün ülkeyi cezaevine dönüştürecek. Mevcut yasalarda buna olanak sağlayan bir düzenleme yok. İç güvenlik paketinin valilere verdiği yetkileri referans gösterdi devlet ama bu da bunu sağlamıyordu. TTB ses çıkarmadı evet dedi ama orası Kürt illeri. Fiili uygulama o zaman başladı. Bir ülkenin yarısı sokağa çıkma tehdidi altında. Bu tüm ülkeye yayılacak. OHAL ilanı da FETÖ diyor, darbeye karşı, bence özeti Cumhurbaşkanın sözde, ‘olağan dönemde yapamadıklarımızı rahatlıkla yapabiliyoruz' savunma hakkını kaldırdılar, 30 gün gözaltında tutma, 5 günün sonunda 15 dakika bir görüşme hakkı veriyorlar. İşkence yaşam hakkı ihlali, muhalif kanallar kapatılda. Alevi radyosunun FETÖ ile ne ilgisi var. Eğitim-Sen'li öğretmenler atıldı, mülakatla dini inancı, hangi tv kanallarını izlediği sorularak öğretmek atamaları yapılıyor.
OHAL tüm kesimlere nüfuz etti. KHK ile Meclis devre dışı.Baro Cumhuriyetin temel niteliklerini savunuyor ama MECLİS devre dışı. KHK ile tek başına yürütme. Buna karşı çıkış yok. Adalet Bakanlığı'nın taslağı ile olağanüstü hali olağan hale getirecekler. Azıcık yasalarda kalan hakları da ortadan kaldıracaklar.
4-5 yıldır, en büyük tartışmalardan biri buydu. Ergenekon, dışardan yükleme yapılan dijital veri.... Güvenli değildir, delil olamaz denildi. Yasa dijital veriyi alacaksanız kopyasını alacaksınız. KHK hiçbir kopyasını vermeden götürme yetkisi verilecek çok büyük bir tehlike. Buna gerçekten karşı çıkmazsak sürekli OHAL de yönetileceğiz. Demokrasinin tüm kurumları askıya alınmış durumda bugün karşı çıkmazsak yarın karşı çıkma şansımız kalmayacak. Bu anlayışla seçimlere girdik.
Kadın başkan
140 yıllık bir baro. Sanıyorum 29 başkan olmuş. Hiçbir kadın başkan yok. Aday da çok az. Sanırım 3 ya da 4 kişi. Kadınlar hiç temsil edilmemiş ama yönetim kurulları da çoğunlukla erkek. Şimdiki yönetim de. Kadınlar yönetimde de temsil edilmiyorlar. Aktif görevler erkek... 36 bin avukat sayısı var. 16 bin 500 kadın avukat var. Genel durumları da iyi değil. Başkancı anlayışla değil kolektif bir yönetim, eşitlik esasına dayalı bir yönetim dedik. Kurullarda da yüzde 50 kadın kotamız var. Kadınlarla ilgili iddialıyız. 800 liraya 12 saat çalıştırılan stayerler var. Baro staj ve stajyer arayanları bir ilan tahtasında duyuruyor. Bir erkek avukatın genç prezantab kadın stajyer aradığına dair ilanları var. Baro buna müdahale etmiyor. Bunun cinsel sömürüye yol açacağını öngörmüyor. Bana göre bir disiplin suçu. Kadın avukatların, hamilelik ve doğum sürecinde meslek güvenceleri yok. Devlet memuru kadınların ücretli ücretsiz izinleri var. Kadın avukatların o dönemde kendine bakacak ailesi ya da daha önce kazandığı parası yoksa hayatını sürdürme şansı yok. Güvencesizlik baronun gündemine girmemiş bugüne kadar. Baroların sandıkları var, bu konu için kullanılabilir. Uzun mücadeleler verilmiş konular yeniden gündemde. Cezaevine girişte ince arama dayatılıyor, emniyette cinsiyetçi yaklaşımlar yaşanıyor. Biz avukatların yalnız olmadıklarını görecekleri bir yönetim anlayışı...
Kadın Hakları Merkezi'ne başvuruların aktif ve etkin bir konumda olması gerekir.
-Türkiye baktığımızda öncelik hangi konular...
Toplumun tamamı büyük bir baskı altında.Kadıköyde laiklik bildirisi dağıtırken bir arkadaşımız gözaltına alındı, laikliği de koruması gerekiyor. İstanbul Barosu ona destek sunma zorunluluğu hissetmedi. Günay dövüldüğünde de ülkede her sorun birbirinin parçası, her biri de avukatın sorunun bir parçası. Yönetime gelelim, bambaşka bir İstanbul barosu olacak. Bu da inanıyorum ki başka bir Türkiye ye geçişin önemli araçlarından birisi.(Kaynak: Cumhuriyet)