Bir masal şöyle başlar: O zamanlar insanların orman kadar kolay ağaç kadar zor yanlarını seviyordum...
Hayat denen çok bilinmeyenli masal ân'da süreç süreçte ân olarak, bazen "izli" bazen de "izsiz" sürer. Bedenimizde ve ruhumuzda "izi" olsun isteriz insanların ve hayatın. Bazen de o izlerden o yaralardan yorulur, izleri silerek yaraları sağaltmak için uğraşırız. Lakin o izlerden kaçmak ne mümkün ne de gereklidir, iz yer etmiştir bir kere. Öte yandan "Kimse de izim kalmasaydı, kimsenin izi kalmasaydı bende" duygusu da hayata dair ve dahildir...
Bazı sözcükler misafirdir cümlede... Her sözcüğün vakti ve tesellisi ayrı olduğundan farklı zamanlarda terk ederler cümleyi...
Şöyle de söylenebilir (mi); yaraya ve ize kayıtlanıp ömrü oradan yaşamak, iz/yara bırakanla bırakılan, yaralayanla yaralananın farkını/izini karıştırmak olur. Bazen her şeyi tarif ederiz de geçip gideni, yaraları ve izleri tarif edemeyiz... Saate, mevsime ve tarih şeritlerine sıkıştırılmaya çalışılsa da "zaman" yoktur çünkü olmayan şey uyumaz, rüya görmez ve uyanmaz. O sonsuz bir çevrimde sonlu bir varlık olan insanın beşiğini sallar... Böylece, geçmişi uyur, şimdi de rüya görür gelecekte tabir ederiz...
Kimin izini sürdüğümü bilmeden yürümek iyi geliyor bana...
Bir masal şöyle biter: O zamanlar izlerin orman kadar kolay yara kadar zor olduğunu bilmiyordum...
Fotoğraf: Gülseren Çınar