Birleşik Mücadele neredeyse sihirli/kilit bir sözcük olarak yapılan her siyasal analizin sonunda dilek ve temenni olarak dile getirilmektedir.
Birleşik Mücadele neredeyse sihirli/kilit bir sözcük olarak yapılan her siyasal analizin sonunda dilek ve temenni olarak dile getirilmektedir. İsteyen çok farklı siyasal parti/örgüt ve dergi oluşumlarının genel siyasal analizlerine ve son dönem "öznesiz" birlik çağrılarına bakarak geniş bir liste çıkarabilir.
Peki bu kadar yoğun Birleşik Mücadele vurgusu ile biten siyasal analizlere rağmen neden sınıf mücadelesinde etkin olabilecek örgütsel biçimler oluşturamıyoruz. Var olan durumdan hoşnutsuz belirli konjonktürlerde ortaya çıkan "örgütsüz" geniş işçi-emekçi kesimler neden "örgütlü" mücadeleye mesafesini koruyor.
Bunun en önemli nedenlerinden birinin ideolojik-teorik-politik birliğin olmamasını söyleyebiliriz. Doğru mudur? Evet doğruluk payı vardır. Elzem midir? Evet çok elzemdir. Kısa vadede çözümü mümkün müdür? Mümkün gözükmemektedir. Bunun nedeni 1990'larda Sovyetler Birliği ve Halk Cumhuriyetlerinin ortadan kalkması ile içine girilen yeni tarihsel dönemdir. Ütopya gerçeklik ilişkisinin tarihsel olarak ortadan kalkmasının nedenlerini anlamak için 19.yy ve 20.yy'ın teorik ve pratik deneyimlerini birlikte ele almayı gerektiriyor. Zor, zahmetli ama zaruri bir ihtiyaçtır. Konunun aciliyetini vurgulayarak nasıl ele alınabileceğine ilişkin maddi zemin etüdü yapabiliriz.
Dünya ölçeğindeki tarihsel yenilgiden sonra uzun zamandır siyasete mesafe koyan çok geniş yığınlar dünya genelinde sermayenin artan saldırıları karşısında hayatta kalma mücadelesi verirken buna denk düşen örgüt ve mücadele biçimleri geliştirdiler. Bu örgüt ve mücadele biçimleri 19. yy da gelişip serpilen proletaryanın yaratıcı enerjisi ile ortaya çıkan sendikalar ve kooperatiflerin yeni tarihsel dönemdeki versiyonları idi. Yeni sendikal ve işçi örgütleri ile yerli, köylü ve kır işçileri örgütlenmeleri, kooperatifler dünyanın farklı yerlerinde eş zamanlı olarak yaygınlaşmaya başladı.
Diğer yandan 19.yy ve 20.yy'ın siyasal birikimi de bu yeni tarihsel dönemde farklı biçimler altında varlık göstermeye devam etti. İstisnalar dışında toplumun genel siyaset düzeyine etkisi ortadan kalkan siyasal parti, örgüt ve oluşumlar mücadelenin örgütlenmesi konusunda faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiler. Bu parti, örgüt ve oluşumlar genel olarak 20.yy'da şekillenen farklılık ve ayrılıklarla kendilerini tanımlamaya devam ederken yeni dönemde bu farklılıkların hiç bir öneminin kalmadığı, asıl saflaşmanın direniş ve mücadele çizgisinde yer alıp almamayla ilişkili hale dönüştüğünün farkına vardıkları söylenemez. Çok farklı ideolojik motivasyonlara sahip örgütlenmelerin farklı coğrafyalarda faal ve dinamik olduğunu, "Özellikle Sosyalist Blok’ın dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik taleplerinin nasıl geliştiği, bilincin gelişme momentlerinin neler olduğunu görerek bugünkü tepkilerin seyrini öngörebiliriz". (1)
İdeolojik-teorik perspektife duyulan acil ihtiyacı unutmadan "ileriye doğru atılmış her devrimci adımın bir düzine programdan daha iyi olduğu" bir tarihsel süreçten söz ediyoruz. Program ve toplumsal pratik arasındaki ilişkiyi dünyada süren mücadelelerin taleplerinin sadeleştirilmesi ile de görebiliriz. "Dünyada yerel ve genel ölçeklerde süren mücadelenin talepler biçiminde ele alındığı bu dosya, yeni bir toplum kurmak için mücadele eden ve edecek olan toplumsal kesim ve sınıfların pratik çerçevelerinin bir taslağını çıkartabilmek amacıyla oluşturuldu". (2)
Dünya'da ilk kez 1980'lerde TİNA ( There is no alternative, Başka Alternatif Yok) olarak formüle edilen İngiltere'de Demir Leydi lakaplı Margereth Teatcher tarafında uygulamaya konulan sermaye birikimi modeli sendikaların tasfiyesi ve özelleştirme ile yaşanılan dönemin işçi, emekçi ve çalışanlarını ölesiye çalışmak-çalışırken ölmek ile çalışamayarak açlıktan ölmek seçenekleri arasına hapsetmiştir. Doğal kaynakların yağmalanması sürecinde çıkarılan iç savaşlar sonucunda can güvenliklerini sağlamak ve daha iyi bir hayat aramak için yollara koyulan, göç yollarında hayatını kaybeden binlerce insanı da bu kapsamda ele alabiliriz. Ayrıca bu tarihsel dönemde dünya genelinde emek-gücünün kadınlaşması olgusunu % 99'un feminizmi olarak kendini tanımlayan dünya genelinde eş zamanlı yapılan ve son yıllarda yaygınlaşan en son İspanya'da yapılan ülke bazlı kadın grevlerinden görebiliriz. (3)
Bu tarihsel süreçten muaf olmayan üstüne üstlük 12 Eylül 1980 faşist darbesini yaşayan bu toprakların işçi-emekçi hareketi sınıf eksenli örgütlenmelerin gerilemesi ile burjuva ideolojisinin yön verdiği örgütlenmelerle, çalışanların %90'a yakını güvencesiz, sigortasız ve örgütsüz çalışmaya mahkum edilmiştir.
Bu sürecin yaşadığımız coğrafyada en yakıcı görünümü Tuzla Tersaneler bölgesinde ard arda yaşanan seri işçi cinayetleridir. Buna inşaatlar ve madenlerde eklendiği zaman açlıktan ölmekle çalışarak ölmek-ölesiye çalışmak arasında seçeneği kalmayan işçi sınıfının trajik öyküsü herkes tarafından izlenmeye başlanmıştır. Bu sürecin yakıcı olarak hissedilmesi 2011 yılında bu alan temelli bir mücadele ve örgütlenmeye duyulan ihtiyaç sonucu işçi sağlığı ve iş güvenliği meclisinin kurulmasına neden olmuştur. Ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi; “..işçiler, kamu çalışanları, işçi aileleri, doktorlar, mühendisler, akademisyenler, gazeteciler... ve onların örgütlenmelerinin oluşturduğu; devletten ve sermayeden bağımsız; sağlıklı ve güvenli çalışma mücadelesini yürüten bir koordinasyon, bir emek örgütüyüz” diyerek yola koyulmuştur. (4)
İSİG meclisi sürdürdüğü istikrarlı mücadele ve örgütlenme ile bu alanda iş cinayeti kavramının yerleşmesini, yayınladığı raporların herkes tarafından referans gösterilmesini sağlamıştır. Hatta Kocaeli İSİG gibi başka illerde meclislerin kurulmasına vesile olmuştur. Kocaeli İSİG Meclisi meslek hastalıkları üzerine yaptığı bir panel forum ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında oldukça netameli ve suç ortağı bol (5) bir alanı somut olarak mücadeleye bağlayacak bir adım atmıştır.
Bugün bu alana ilişkin herkes İSİG Meclisinin raporlarına açıklamalarına bakmaktadır. İSİG Meclisi, işçi-emekçi saflarında herkesin güven duyduğu, herkesi kapsayan ne dediğine bakılan birleşik mücadelenin örgütleneceği bir potansiyele ulaşmıştır.
Yazının başında değindiğimiz Birleşik Mücadele konusuna yeniden dönecek olursak, işçi-emekçi hareketinin siyasal bir çekim merkezinden mahrum olduğu (burada kastedilen sadece bir örgütün hegemonik ilişkisi değil yeni dönemin siyasal öznesinin farklı biçimlerinin oluşturacağı hegemonik özneden söz edilmektedir) içinde yaşadığımız dönemde ideolojik-teorik mücadelenin önemini yadsımadan güvensizliğin tavan yapmış olduğu işçi-emekçi saflarındaki dağınık parti, örgüt ve oluşumların hem birbirine güven tazeleyeceği hem de bu çevreler içinde güven sorunundan dolayı yer almayan binlerce insanın katılabileceği örgütsel biçimlerden birisidir İSİG Meclisi. Sınıfın sendikalarda ve kooperatiflerde (6) örgütlenmesi, sınıf bilincinin kazanılması konusunda işçi sağlığı ve iş güvenliği hiçbir teorik tartışmaya mahal vermeyen iş üzerinden bir araya gelinebilecek örgütsüz işçi kesimlerine ilk örgütlenme deneyimleri kazandırabilecek sade bir alandır.
Sınıf mücadelesinin en yalın sorununun birleşik mücadele konusunda talep-örgüt ilişkisi bakımından önemli bir örnek oluşturabileceğini söyleyebiliriz. Toplumsal taleplere karşılık gelen toplumsal pratikte bir zemine oturan talep-örgüt biçimleri herkesin üzerinde mutabakata varabileceği toplumsal pratiğin örgütleyicileri olarak toplumsal muhalefette var olan güven sorununun pratik iş üzerinden aşılmasını sağlayacaktır. Bunlar siyasal mücadele ile geniş yığınlar arasında somut "ara halkalar" olarak siyasetin yeni tarihsel dönemde gerçek biçimine kavuşmasının önünü açacak pratik adımlardır. Bu tür çok geniş kesimleri kapsayan birleşik mücadelenin örgütlenmesini sağlayacak olan taban örgütlenmeleri bu kapsamda ele alınabilir. (7) "...Emekçi halkın en temel, yaşamsal sorunlarına değinmeden, çözüm üretmeden, dayanışma ağları örmeden ve tüm bunları yapacak, umut verecek bir odak olmadan yalnızca üst perdeden konuşmanın da sonucu ortada. Kızmadan, gücenmeden, ilmek ilmek örerek önümüze bakmamız gerekiyor…" (8)
Birleşik Mücadele örneği olarak Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu
Somut bir örnek olarak 2007 yılında kurulan ve 2008 yılı boyunca birleşik mücadeleyi örgütleyen Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP)'na bakabiliriz. İstanbul Tabip Odası bu alanda yürüttüğü mücadele sonucu kazandığı öz güven ve manevi otorite ile 2007 yılında bütün İstanbul'a bir çağrı yaptı. Çağrıya neredeyse bütün sendikalar, meslek odaları, siyasal parti ve örgütler icabet etti. İTO ve TTB'nin manevi otoritesi sağlıkta dönüşüm yasası tasarısına karşı mücadeleci bir örgütlenme yaratılmasının önünü açtı. Sonuç 6 aylık bir zaman dilimince üç bölgeye ayrılmış İstanbul'da ve diğer illerde kurulan HSGG Platformları ile karınca gibi yürütülen çalışma sonucu ülke çapında genel grev atmosferine girilmiş olmasıdır. Burada anlatılmaya çalışılan somut iş üzerinden manevi otoritesi olan ama geniş bir kitlesellik barındırmayan bir örgütün farklı bir model uygulayarak kendinin de içinde olduğu eşitler ilişkisi yaratarak herkese örnek olacak bir örgütlenme biçimi bulmasıdır. Tabiki bu örneği verirken dönemler arasındaki farklılığın bilincinde olmak, yeni modelleri yeni dönemin özelliklerine göre ele almak gerekiyor.
Keza somut bir işin nasıl bir çekim alanı oluşturduğunu yaşadığımız süreçten bir örnek olan Kocaeli İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin yapmış olduğu Meslek Hastalıkları panel forumundan görebiliriz. Aynı gün aynı salonda sabahleyin DİSK, KESK, TTB ve TMMOB'nin çağrısı ile yapılan OHAL ve Ne Yapmalıyız paneline yaklaşık olarak 60 kişi katılmışken öğleden sonra yapılan Kocaeli İSİG Meclisi'nin meslek hastalıkları panel forumuna, ağırlıklı olarak işçi olmak üzere 300 den fazla insan katılmıştır.
12 Eylül döneminin ağır baskı koşulları altında örgütlenme biçimleri arayan işçi hareketinde önemli bir deneyim olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği komiteleri ile örgütlenen Yol-iş işçileridir. İşyerlerinde başlayan örgütlenme ve mücadele Yol-iş'in örgütlenmesine neden olmuştur.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevcut sendikal örgütlerin dinamizm kazanması ve sendikal örgütlenme dışındaki işçilerin sendikalaşması için hiçbir teorik tartışmaya mahal bırakmayacak oldukça sade bir alandır. (9)
İSİG Meclisi 10 yılı aşkın bir süredir sabır ve emekle yarattığı birikim ile Birleşik Mücadele'nin söylem olarak tekrarlanmasına değil, somut alanlar üzerinden birlikte inşa edileceği taban hareketlerine/komitelerine ihtiyacımız olduğunu göstermiştir. İSİG Meclisi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanından yola çıkarak bilgi-örgütlenme-mücadele ilişkisinin doğru zeminde doğru araçlarla kurulmasının mütevazi bir adımıdır. Buradan edinilen sınıf perspektifli çalışma farklı alanlarda ortaya çıkmaya başlayan yeni örgütlenme biçimlerini de uygulanabilir.
* Erkan Arslan'ın İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında perspektif açan katkıları olmazsa bu yazıyı kaleme almak mümkün olmayacaktı.
Dipnotlar:
7) Birleşik Mücadele başlığı altında talep-örgütlenme örneklerine İSİG Meclisi dışında Kadın hareketinde Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu, İstanbul 8 Mart Kadın Platformu'nun örgütlediği gece yürüyüşleri, köylü örgütlenmesi için Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu-Tüm Üretici Köylüler Sendikası, Tire Süt kooperatifi, Hopa Çay Kooperatifi vs. öz-yönetim deneyimleri olarak Kadıköy Kooperatifi-Beşiktaş Kooperatif Girişimi-Koşuyolu Kooperatif Girişimi, Hayvan özgürlüğü için Barınak mücadelesi, Ulusal haklar da Kürt halkının Demokratik Toplum Kongresi, Filistin kurtuluşu için BDS-Türkiye Hareketi, Kent hakkı ve mücadelesi için 2005'ler de faal olan İstanbul Mahalle Dernekleri Platformu, hapishanelerdeki hak mücadelesinin örgütlenmesini sürdüren Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi-İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, Hapishanelere mektup ve kitap gönderen Delidalgalar İnisiyatifi, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesine emek veren fiziksel ve ruhsal bedensel bütünlüğünü kaybedenlerle siyasal ayrım gözetmeksizin dayanışma ilişkisi kuran Wernicke Korsakoflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi, çevre mücadelesi için Cerattepe'nin savunulmasına önemli bir yeri olan Yeşil Artvin Derneği-Derelerin Kardeşliği Platformu, LGBTİ hakları için LGBTİ Onur Haftası Komitesi, Göçmenler ve mülteciler için Saya işçilerinin direnişi için açıklama yapan Göçmen Dayanışma Ağı- Okmeydanı'ında yaşayan Suriyeli mülteci kadınlarla Türkiyeli kadınların örgütlenmesi olan Kadın kadına mülteci mutfağı vs.
Her somut talebin somut örgütlenme biçimi olarak ele alınması birleşik mücadele sürecini soyut tartışmalar olmaktan çıkarıp somut talep-örgütlenme anlayışı ile bütünlüklü bir çerçeveye oturtacaktır. Somut bir örgütsel formu olmayan 1 Mayıs'ın böyle bir kolektif manevi otoriteye sahip olduğunu pratik olarak biliyoruz.
Kaynak: (İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi)