Bugün 19 Aralık 2000 yılı.İnsanlığın bir kez daha yakıldığı yok edildiği bir gün...
Ne olmuştu 19 Aralık 2000 tarihinden önce ?. Çok kısa hatırlayalım. F tipi cezaevlerinin hazırlanmasına karşılık olarak cezaevlerinde bulunan binlerce tutuklu ve hükümlü insanlık dışı bir konuma sahip F tipi cezaevlerinin açılmaması için kamuoyuna ve devlete çağrıda bulunmuş ve aynı yılın Ekim ayı içerisinde birçok tutuklu ve hükümlü kitlesel ölüm oruçlarına başlamıştı.
F tipi cezaevlerinin açılmaması için başlatılan eylemler yurt genelinde de destek bulmuş ve nihayetinde 9 Aralık 2000 tarihinde dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk yaptığı açıklama ile toplumsal mutabakat sağlanmadığı sürece F tipi cezaevlerinin açılmayacağını belirtmişti.
Bir yandan eylemler sürerken diğer yandan da aydınlardan oluşan bir heyet cezaevi ve adalet bakanlığı arasında mekik dokuyordu. Ancak henüz bu görüşmeler devam ederken 19 Aralık gecesi daha sonra adına Hayata dönüş operasyonu denilen ve tam anlamıyla derin devlet operasyonu olan 20 cezaevinde harekat gerçekleştirilmiştir.
Buna derin devlet operasyonu diyoruz çünkü bu operasyonu cezaevlerinde görevli infaz koruma memurları ve güvenlikten sorumlu jandarma değil özel olarak hazırlanmış timler yapmıştır. Olayın görgü tanıkları bu operasyonu yapanların resmi polis ve asker olmayıp sivil görünümlü yüzleri kar maskeli özel timler olduğunu söylemektedirler.
Operasyon sonucunda kullanılan silah ve kimyasalların ne olduğu halen tam bir muammadır. Ateş olmayan ama temas ettiği yeri yakan bir kimyasaldan bahsedilmektedir. Devlet yine bildiğimiz tarz harekat etmiş ve özellikle örgütlü tüm muhalifleri en acımasız şekilde nasıl yok edeceğini göstermiştir. Bunu yaparken de iç hukuka göre de evrensel hukuk kurallarına göre de ve yine imzalamış olduğumuz uluslar arası sözleşmelere göre de yasak olan kimyasal silahları kullanmıştır.
Operasyon sonucu ortaya çıkan tablo 2 si asker 32 ölüm, 297 yaralı ve sakat.. Bir devletin kendi halkına bu denli zalim davrandığı bir başka ülke varmı acaba ?. diye merak ediyoruz.
Devlet mal ve can güvenliğini korumakla yükümlü olduğu tutuklu ve hükümlüleri cezalandırmış, bu tutuklu ve hükümlüler üzerinden de dışarıdaki muhaliflere gözdağı vermiştir.
Cezaevlerinde yaşanan bu katliama tepkisiz kalmayan demokratik kitle örgütleri, tutuklu ve hükümlü yakınları,ve aydınların önderliğinde yapılan basın açıklamaları ve protesto yürüyüşleri polis şiddetiyle karşılaşmış ve engellenmiştir.
Operasyon sonrası dönemin başbakanı Bülent Ecevit “ zayiat beklediğimizden az oldu “ diyerek bu operasyonla öldürülmesi beklenen tutuklu ve hükümlü sayısının daha fazla olduğunu itiraf etmiştir.
Adına hayata dönüş operasyonu konulmasına rağmen halkların nezdinde bir katliam olan bu hareketin planlayıcıları daha sonra devlet için yaptıkları bu başarılı hizmetlerinden dolayı ödüllendirilmişlerdir.
Aradan geçen 15 yıl cezaevlerinde çok şeyin değişmediğini görmekteyiz. Cezaevlerinde tecrit devam etmektedir. İdarenin keyfi davranışları ile tutuklu ve hükümlüleri baskı altına almaya çalışmalarını tespit etmekteyiz. Yine cezaevlerinde ölümcül hastalıklarla boğuşan insanların tahliye edilmeyip cezaevlerinden cenaze olarak çıkmaları sağlanmaya çalışılmaktadır.
Cezaevlerinde yüzlerce hasta ve yaralı tedavi beklemektedir. Onların insanca bir yaşama kavuşmaları ise toplumun vereceği sese bağlı olduğunu unutmayalım. Onların feryadına kulak tıkamayalım.