"Praksis Müzik Kolektifi şöyle özetlenebilir: "Aslolan dünyayı anlamak değil, onu değiştirmektir" felsefesini müzikle gerçekleştirmek isteyenlerin biraradalığıdır. "
Praksis, müzik gurubu ülkemizde müzik anlamında yeni bir soluk olarak tanımlanıyor. Aynı zamanda çocuk besteleri ve film müzikleriyle de dikkatleri çeken, özellikle çocuk şarkıları albümleri ile bugüne kadar yüzbin çocuğa ulaşan PRAKSİS müzik gurubunun üyeleri, ülkenin her tarafında ilgiyle takip edilen, sahne alan bir gurup durumunda. Gezi direnişinde şarkıları ve sahne almaları nedeniyle topluluğu motive ettiği gerekçesiyle yargılanan ancak berat eden Praksis, 'Çocuklar için Doğa ve Ekoloji Şarkıları' albümünün üçüncüsü Nisan ayında dinleyiciyle buluşturacak.
Praksis kollektifi şu müzisyenlerden oluşuyor: Soner Güler, Efe Benzeşik, Esat Gül, Özge Vural, Serdar Türkmen, Duru Örs, Devrim Kınlı, Oğuzhan Şahin, Semih Tokkuzun.
Ülkenin bir çok ilinde çok sayıda konserin hazırlıklarını sürdüren praksis gurubunun üyeleri yada kendi deyimleri ile müzik kollektifi sorularımızı yanıtladı.
Praksis öncelikle kendini şöyle tanımlıyor: “Gezi isyanı sürecinde hakkımızdaki dava iddianamesinde geçtiği gibi "müzik yaparak topluluğu motive eder", bir özgürleşme eyleminin önündeki bando olur, çocuk şarkıları besteler, toplumsal bellekte yer etmiş filmlerin müziklerini icra eder, kervanın parçası olur ülkenin her yerindeki doğayı koruma mücadelelerine müziğiyle destek olur.”
Praksis internette araştırırken karşımıza sürekli olarak 'Praksis Müzik Kolektifi' diye bir ibare görüyoruz, nedir müzik kolektifi?
Praksis Müzik Kolektifi şöyle özetlenebilir: "Aslolan dünyayı anlamak değil, onu değiştirmektir" felsefesini müzikle gerçekleştirmek isteyenlerin biraradalığıdır. Praksis, bir taraftan sahnelerde rock formundaki şarkıları çalar, Gezi isyanı sürecinde hakkımızdaki dava iddianamesinde geçtiği gibi "müzik yaparak topluluğu motive eder", bir özgürleşme eyleminin önündeki bando olur, çocuk şarkıları besteler, toplumsal bellekte yer etmiş filmlerin müziklerini icra eder, kervanın parçası olur ülkenin her yerindeki doğayı koruma mücadelelerine müziğiyle destek olur. Bütün bu farklı biçimler aracılığıyla aynı içeriği aktarmaya çalışır: Başka bir dünya kurma ihtiyacını.
Peki, isimlerinizi alabilir miyiz, Praksis Müzik Kolektifi kimlerden oluşur desek?
Bizde kişiler yok, bireylerin toplamından daha fazlası olan kolektif bir yapı var. Onun için albümde, web sitesinde herhangi bir kadro tanımı göremezsiniz. Biz bir toplumsal birikmişliğin sonucuyuz aslında. Elbette öznel olarak eklediklerimiz de var bu birikmişliğe ama burada hem Yavuz Bingöl meselesi akla gelmeli, hem de Brecht’in “Adım Neden Anılsın ki” şiiri. Tekil kahramanlara değil, kendi özgürlüğü için mücadele eden insanlara gereksinimimiz var.
Anladığım kadarıyla Praksis Müzik Kolektifi'nin içinde farklı müzik grupları var, bir tanesi çocukların çok sevdiği Şubadap Çocuk Orkestrası, birisi film müzikleri çalan Terane, birisi de makamsal doğaçlamalar yapan Deliler Teknesi. Nedir bu yöntem, neden her biri farklı isimlerde? Mesela hepsinin ismi niye Praksis değil?
Bulunulan her yerin kendine has özellikleri var. Hidroelektrik santrale karşı ayağa kalkmış bir köyde söylenecek şarkılarla, bir barış eyleminde söylenecek sözün nasıl bir kısmı ortak bir kısmı farklıysa, şarkılarımız da öyle. Aslında biraz da Nazım'ın şiirinden bestelediğimiz şarkı gibi:
"Şarkılarımız, varoşlardan taşıp sokaklara çıkmalıdır
Şarkılarımız evlerin önünde durmalı, kapıların ellerini sıkmalıdır
Şarkılarımız bir gaz sandığını yere yıkarak üstünde konuşmalı
Şarkılarımız en önünde rüzgarın kendini söyle"
Geçmişteki müzisyenler, albümlerinde çocuk şarkılarına da yer verirlerdi. Şimdi pek böyle şeyler göremiyoruz, hatta yeni çocuk şarkıları pek de bestelenmiyor galiba. Geçmişteki çocuk şarkıları tekrarlanıyor genelde. Şubadap Çocuk 2 tane albüm çıkardı. Neyi hedefliyorsunuz bu çalışmayla?
Yaptığınız tespitler genel olarak doğru. Ek olarak, çocuğun istekleri ailenin tüketimini belirliyor. Dolayısyla piyasalaşan her şey gibi çocuk şarkıları da niteliksizleşiyor. Bizim çocuk şarkıları yapmak için iki gerekçemiz var. Birisi müzik-çocuk ilişkisine dönük, birisi de iktidar-çocuk ilişkisine dönük. İktidar çocuk yaşta gelinlik müessesesini geliştiriyor. Eğitim sistemini kendi çıkarlarına uygun hale getiriyor. Dolayısıyla Şubadap Çocuk çalışması tam da burada iktidarın kültürel hegemonyasına bir barikat, bir 'karşı-hegemonya' çalışmasıdır. Meselâ bir önceki albümümüz, dinozorun dilinden 'evrim'i anlatıyor. Türlerin akrabalığı, geçiş türleri, değişim, seçilim gibi meselelerin şarkılarını, çocuk dilinde besteledik.
Kaç çocuğa ulaşmıştır bu çocuk şarkıları?
10.000 tane CD bastık ve yoksul mahalleler ağırlıkta olmak üzere çocuklara dağıttık. Bunun yanı sıra internet üzerinden dinleme ve indirme sayılarını ve okullarda, derneklerde, mahallelerde yaptığımız çocuk çalışmalarımızı göz önünde bulundurarak 100bin civarında çocukla buluştuğunu tahmin ediyoruz. Bu bizim için değerli bir sayı ama ülkede 5 milyon civarında ilkokul çağı çocuğu olduğunu hesaba katarsak daha fazla çalışmamız gerekliliği ile baş başa kalıyoruz.
Tabi bu daha başlangıç. Önümüzdeki Nisan ayında yeni bir çocuk şarkıları albümü daha geliyor. Çocuklar için doğa ve ekoloji şarkıları olarak özetlenebilecek albümün ismi "Gökyüzü Kimin?" olacak.
Kimin?
Bilenler vardır mutlaka, her yıl yaz aylarında, yaklaşık 1 ay süren, '3-5 Ağaç Kervanı' diye bir Türkiye turu yapıyoruz. Bir kumpanya gibi düşünün, içinde müzik var, tiyatro var, pandomim ve çocuk etkinlikleri var. Tamamen sponsorsuz, halk desteğiyle yürüyen bir kervan bu. Kervandaki çocuk etkinliklerindeki en ilginç cevapları aldığımız soruların başındaydı bu. Gökyüzü kimin? Ağaçlar kimin? Cevaplar çok çeşitli: "allahın", "belediyenin", "atatürkün" ve hatta "Lazlarun" cevabı bile geldi, tabi hakkını yemeyelim çocukların önemli bir bölümü bütün bunlara "bizim" demeyi de biliyor. "Bizim" derken sadece tüm insanlığı değil, tüm canlıları yani kendi hakkını savunamadığı için bizim onun da hakkını savunmak zorunda olduğumuz dağdaki ayının, havadaki kuşun, çok sevilmese de sümüklü böceğin, karıncanın...
Fakat işte kısaca kapitalizm denen sistem, her şeyi alınabilir-satılabilir hale getirmenin peşinde. Onun için "hava bedava, su bedava" dizeleri artık geçersizleşti. Onun için marstan arsa almak-satmak tartışma olmaya başladı. Dolayısıyla ağaçlar, dereler 'hepimizin'se bu özel mülkiyet düzeni acilen yıkılmalı.
Praksis'in şarkılarındaki söylemler çok sert. Mesela doğrudan Çevik Kuvvet'e bir şarkı yazmışsınız, "Orda bir Tayyip var, aklı fikri başkanlık, gel sen de haykır, isyana gerek var, devrime gerek var" diye şarkı sözünüz var. Hatta bunu tüm dinleyenlere de söyletiyorsunuz. Bu kadar saldırgan bir iktidardan nasibinizi almıyor musunuz? Başınıza bir şey gelmiyor mu?
Tabi ki faşizm AKP'yle beraber icat olmadı ve devrimciler hangi iktidar olursa olsun hep baskı gördüler. Üstadlarımızla bu baskıların içerisinde sanatlarını var etmişler. İktidarlar muhalif sanatçıları çeşitli yöntemlerle susturmaya çalışmışlar. Bunun yansıması olarak biz de Gezi İsyanı'nda "davul ve saksafon çalarak halkı motive etmek" gibi abuk bir suçlamayla dava konusu olduk. Beraat ettik. Soma Katliamını unutturmamak için sokakta müzik yaparken iki otobüs çevik kuvvet tarafından gözaltına alındık. Onun için de "çevik kuvvet sarmış her yanı, tüm çocuklar ayaklanmalı" şarkısı yaşamımızın bir gerçeği olarak söyleniyor. Olmayan bir şeyi söylemiyoruz.
"Sokaklarda İsyan Var" albümünüzü biliyoruz. Fakat sonra birer birer şarkılar yayınladınız sürekli, albüm düşünmüyor musunuz?
Şöyle bir tarzımız var: Albüm olacak şarkılar önce sahnede defalarca söylenmiş, dinleyici süzgecinden geçmiş olacak, çaldıkça nasıl çalınacağı netleşecek. Artık şarkıyla işimiz bittiğinde kaydetmek en güzeli... Yeni albüm için şarkılarımız hazır. İlk albümden memnun değiliz. Bu sefer bir konser albümü yapacağız. Albümü dinleyicilerle beraber kaydetmek istiyoruz.
Şimdiye kadarki şarkılarınıza bakıldığında, en önemli kaynaklarınızın muhalif şairlerin şiirleri yle olduğunu görüyoruz. Özgün sözler yazmak yerine böyle bir yöntemi neden ağırlıkla tercih ediyorsunuz?
Şimdiye kadar Nazım Hikmet, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Bertolt Brecht, Melih Cevdet Anday ve Adnan Yücel'in şiirlerini besteledik. Bu şiirlerde gördüğümüz şey imgesel bir derinlikle iç içe geçmiş toplumsal önermeler. Bizim yazdığım şarkı sözleri bu kadar derinlikli olamıyor. Belki de daha çok okumalı, yazmalı...
Rock formuna yakın bir müzik yapıyorsunuz, muhalif alanlarda bir yabancılama olmuyor mu?
Aslında kendimizi kabul ettirmek kolay olmadı. Tabi Bandista, bu tarzın muhalefet içerisine girebilmesinin önünü açtı. Biz bütün muhalefet alanlarına müzik katmaya çalışıyoruz. Bir de açıkça söylüyoruz, "biraz farklı bir müzik yapacağız, ilk başta sevmeyebilirsiniz ama kulak verin, hepimizi anlatıyoruz".
Son olarak, ülke gündemini yakından takip eden bir ekipsiniz. Nasıl okuyorsunuz mevcut durumu?
Yaşadığımızın ismi faşizm. Sömürünün ve savaşın iktidarı devam ediyor. Morallerimiz düşük. Biraz medyamızdan da kaynaklı. Bu kadar olumsuzluğu yaşaya yaşaya dilimizi de negatif kullanmaya alışmışız belki de. Oysa ki daha yeni Artvin'de Gezi İsyanına benzer bir direniş gerçekleşti ve başbakan onlarla görüşüp taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Cerattepe, Türkiye'nin küçücük bir yeri ama doğa ve kent mücadelelerinin Kobanê'sidir artık. Sur ve Cizre'yi de ayrı görmüyoruz. Halk, faşizme karşı mücadele ediyor. Medyanın yalanlarına karnımız tok, karşıtlarının hepsi 'terörist', 'vatanseverler'inse banka hesapları oldukça şişkin! Onun için yazdık 'Size-Bize' şarkısını. Şöyle bitiyor:
"Borsaları, şirketleri YIKILACAK
Penguen medyası bu YIKILACAK
Copları apoleti YIKILACAK
Tomaları akrepleri YIKILACAK
Yerine çocuk parkı yapılacak"
NET HABER AJANSI