Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi ve Özgürlük için Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi; tutuklanan Ebru Timtik, Ayşegül Çağatay, Nadide Özdemir ve Görkem Ağdede için ÇHD TV Stüdyosu’nda bir basın toplantısı gerçek
Haber-foto: Pınar Gayip
İSTANBUL-Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi ve Özgürlük için Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi; 20 Haziran sabahı Halkın Hukuk Bürosu’na yapılan polis baskınıyla gözaltına alınan ve dün tutuklanan Halkın Hukuk Bürosu avukatları Ebru Timtik, Ayşegül Çağatay, Nadide Özdemir ve Görkem Ağdede için ÇHD TV Stüdyosu’nda bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
ÇHD İstanbul şubesinden Barzan Demirhan, yaptığı açılış konuşmasında “2017’den bu yana Halkın Hukuk Bürosu avukatlarına yönelik operasyon ve soruşturmalar gündemde. 12 Eylül 2017’den bu yana büro 3 kez basılmıştır. Son olarak 20 Haziran günü bir kez daha HHB gece yarısı basıldı. 5 avukat meslektaşımız gözaltına alındı. 5 günlük gözaltı sonunda hepsi tutuklandı” ifadelerini kullanarak sözü Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul yönetiminden Çiğdem Akbulut ve Özgürlük için Hukukçular Derneği Genel Merkez Yöneticisi Hüseyin Boğatekin’e bıraktı.
‘Tutuklanma gerekçeleri sadece HHB avukatı olmaktı’
İlk olarak sözü alan ÇHD İstanbul şubesi yönetiminden Çiğdem Akbulut, “Bu, 2 yıl içinde Halkın Hukuk Bürosu’na yönelik 4’üncü polis operasyonu oldu. Önümüze, tutuklama gerekçesi olarak sunulabilmiş somut bir şey yok. Büromuz yine, 2017’deki ilk operasyonun dayanağı olan itirafçı diye geçen fakat iftiracı olan şahısların beyanlarına dayanan bir dosya kapsamında basıldı. 4 meslektaşımız bu mesnetsiz iddialar üzerinden tutuklandı. Tutuklanma gerekçeleri ise sadece Halkın Hukuk Bürosu avukatı olmaları ve o gün, o saatte büroda olmalarıydı” diyerek ortak basın metnini okudu.
Özgürlük için Hukukçular Derneği Genel Merkez Yöneticisi Hüseyin Boğatekin ise 2011 yılından bu yana yoğunlaşan avukat yargılamalarına değinerek “Biz yaşadığımız coğrafya itibariyle sürekli olarak halkın bir kesiminin adliyeler üzerinden terbiye edilmeye çalışıldığı bir yerdeyiz. İktidarın silahsız, acısız şekilde toplumu terbiye etme yöntemleri arasında mahkemeler var. Avukatların da bundan etkilenmemesini beklemek mümkün değil. Türkiye’de cemaat çarkından muhalif çevrelerin öğütülerek geçirilmeye çalışılması bu işin patlama noktası olmuştu. Değişmeyen tek şey faşizmin boyutu ve kendisi oldu. Gücü eline alan her muktedir bir şekilde muhalefetin her kesimine saldırdı. Avukatların da muhalefetteki etkisi yadsınamaz. Söz söyleme tarzları da onları bu saldırılarla karşı karşıya bıraktı” ifadelerini kullandı.
‘Bir gün sanık avukat oluyoruz, bir gün sanığın avukatı oluyoruz’
“Bir gün sanık avukat oluyoruz, bir gün sanığın avukatı oluyoruz” diyen Boğatekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle 2011 yılından beri Türkiye muhalefetinin tamamını temsil eden avukatlar birçok defa saldırıya uğradı. Saldırının bir görünen yüzü var; “terörist avukatlar, “örgütlü avukatlar” bir anlatım var. Bir de bu işin asıl fikriyatı var. Bu işin fikriyatında Soma’ya giden, Kürdistan’da yaşanan katliamları ortaya çıkaran ve hesabını soran avukatlar var; burjuva avukatlık tarzına inat hapishanelerde insan hakları ve demokrasi adına belli değerleri savunan avukatların varlığı var. Saldırının temeli budur”
‘Biz tarafız’
“Saldırı altındaki avukatlar “Biz müvekkillerimizle anılmak istemiyoruz” demiyor; biz, aslında tarafsız filan değiliz. Biz taraflı olan avukatlarız; ezilenlerin, yoksulların, Kürtlerin, LGBTİ’lerin tarafıyız. Böyle kararlı bir duruşun eseridir bu saldırılar. Avukat arkadaşlarımıza yapılan bu saldırının son 15-20 yıllık avukat yargılamalarının en azgın saldırıyı ortaya koyan bir yargılamaydı. Avukatlar tarihte görülmüş en rezil ve politik yargılamayla tutsak edildiler. Bu çerçevede hem ÖHD’li hem ÇHD’li hem HHB’li avukatların sürekli bir saldırı altında olmasının sebebi budur.
“Mesele saldırıyı bir noktaya çekip toplumun tamamına gözdağı vermekti; biz yargılamalarımızda bunu gördük. Amaç yargılama yapmak değildi; en burjuva söylemle maddi gerçeğin ortaya çıkarılması değildi. Kürdistan’da yaşanan şehir yıkımları var, kırsalda yaşanan infazlar, silahlı hava araçlarıyla vurulan köylüler var. Bunların hesabını soracak avukatlara saldırıyorlar.
“ÖHD üyesi avukat Ramazan Demir, AİHM’e taşıyan avukatlardan biri. Sadece Avukatlık Yasası’nın kendisine vermiş olduğu görevi yerine getirdiği için neler yaşadığını biliyorsunuz. İktidar önüne koymuş olduğu projelerin önünde set olabilecek her yere saldırıyor. ÇHD’nin özellikle barınma hakkı üzerinden ciddi çalışmaları vardı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de kentsel dönüşüm kapsamında evleri yıkılacak binlerce vatandaşı bilgilendirdiğini biliyoruz. Ranttaki böyle bir payı engellemeye çalışan avukatlara da saldırması gayet normal. Bu sonucu beklemiyor değiliz.
‘Bizim bürolarımıza kilit vurup yöneticilerimizi tutuklamak çözüm değil’
“İktidar bir yerde yanıldı. 2011’den bu yana defalarca aynı hamleyi yapıp defalarca yanıldı. Defalarca belli avukatları belli noktaya çekebileceğini sandı. Ancak bunun aksine bir kenetlenmeye yol açtı. Gelen her darbenin bizi güçlendirdiğini söyleyebiliriz. HHB 2 sene için 4 kez basıldı. Avukatlarının tamamı tutuklandı. Bu büronun binlerce müvekkili ve binlerce dosyası var. Bizim bürolarımızın kapılarına kilit vurmak, yöneticilerini tutuklamak bir çözüm değil. Özel yetkili mahkemelerde biz onlarla mücadele ettik. Bugün tutuklanan avukatların hepsi o gün orada adalet mücadelesi verdi ve sonuç olarak biz hala buradayız. Ahlaklı, dürüst ve temiz olma çabasıyla halkımızın yanındayız”
‘Onların hiç dokunulmaz dedikleri kaleleri de bundan etkilenecek’
Boğatekin sözlerini, Barolar Birliği ve baroların yaşanan saldırılara tepkisiz kalmasına gösterdiği tepkiyle sonlandırdı. Boğatekin, “Avukatlar bu kadar ciddi mücadele verirken avukatlar sayesinde ayakta duran Barolar Birliği’nin ve bazı baroların sessiz kalması kabul edilebilir bir şey değil. 2016 yılından bu yana devam eden 2018 ile birlikte farklı bir boyut kazanan OHAL’de; Barolar Birliği en büyük eleştiriyi hak eden kurumlardan biri. Bugün, bedel ödeyen avukatlar onları ayakta tutuyor. Onların hiç dokunulmaz dedikleri kaleleri de bundan etkilenecek” dedi.
Son olarak söz alan avukat Akbulut, “2013 yılında HHB’ye operasyon düzenlenip tüm avukatları tutuklandığında amaçlanan şey HHB’nin kapatılması ve davalarının sahipsiz kalmasıydı. Bu başarılamadı. 2013’te de operasyonun üzerine kimse geri çekilmedi. Yeni avukat arkadaşlarımız aramıza katıldı. 2017 operasyonunda da amaç buydu. Tamamen yürütülenin politik bir yargılama olduğunu gördük. Amacına yine ulaşamadı. Dün tutuklanan arkadaşlarımızdan bazıları 2017 operasyonundan sonra avukat olmuş arkadaşlarımız. Bu bir mesaj veriyor bize” diyerek iktidarın saldırının avukatları sindirmek için boşa bir çaba olduğunu vurguladı.
İki kurum adına okunan basın metni ise şöyle:
Daha üstünden bir ay geçmedi, seçim yoğunluğu içerisinde unutuldu gitti: Evet 30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan Yargı Reformu Strateji belgesinden bahsediyoruz. Strateji belgesi 16 yılın hak ve özgürlükler alanındaki “büyük” gelişmelerini anlata anlata bitiremiyor, Barolar Birliği Başkanı M. Feyzioğlu'nun ifadesiyle belgedeki 9 amaç ve 63 hedef de gerçekleştiğinde Avrupa standartlarının üstüne çıkacağımız vaad ediliyordu.
M. Feyzioğlu gibi faşizmin yedek lastiği olanlara bir sözümüz yok, ancak bilinci nisyanla malul olanlara hatırlatmak isteriz:
2009 Yargı Stratejisi Belgesinin sonuçlarını 2010 yılında yüksek yargının ele geçirilmesi, 2011 yılında KCK operasyonları kapsamında Sayın Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan 36 Kürt avukatın, 2013 yılında ÇHD'li avukatların tutuklanması ile tecrübe ettik.
2015 Yargı Stratejisi Belgesinin sonuçlarını da binlerce hakim- savcının listeler halinde tasfiyesi, yargının yeniden dizayn edilmesi, 2016 yılında ÇHD ve ÖHD'nin kapatılması, 2016 Mart ayında ÖHD üyesi meslektaşlarımızın, 2017 yılında ÇHD ve ÖHD üyesi, Halkın Hukuk Bürosu ve Ezilenlerin Hukuk bürosu çalışanı meslektaşlarımızın tutuklanması ile deneyimlemiş olduk.
‘Bekleyin, sıra sizde’ tehdidi
İşte, 30 Mayıs 2019 tarihinde “hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, yargı sisteminin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi” başlıkları ile duyurulan Yargı stratejisinin ilk sonuçları da gelmiş oldu. 20 Haziran 2019 tarihinde Halkın Hukuk Bürosu sabaha karşı basılarak dört meslektaşımız; Av. Ebru Timtik, Av. Ayşegül Çağatay, Av. Nadide Özdemir ve Av. Görkem Ağdede ile büronun sekreteri Gülser Sarıgül gözaltına alındılar. Su ve şeker dahi verilmeden, işkenceyle sürdürülen 5 günlük gözaltı sonucunda dört meslektaşımız ile büro sekreteri dün, 25 Haziran 2019 tarihinde savcılıkça ifadeleri dahi alınmadan tutuklandılar. Sulh Ceza Hakimliği önünde tutuklamalara tepki gösteren avukatları bir Terör Şube polisinin “bekleyin sıra sizde” şeklinde tehdit etmesi yargı reformunun özü ve özetidir. Bu tehdit, yargının şeffaflığının göstergesidir! Evet yargısal süreçler basitleşmiş, idari teşkilatın gözaltı ve tutuklama kararları hızlanmış, savcı ve hakim unvanlı memurlara kolluğun kararlarını onaylama görevi verilmiştir.
‘Ülkemizde hukuk yoktur, faşizm vardır’
Ancak belirtmek isteriz ki tutuklanan 4 genç meslektaşımız doğmakta, büyümekte, gelişmekte olanı, yeni olanı temsil ediyorlar. Ve çürümekte, yıkılmakta olanın bu saldırıları kendisini kurtaramayacak. Ne derneklerimizin kapatılması, ne de onlarca arkadaşımızın tutuklanması bizleri hak ve özgürlükler mücadelesinden alıkoyamayacaktır. Açıkça ifade ediyoruz, ülkemizde bir yargı yoktur, Adliye Sarayları şeklinde organize olmuş, yürütmenin siyasi linç ve infaz birimleri vardır. Ülkemizde hukuk yoktur, hukuki güvence yoktur, faşizm vardır.
Öncelikle, sekreteri dahi tutuklanan Halkın Hukuk Bürosu ile dayanışmamızı ifade ediyor, ÇHD İstanbul Şube Yöneticisi Av. Ebru Timtik, ile ÇHD üyeleri Av. Ayşegül Çağatay, Av. Nadide Özdemir ve Av. Görkem Ağdede başta olmak üzere tüm tutsak avukat arkadaşlarımız, meslektaşlarımız ve politik tutsakların özgür bırakılmasını istiyoruz.
Adli teşkilat ve kolluk organizesinde yürütülen siyasi infaz operasyonları son bulmalı, yurttaşların hak ve özgürlükleri üzerindeki baskılara son verilmeli, barolara ve avukatlara karşı yürütülen saldırılar engellenmelidir. Bunun için başta hukuk örgütleri, barolar, sendikalar, meslek odaları ve DKÖ'lere çağrı yapıyor, tutsak avukatlarla dayanışmanın yükseltilmesini istiyoruz”