Cemil Kırbayır yiğit bir devrimciydi.8 Ekim 1980 günü, bir işkence merkezine dönüştürülen Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsü yerleşkesinde, 12 Eylül işkencecileri tarafından öldürüldü ve cesedi yok edildi.
Çetin Aşula
12 Eylül 1980 gecesi, Göle ilçemizde gözaltına alındım.Aynı gece jandarma karakolunun nezarethanesinde, benimle birlikte 17 kişi vardık. Sabaha karşı askeri bir araçla 247.piyade alayında bir bodrum katına nakledildik. İki gün sonra Cemil Kırbayır'ıda yanımıza getirdiler.Aynı gün işkenceli sorgular başladı.29 Eylül günü ise Kars'a, sıkıyönetim askeri gözetimevi'ne nakledildik.
Burası oldukça kalabalıktı.Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır'da gözaltına alınanların büyük çoğunluğu bu gözetim evindeydi.Devrimcilerle birlikte, halktan insanlarda burada idi.Hemen hergün Siyasi Şube'nin arabası geliyor ve ismi okunanlar sorguya götürülüyordu.
7 Ekim 1980 sabahı; Ben, Cengiz Kaya, Metin Akkaş ve Cemil Kırbayır olmak üzere dördümüzün isimleri okundu.Daha gözetimevi koridorunda iken gözlerimiz bağlandı ve kazaklarımız başlarımıza geçirilerek polis aracına bindirildik.Bir müddet dolaştırıldıktan sonra araç durdu ve indirildik.
Getirildiğimiz bina Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsünün yerleşkesi idi.Soyundurulduktan sonra altında su birikintisi olan bir odaya konulduk. Sonradan öğrendiğimize göre, bölge İstihbaratı, Siyasi Şube ve Askeri yetkililerden oluşan bir sorgu ekibi tarafından icra edilmiş olan işkenceli sorgular başladı.Kaba dayak, kum torbası ile vurma, falaka ve elektrik gibi yöntemleri uyguladılar.
Sorgu yapılan yerle, tutulduğumuz yer çok yakındı. Konuşulan birçok şeyi duyuyorduk.Cemil Kırbayır sorgulanırken; sorgu ekibinin bir sorusuna "Biz karaborsacılık ve tefecilik yapmıyoruz.Halkı sömürmüyoruz.Bütün bunları yapanlar bizleri ihbar edip, kendi saltanatlarının sürmesini istiyorlar" diye cevap verdi.Arkasından şiddetli bir çarpma sesi duyduk. Kafasını duvara vurduklarını düşünüyorum. Akabinde Cemil abinin sesi perde perde azaldı. "Ben ölüyorum, beni hastane'ye götürün" dedi. Büyük bir telaş ve koşuşturmanın ardından Cemil abi'yi götürdüler ve binaya büyük bir sessizlik çöktü. Bir müddet sonra büyük bir hışımla odaya doluşup bizleri tekmelediler. "Söyleyin bakalım, bu Cemil nereye gidebilir?" diye bize yöneltilen bu sorunun gerekçesini sorduğumuzda "Cemil Kırbayır firar etti" dediler.Telsiz anonslarını bize dinleterek, bu mizansene altyapı oluşturmanın gayreti içindeydiler.
Aynı gece Üç'ümüz, Kars siyasi şubeye götürüldük.Sözlü sorguların ana eksenini bu " firar " mizanseni oluşturuyordu.Ertesi gün öğleden sonra tekrar Eğitim'in binasına götürüldük.İfadelerimiz alındıktan sonra, akşam vaktinde gözetim evine geri götürüldük.Giderken dört, dönerken üç kişi idik.
Göle'deki ve Askeri gözetim evindeki kayıtlarda hepimizin ismi vardı. Gözetimden, polis'e teslim edilirken tutanak tutuldu.Her tarafı askeri birlikler ve polisler tarafından korunan bir binadan, yoğun işkenceler altında yürümeye dermanı olmayan ve üzerinde hiçbir giysisi olmayan bir kişi nasıl firar edebilir? Görevden uzaklaştırma yada yargılanmaya konu olmayan bir firar nasıl olabildi?
Süren bir davanın tanığı olarak belleklerimizi tazelemek istedim.Hatıralarını bizlere bırakarak fiziken aramızdan ayrılan sevgili Cemil abi'yi, saygı ile anıyor ve onu çok özlediğimizi belirtmek istiyorum.
Bu uğurda bir büyük uğraş yürüterek aramızdan ayrılan Berfo ana'yı, saygılarımla yadediyorum.Uzun yürüyüşü hiç yılmadan bu günlere getiren sevgili büyüğüm Mikail Kırbayır'a, bütün Kırbayır ailesi fertlerine vede Türkiye'nin Plaza Del Mayo'su olan Cumartesi annelerine, İnsan hakları derneği'ne saygılarımı bildiriyorum.
Evet BERABERDİK ve hep öyle kalacağız....