Cezayirli feminist akademisyen Dr. Fairouz Recham, "Kadın özgürlüğünü projesine dahil etmeyen her devrim baştan yenilmeye mahkumdur" dedi.
Cezayirli feminist akademisyen Dr. Fairouz Recham, Kuzey Afrika’da sömürgecilik karşıtı mücadelenin kadın mücadelesinden ayrı ele alınamayacağını vurgulayarak, "Kadın özgürlüğünü projesine dahil etmeyen her devrim baştan yenilmeye mahkumdur" dedi.
Henüz 1958 yılında Kasablanka’da bir ulusal bağımsızlık toplantısında “Sömürgeci baskıya karşıya bir devrim yapıyorsunuz, ama kadınlar üzerinde baskıyı devam ettiriyorsunuz; dikkat edin, Cezayir’in bağımsızlığından sonra bir devrim daha olacağı kesindir: kadın devrimi” diyordu Cezayir’in devrimci kadınları. O günlerden bugüne sömürgecilik karşıtlığı, özgürlük ve kadın mücadelesi arasındaki tarihsel bağları keşfetmek için çıkılan yolda uğramadan geçilmez bir coğrafyanın adı oldu Cezayir.
Ve sömürgeci güçler tarafından tutuklandıktan sonra işkence edilen genç activist Nassiba Kebal, El Khroub’da bir erkeği reddettiği için diri diri gömülen Amira Merabet, Béjaïa’da hicaba girmeyi kabul etmediği için öldürülen Katia Bengana…. Nice kadın da Cezayir’in adı oldu, yok edilmeye çalıştıkça adları Arap kadınların mücadelesine daha derin yer etti.
Militan ve sömürge karşıtı eylemlerin odağı olmuş kadın mücadelesinin Cezayir’de yükselttiği ateş, Arap coğrafyasında dinmeyen isyan dalgalarıyla hala yanıyor.
Alınlarından vurularak sahillere doğru düşen ölülerinin yasıyla Sahra çöllerinden Akdeniz’in tuzuna karışan Endülüs türküleri, tarihin sözlü mirası olarak çok şey anlatıyor. Maruz kaldığı nice baskı ve zulme rağmen her seferinde Kuzey Afrika’yı saran sömürge yangınları arasında küllerinden yeniden doğan kadınların, mücadelesini Dr. Fairouz Recham’a sorduk.
Cezayir’de Bouira Üniversitesi’nden akademisyen ve araştırmacı Dr. Fairouz Recham hem sömürgecilik karşıtı mücadeleleri hem de kadın özgürlüğü mücadelelerine ilham veren Cezayirli kadınların taleplerini ve mücadelesini Mezopotamya Ajansı’na anlattı.
Cezayir ulusal özgürlük, sömürgecilik karşıtı direniş ve devrimi ile uzun bir mücadele tarihçesine sahip. Kadınların bu mücadele tarihinde yeri nedir?
Özellikle Cezayir Devrimi’nde kadınlar oldukça önemli ve hayati bir rol oynadı. Kadınlar savaş alanına silahları taşıyarak, askerlere (Mujahdin) yemek, erzak ve haber yardımı yaparak çok çeşitli şekillerde devrimi desteklediler. Cezayir Devrimi’nde kadınlar ve erkekler olarak tüm toplum tek bir yumruk oldu ve bu devrimde erkeklerin rolü ne kadarsa kadınların da en az o kadar rolü vardı. Tarih arşivleri de kadınların Cezayir mücadelesi içindeki rolü ve öneminin şahididir.
Cezayirli kadınların dünden bugüne talepleri nasıl değişti?
Cezayir’de feminist mücadele, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, henüz yolun başında. Ancak bu zamana kadar başardıkları ise hiç de az değil. Cezayir’in bağımsızlığından sonra, kadınların mücadelesi özellikle eğitim ve çalışma özgürlüğünü merkezine almıştı. Bu talepler daha sonra politikaya ve ekonomiye katılım hakları için mücadeleye kadar genişlemişti. Cezayirli kadınlar bağımsızlıklarını kazandıktan sonra kendi sivil hakları için mücadeleyi hızla yükseltti. Fakat Cezayir’in içine girdiği kara on yıl ve ülkeyi içinde boğan vahşi terörizm dalgası her şeyi bir anda durdurdu. Ülke bu krizden çıktıktan sonra, toplumdaki herkes için yeni bir yaşama başlamak ve mücadeleye kaldığı yerden devam etmek oldukça zordu. Özellikle kadınların durumu Cezayir’in çağdaş tarihçesi içinde hiç olmadığı kadar ağırlaştı. Zira, özel olarak kadınları kısıtlamayı kendine amaç edinmiş, adaletsiz ve acımasız sosyal yasaları dayatan İslami aşırıcı düşünce hakim olmaya başlamıştı.
Kuzey Afrika genelinde kendi ülkelerinin rejimlerine karşı mücadele yükselten Cezayirli kadınlar ile genel olarak tüm direnen Arap kadınların önünde duran en büyük engeller nelerdir?
Yasalar kadınların lehine göre düzenlenmediği için ve düzenlenmediği müddetçe, bu durumu düzeltmeye dair politik bir irade oraya konulduğundan söz etmek mümkün değildir.
Cezayir ile Arap ve Kuzey Afrika ülkelerinde kadınların sorunu, politik bir problem olmaktan önce kültürel ve sosyal bir soruna dayanır. Zira aşırıcı İslami düşünce hala halkın bilincini kontrol altında tutmakta ve yönetmektedir. Buna ek olarak, yaşamdaki tüm ilerlemeye karşın, kültür ve gelenekler değişememiştir. Bu gelenekler kadının yazgısını kontrol altında tutan ve kadının tüm hareketlerini kısıtlayan kültürün temelindedir. Neredeyse kadınlara karşı düşmanlığa varan bu durum, yaşamın ilerleyişi ve özgürleşmesine dair bir korkuyla bir aradadır. Fakat yasalar kadınların lehine göre düzenlenmediği için ve düzenlenmediği müddetçe, bu durumu düzeltmeye dair politik bir irade oraya konulduğundan söz etmek mümkün değildir.
Dünyanın dört bir yanında kitlesel kadın hareketlerinin hızla yayıldığı bir 2019’u geride bırakarak yeni bir yılın 8 Mart’ına yaklaşıyoruz. Feminist mücadele pratiğini global ölçekte nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erkek egemenliği toplumlara yüz yıllar boyunca hakim olduğundan, dünyanın her yerinde kadınları acı çekerken buluyoruz. Sadece çektikleri acının boyutları ve biçimleri başka. Dünyanın insan haklarına yönelik kazanımlara dair tüm şahit olduğu değişimlere karşın, kadınlara yönelik ırkçılık hala devam ediyor. Benim düşünceme göre, feminist mücadele gelecekte önemli bir dönüm noktası olacak ve tüm politikaları ve ideolojileri, planlarına kadını, kadının ihtiyaçları ve özlemlerini dahil etmek noktasında zorlayacak.
Geçtiğimiz yıl boyunca Cezayir’de süren rejim karşıtı protestolarda, kadınların eşit haklar ve özgürlük talepleri ile sokaklara indiğini gördük. Siz Cezayirli kadınların kitlesel halk hareketinin bir parçası olarak yükselttiği özgürlük mücadelesini bu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda, Cezayir’de feminist hareket giderek etkin olmaya başladı. Tarif ettiğiniz ve geçtiğimiz yılı karakterize eden en önemli olay olan popüler hareketin başlaması ile birlikte kadınlar çok güçlü bir şekilde kendilerini göstermeye başladılar. Bu protestolar boyunca kadınlar oldukça yüksek bir politik farkındalık ile eyleme çıktı. Aynı zamanda, kadın haklarına dair sorunlarını haykırdılar. Bunların başında özellikle evlilik, boşanma, velayet, miras başta olmak üzere yasaların kadın haklarının lehine düzenlenmesine dair acil ihtiyaçlar öne çıktı. Ayrıca yıllardır gözden geçirilmediği gibi artık gerçeğin güncel ihtiyaçlarına karşılık veremeyen yasal ve dinsel pek çok meseleyi kadınlar gündeme taşıdı. Bu tüm dünyadaki feministler için de ortaya atılan yeni bir iddia anlamına geliyor. Cezayir’de kadınlar kadınları koruyan yasaların çıkarılması ve kadına saygı duyan kuşakların zor yoluyla değil, yasalarla kadın hakları güvence altına alınan bir toplumla eş zamanlı olarak yetiştirilmesi talebi bu iddianın özüdür.
Kuzey Afrika’daki Arap kadınları ve Ortadoğu’daki kadınlar kitlesel halk hareketlerinde giderek daha önce çıkıyor. Hatta Sudan, Irak ve Lübnan’da kadınları eylemlerin en ön saflarında direniş sembolleri olarak öne çıktı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kadınların yükselen öncü gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadını yok sayan ve kadınları içine dahil etmeyen her devrim projesi en başından çökmüştür. Cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin, kadın ve erkek arasındaki her türlü ideolojik sorunun tüm insanlığın çıkarına olacak şekilde görece olarak ortadan kalktığı toplumlar, mutlu ve dengeli toplumlardır.
Kadını yok sayan ve kadınları içine dahil etmeyen her devrim projesi en başından çökmüştür. Cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin, kadın ve erkek arasındaki her türlü ideolojik sorunun tüm insanlığın çıkarına olacak şekilde görece olarak ortadan kalktığı toplumlar, mutlu ve dengeli toplumlardır. Gelecek devrimler çok daha kadın renginde olacaktır ve bu devrimlerde kadının sesi daha yüksek çıkacaktır. Çünkü korku duvarı artık yıkıldı ve bugünkü kadınlar artık dünkü kadınlar değil. Bugün kadınlar bilgi ve bilinç ile donanmış kadınlar olarak patriarkal sistemin kendilerine hiçbir şey vermeyeceğini çok iyi anlamışlardır. Ve kadınlar, arzu edilen her toplumsal değişim için kadının kendisinin harekete geçmesi gerektiğini artık biliyor.
Röportajımızı sonlandırmadan önce kadın sorununa yönelik kendi çalışmalarını okurlarımız için anlatır mısınız?
Kadın sorunu, toplum ve kültür üzerine eğiliyorum ve herhangi bir ideolojik fanatizme düşmeden bu fenomeni akademik bir mantık çerçevesinde anlamaya çalışıyorum. 2017’de yayınlanan “Senin gidişinle onurlandım” (“I was honored by your departure”) adlı romanımda Cezayir’deki kadınların yaşadığı kadına yönelik şiddeti ve aşırı dinsel düşüncenin topluma verdiği zararı anlattım. Yakında Arap kültüründe kadınların tarihine dair yeni kitabım yayınlanacak. Bu çalışmada ise kadının toplumların yazılı tarihinden nasıl dışlandığını ve tarihe aktif olarak katkı sunan kadınların tarihin yazılı kaynaklarında nasıl yok edildiğini araştırdım.
Tüm yanıtlarınız için teşekkür ederek yaklaşan 8 Mart ışığında okurlarımız için bir dayanışma mesajınızı alabilir miyim?
Patriarkal sistem yaşama biçilmiş son ve belirleyici yasa değildir, tam tersine ne kadar uzun zamandır yaşam hükmetse de gelip geçicidir ve zaman tabiidir. Dünyanın her köşesindeki kadınların attığı her adımda bu sistem tersine çevrilecektir. Patriarka'nın varlığı etki ve tepkiye dayalıdır. Bu yüzden tüm kadınlara şunu söylemek istiyorum, sakın feminizm ve insanlık için varlığınızın temsil ettiği şeyi küçümsemeyin.
MA / Eylül Deniz Yaşar