Bugün,Çağlayan Adliyesinde ÇağdaşHukukçular Derneği avukatları tutuklu bulunan avukat arkadaşlarının Tutuk inceleme duruşmalarında hazır bulundular.
NECDET ÖZSAYGIN
İSTANBUL-Bugün,Çağlayan Adliyesinde ÇağdaşHukukçular Derneği avukatları tutuklu bulunan avukat arkadaşlarının Tutuk inceleme duruşmalarında hazır bulundular.Duruşma sonrası Adliye önünde bir basın açıklaması yaptılar.
Açıklamada şu görüşlere yer verdiler:
Bilindiği üzere Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı dahil olmak üzere, derneğimiz üye ve yöneticilerinden Behiç Aşçı, Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek ve Engin Gökoğlu aylardır hukuksuz bir şekilde hapishanede alıkonulmaktadırlar. Hukuk düzeninin tüm işlerliğini kaybettiği bugünlerde, her ne kadar hukuksal alana ilişkin söz söylemek anlamını yitirmişse de, yaşananları kayıt altına almak kanımızca hala önemlidir. Zira kolektif hafıza toplumsal mücadelenin önemli bir aracıdır. Yoksa, bugün ne özgürlüğün, ne de adaletin, saray soytarılığının sahnelendiği mahkeme salonlarından kazanılamayacağı ayan beyan ortadadır.
Bir kaç noktayı anımsatmak istiyoruz:
Meslektaşlarımızın bir sonraki duruşması18 Mart`ta görülmeye başlanacak olup, üçüncü kez sözde hakim karşısına çıkacakları bu tarihte hemen hemen hepsinin tutuklulugu 1,5 yılı bulmuş olacaktır.
Meslektaşlarımızın duruşmasının görüldüğü mahkeme, özel olarak atanmış bir mahkeme olup, görevi yasayı uygulamakdeğil, ancak aksine mevcut devlet aklını temsil vet eskin etmektir. Bu anlamdaTürkiye`de hemen her hakim ve dolayısıyla mahkeme için geçerli olduğu üzere, bağımsız ve tarafsız olmadıkları atanma usullerinden, yargı pratiklerine hemen her aşamada saklanmaya da çalışılmaksızın ortadadır.
Türkiye`de hemen her alana sirayet etmiş biat kültürüne, sarayın gözüne girme telaşı eşlik etmekte olup, bu aynı durum meslektaşlarımızın dosyasında savcı pratiğiile de gözler önüne serilmektedir. Mahkeme başkanı tarafından dosya savcısından telaşla ve tekitile mütalaa istenmiş, nihayet dosyanın savcısı dahi olmayan özel görevlendirilmiş bir savcı tarafından meslektaşlarımız aleyhine mütalaa hazırlanmıştır. Halihazırda 70 klasörden oluşan dava dosyasına karşılık hiç bir ayrıntı içermeyen 4 sayfalık esas hakkındaki savcılık mütalaası bir kez daha bu dava ile adil yargılama değil,yalnızca cezalandırma amacı güdüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün dosya üzerinden yapılan tutukincelemeside esasta olmayan hakim iradesini varmış gibi göstermenin, işlemeyen hukuku işler gibi göstermenin bir aracıdır.Zira meslektaşlarımızın tahliye oldukları14 Eylül 2018 tarihli duruşmada tahliye kararını veren heyetin başına gelenler tüm savcı ve hakimlerin hafızasındadır. Yargı pratiği, kendi tahliye gerekçelerinin dahi arkasında duramayacak ölçüde korkuya teslimolmuştur. Ancak biz de buradayız ve hep burada olacağız. Hukuksuzluklarını yüzlerine vurmak, her alanda ve her anda gerçekleri öylemek ve hatırlatmak tarihsel sorumluluğumuzdur.
Bütün bunları hatırlıyoruz, zira bunlar aynı zamanda hukuk güvenliğinin ortadan kalktığı bir ortamda, gelişen korku ve biat kültürünün, nasıl bir çürümeyi de içerdiğini gözler önüne sermektedir. Bu coğrafyada yılları bulan ilerici avukatlık geleneğinin bir parçası olanbizler, bugün de bulunduğumuz her alanda bu pratiği çürümeye karşı durarak sürdürüyoruz.
Bugün haklarında tutukluluk hallerinin devamına karar verilen meslektaşlarımız, 24 Ocak‘ tabaşladıkları açlık grevlerinin 37. günündeler. 37 gündür, kapalı oldukları hücreden, bütünTürkiye halklarına, direnenlere, özgürlük ve adalet arayışındaki tüm güçlere, o direnişin hukuk alanından güç vermekte kararlı birer parçası olduklarını bildiriyorlar. Bu anlamda Türkiye`nin mücadeleci avukatlık geleneğinin teslim alınamaz olduğunu da bir kez daha hatırlatıyorlar.
Biraz önce de ifade ettik; kolektif hafiza toplumsal mücadelenin önemli bir aracıdır. ÇHDde bu hafızadan beslenmektedir. Türkiye coğrafyası bir direniş havzası olup, Türkiye halkları onlarca kayıp da verse, bedel de ödese en karanlık koşullarda mücadeleyi büyütebilmenin yolunu hep bulmuştur. Bu anlamda bizler biliyoruzki, bu karanlık yine dağılacak. Bu karanlık dağılacak ve bugün korku ile biat edenler, kendilerine saklanacak yer arayacaklar.
Bugün meslektaşlarımız açlık grevlerinin37. günündeler. Meslektaşlarımızın veTürkiye`de hali hazırda açlık grevindeki tüm insanların açlığı hepimizin açlığıdır. Zira bu açlık; özgürlük, adalet vee şitliğe, bu açlık sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya duyulan açlıktır!
Onların açlıklarından da korkuyorlar. 22 Şubat‘ ta yalnızca dilek feneri uçurarak, meslektaşlarımızın açlığının 30. Gününe selam vermek isteyen arkadaşlarımıza saldırmaları, onları işkence ile gözaltına alıp saatlerce terskelepçeli bekletmeleride duydukları korkudandı. Dilek feneri uçurma eylemine „örgüt propagandası“ diyen savcıları ne arkadaşlarımızın ne avukatları olarak bizlerin karşısına çıkacak yüzü kendilerinde bulamadı;hakimleri yine bizleri karşısına alamadan,dosya üzerinden, dilek feneri uçurmak istediklri için arkadaşlarımız hakkında yurtdışına çıkış yasağı kararı verdi.
Korkularında haklılar, çünkü bizim dilek fenerlerimiz her yerde yanıyor. Her koşul ve zamanda irademizi duyurmaya devam edeceğiz. Onların aksine biz korkmuyoruz. Çünkü bu karanlığın sonu aydınlık, biliyoruz. Biliyoruz ki biz kazanacağız!“