"Çay tarımını sadece tarım politikaları değil, derelerin HES’lerle kapatılması, yeşil yol ve madenler de vuruyor. İklimi de değiştiren bu uygulamalar, çayda yeni zararlıların ve hastalıkların ortaya çıkmasına da neden oluyor.&a
MÜFİT ÇIKRIKOĞLU
Çiftçiler Sendikası Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ve Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu tarafından yapılan yazılı açıklamada şu görüşlere yer verildi:
Anadolu insanı çayla ilk defa 1700’lü yıllarda tanışır ve tutkuyla bağlanır. Tropikal ve subtropikal bölgelerin bitkisi olmasına rağmen Cumhuriyetin kuruluşunda, Karadeniz’de yaşanan işsizliğin, yoksulluğun yarattığı göç sorununun çözümü olarak, toprak, su ve iklim koşulları araştırılarak ve deneme üretimleri yaptırılarak çay üretimine başlanılması düşünülmüş ve tıpkı şeker pancarı ve şeker üretimi gibi büyük zorluklarla sanayisi de oluşturulmaya çalışılmıştır. İlk çay fabrikası 1947’de Rize’de açılmıştır. Amaç işsizlik sorununu çözmek olunca, küçük aile çiftçiliği esas alınmış ve üreticiler teşvik edilerek desteklenmiştir. Bugün de Çay tarımı küçük üreticilerin işidir.
1953 yılında çay yaprağını işlemek, harman yaparak paketlemek, satmak ve sattırmak görevi TEKEL’e verilmiş, 1973 yılında örgütlenmesini tamamlayan ÇAYKUR’ a devredilmiştir. 1980’le başlayan Türkiye’de liberalleşme dönemiyle tarım da yaşanan tahribat her üründe olduğu gibi çay üreticileri için de zor günlerin başlangıcıdır. Çayda ÇAYKUR’un tekelliği kaldırılıp, 1984 yılında çayın özel sektör tarafından işlenmesi ve satışı serbest bırakılmış, çokuluslu şirketlerin önü açılmıştır. 2017 Şubat’ında da, OHAL koşullarında ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi.
"Çay 1 milyon insanın geçim kaynağı"
ÇAYKUR hâlâ çay piyasasının belirleyicisidir. Çay üreticileri çayını ÇAYKUR’a vermektedir. ÇAYKUR ise yaş çay taban fiyatını düşük tutmasının yanında kota ve kontenjan uygulaması yapmakta, çayının tamamını ÇAYKUR’a veremeyen çay üreticileri de çay şirketlerinin insafına bırakılarak ÇAYKUR’un belirlediği fiyatın çok altında çayını satmak zorunda kalmaktadır. Koşulların gittikçe zorlaşmasına, üreticilerin kazançlarının azalmasına rağmen Doğu Karadeniz’de 830 bin dekarlık alanda 200 bin üretici ısrarla ve inatla çay üretiyor, 1 milyon insanın geçim kaynağı da çay oluyor. Tüketimi yönünden dünya birincisi olan Türkiye, dünyada çay tarım alanlarının genişliği bakımından 8’inci, kuru çay üretiminde 6. Sırada yer alıyor.
"İlk hasatın yapılmaması demek bu yıl hiç hasat yapamayacaklar demektir"
Çay tarımını sadece tarım politikaları değil, derelerin HES’lerle kapatılması, yeşil yol ve madenler de vuruyor. İklimi de değiştiren bu uygulamalar, çayda bugüne kadar görülmemiş yeni zararlıların ve hastalıkların ortaya çıkmasına da neden oluyor. Çay gelirlerinin düşüklüğü, tarımda sosyal güvencelerinin olmaması vb. nedenlerle çay üreticileri üretimlerini ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için başka bir işte de çalışmak zorunda kalıyorlar. Hatta çalıştıkları yerler İl dışı da olabiliyor.
Üç sürgün veren çayların üç kez hasadı yapılır. Bölge dışında çalışmak zorunda kalan üreticiler Mart- Nisan aylarında budamaları yapmak ve gübrelemek için gelip ilk hasadın yapılacağı Mayıs ayına kadar çaylıkları hazırlardı. Üreticilerin coronavirüs nedeniyle bahçelerine bu yıl giderek hazırlık yapamamaları verim düşmelerine neden olacağı gibi, farklı illere çalışmaya gitmek zorunda kalan, ancak çay hasat dönemlerinde memleketine dönen üreticilere önce “tamam gelebilirsiniz” denilmesine rağmen daha önce verilen izinlerin iptal edilmesi de büyük sıkıntılar yaratacaktır. Bu sayının yaklaşık 50 bin olduğu söylenmektedir, ayrıca mevsimlik tarım işçileri de bölgeye giremeyecektir. İlk hasatın yapılmaması demek bu yıl hiç hasat yapamayacaklar demektir.
"İktidar son uygulamasıyla da son darbeyi vurmaktadır"
Her açıklamalarında “tarımsal üretimde düşme olmayacağını, çiftçilerin tarlalarına gidebileceklerini” söyleyen yetkililerin çay tarımındaki uygulamalarının amacı nedir?
Her uygulamalarıyla çay üreticileri için çay tarımını ana geçim kaynağı olmaktan uzaklaştıran iktidar son uygulamasıyla da son darbeyi vurmaktadır. Oysa çay bahçelerine hasat için gelen üreticiler sıkı bir sağlık taramasıyla veya 15 günlük karantinayla bölgeye alınabilirdi. “Çaydan kazanamıyorsam, çay bahçemi satarım” noktasına getirecek bu uygulama, krizden fayda sağlamak için fırsat bekleyen şirketlerin çay plantasyonları oluşturmasının önünü açan bir tehlikedir. Ailelerini geçindirebilmek için çay hasat dönemlerini sadece çay üreticileri değil, çay hasadı için çalışmaya gelecek olan mevsimlik tarım işçileri de dört gözle beklemektedir. Çünkü onların da emeklerinden başka satacakları bir şeyleri yoktur.
Cumhuriyet dönemiyle üretilmeye başlamış, sadece Karadeniz insanı için değil, ülke içinde önemli bir ürün olan çayın hasadının yapılması engellenmemelidir.
Çiftçi Sen olarak diyoruz ki,
1. ÇAYKUR kota ve kontenjan uygulamasını kaldırmalı, üreticiye alım garantisi vermelidir.
2. Şirketlerin ÇAYKUR’un belirlediği fiyatın altında yaş çay alımı yasaklanmalı veya aradaki farkı devlet üretim desteği olarak üreticiye vermelidir.
3. Farklı illere çalışmaya gitmek zorunda kalan, ancak çay hasadını yapmak isteyen üreticilere, gerekli sağlık ekipmanı vb. destekler sağlanarak çay bahçelerine ulaşım izni verilmelidir.
4. Mevsimlik tarım işçilerinin çay hasadına gelebilmesi için gerekli sağlık ekipmanı verilerek hijyen koşullarına uygun barınma koşulları oluşturularak çalışma ve seyahat izni verilmelidir.
5. Çay bahçelerinin olduğu bölgelere girişi yasaklandığı için çaylarını hasat edemeyen üreticilerin çay üretiminden vazgeçmemesi için zararları devlet tarafından karşılanmalıdır.
6. Çay fabrikalarında ve çay alım yerlerinde çalışan işçilerin sağlık riski mesafelerine uygun bir çalışma düzeni oluşturulmalı, salgına uygun kıyafetler giymeleri ve hijyenik koşullarının oluşturulması sağlanmalı, bunun için de gerekli denetimler yapılmalıdır.
7. Çay üreticilerinin, bankalara, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları en az bir yıl faizsiz olarak ertelenmeli, bir yıl sonra da taksitlendirilmelidir.
8.Yaşadığımız dönemde kır ve kent emekçileri olarak birbirimizle dayanışma içinde olmaktan başka bir yolumuz yoktur. Çayın toplanabilmesi için yerelde gönüllü ekipler kurmalı, organizasyonu sağlayabilmek için çayla ilgili kurumlarla birlikte demokratik yapılardan kurullar oluşturmalıyız. Gelecekte gıda krizleri ve açlıkla karşı karşıya kalmamak için örgütlenmeli, Gıda Egemenliği’ni kurmalıyız. Çayımıza, suyumuza, toprağımıza, gıdamıza sahip çıkmak için Gıda Egemenliği Hemen Şimdi!