Bu soruna; gezegen ölçekli yaklaşılmadıkça, kapitalist üretim tarzı sorgulanıp yağma ve talancı Kleptokrat yönetim anlayışları ilga edilmedikçe,kalıcı hiç bir çözüm bulunamaz.
ÇETİN AŞULA
-Bergama'da siyanürle altın arama,
-Ergene nehri ve havzasındaki kimyasal yıkım,
-Sakarya nehrindeki yüksek ölçekli kirlenme ve toplu ölümler,
-Sinop' taki nükleer reaktör tedirginliği,
-Dalaman'daki, Elbistan'daki termik santral yıkımları,
-Çil dağlar, Fırtına deresi, İstanbul kuzey ormanları, Meriç havzası,
-Artvin Cerattepe
-Ve nihayet KAZ dağları...
Ulus ötesi sermaye grupları ile eşgüdüm halinde olan, bu grupların yerel çıkar ayağı şeklinde konumlanan Kleptokrat yapılar, uzun bir zamandır doğada, hatta SİT alanlarında yağma ve talan gerçekleştiriyorlar. Hayli bir zamandır konu ile ilgili araştırma yaptığımız, yazılarını yazdığımız, uyarılarda bulunduğumuz bilinen bir durumdur.15 yılı aşan bir zaman diliminde gözlemlediğimiz algı ortamından dolayı üzüldüğümü belirtmeliyim.
İktidar kanadı ve onun koruması altında olanlar; bütün medya gücüyle bu alana yüklendiler ve müthiş bir beyin yıkama faaliyeti geliştirdiler. Maden aramanın ülke ekonomisine getirilerinden bahisle, buna karşı çıkanları "ülke düşmanlığı" ile suçladılar.Yaylaların, yollarla birbirine bağlanmasıyla "eko turizm" de patlama yaşanacağını iddia ettiler. Olur olmaz yerlere otel ve işletme ruhsatları vererek yapılaşmaya açtılar. Kimyasal atıklarını; nehirlere, göllere, denizlere akıtan sözüm ona müteşebbislerin "istihdam" yarattıklarından bahisle onları ödüllendirdiler. Mesire alanlarını, derin vadileri, oksijen deposu olan yaylaların ve zirvelerin güzelim habitat'ını vahşice katlettiler.
Baz istasyonları, rüzgâr enerjisi trafoları gibi teknik uygulamaların başta arılar ve kelebekler olmak üzere bir sürü canlı türünün toptan ölümlerine yol açtıkları gerçeğini halktan sakladılar. Tarımda kullanılan kimyasal ilaçların, GDO'lu ürünlerin yol açtığı zincirleme hastalıklara, büyük büyük şehir hastahaneleri kurarak cevap verdiler. Yoksul Güney halklarının yaşadıkları coğrafyaları ise, kendileri için üretim yapılacak "organik tarım rezervleri" ilan ettiler.
Kör ve sağır bir zamanda, hemde egemen güçlerin "sopa tehditi" altında olmamıza rağmen,onurlu bir şekilde doğayı koruma ve kurtarmaya kendimizi adadık. Kendimizi ait hissettiğimiz platformda ise bir başka yanlışlar devam edip gidiyor. Bu konu ile ilgilenen kesimlerin yönetici elitlerinin önemli bir kısmı; alandan devşirilen popülariteyi, siyasi mekanizmalara tahvil ederek vekil yada belediye yönetimlerine kapağı atmanın peşine düşmüşler. Kimileri burjuva enformasyon ağında bir konum elde edip "yeşil gerillacılık" yaptığını zannediyor. Kimileri ise iktidar zeminine yada iktidarın yerel mülki amirlerine projeler sunarak "özgün bir model" yaratmanın, giderekte etrafında oluşan "aura" yı, kendi ticari faaliyetlerine aktarmanın hesap kitabı içindedir.
Kapitalizm vede "örgütlü doğa katliamcıları" üzerlerine yeşil elbise giyinerek günahlarından arınamazlar. Cerattepe sadece Artvin'in vede Artvin'lilerin sorunu değildi. Cerattepe'de, Bergama'da ve bugün KAZ dağlarıda sadece oralarda yaşayan halkların sorunlarından ibaret değildir. Bu soruna; gezegen ölçekli yaklaşılmadıkça, kapitalist üretim tarzı sorgulanıp yağma ve talancı Kleptokrat yönetim anlayışları ilga edilmedikçe,kalıcı
hiç bir çözüm bulunamaz.
Meksika-Chiapas'taki Lacandon ormanlarında düzenlenen EZLN-ZAPATİSTA forumu, Porto Alegre formu, Havana deklerasyonu ve Brezilyadaki müthiş MST deneyimi başta olmak üzere; yerkürenin her tarafındaki Eko-savaşçı'ları selamlıyorum.
KAZ dağları katledilmesin, bu talana dur diyelim...