Cumartesi Anneleri 836. eyleminde, 26 yıldır yetkililerin tüm soruları yanıtsız bıraktığı Talat Türkoğlu dosyası kamuoyuyla paylaşıldı.
Türkoğlu ailesi tüm zorluklara rağmen mücadeleden vazgeçmeyeceklerini dile getirirken, davanın avukatı Tuncer, sorumlu devlet olduğu için sonuç elde etmenin mümkün olmadığına dikkat çekti.
Gözaltında kaybedilenler için hakikat ve adalet arayışı 836. haftasında. Cumartesi Anneleri bu hafta gözaltında kaybedilişinin 26. yılında Talat Türkoğlu için mücadele yürüten Türkoğlu ailesinin sesine ses oldu.
Covid-19 salgını nedeniyle online düzenlenen basın açıklamasında Türkoğlu'nun kardeşleri Münibe, Ayşe, Fatma ve Hasan Türkoğlu söz aldı. 1996 yılından bu yana mücadele ettiklerini ve tüm yetkili makamlara başvurmalarına rağmen bir sonuç elde edemediklerinin altını çizen Türkoğlu kardeşler, "Biz aramaya devam ediyoruz Ta ki bütün kayıplar bulunana kadar" dedi. Türkoğlu kardeşler, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
AV. TUNCER: SORUMLU DEVLET OLDUĞUNDAN SONUÇ ELDE ETMEK MÜMKÜN OLMUYOR
Dosyanın avukatı Gülizar Tuncer de davanın Türkiye ve Kürdistan'da gözaltında kaybedilenlerin dosyasından farklı olmadığını dile getirdi. Zorla kaybetmelerin, insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmediği için adli suç muamelesi gördüğünü ve zamanaşımına uğradığını dile getiren Tuncer, "Zorla kaybetmeler bir devlet politikası olarak devrede olduğu ve devlet adına hareket eden resmi ya da gayri resmi görevliler tarafından bu suç işlendiğinden devletin sorumluluğunu ortaya koymak, sonuç elde etmek mümkün olmuyor" dedi.
'25 YILDIR ADALET İSTİYORUZ'
836. haftanın basın metnini Tuğba Zehra Sağlam okudu. Türkoğlu dosyasına ilişkin, 25 yıldır yetkililer tarafından gözaltında kaybetmelere ilişkin tüm soruların yanıtsız bırakıldığına dikkat çeken Sağlam, "Gözaltında kaybedilişinin 25. yılında Talat Türkoğlu için adalet istiyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Talat Türkoğlu ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 137 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz" ifadelerini kullandı.
NE OLMUŞTU?
Sosyalist kimliğiyle bilinen 45 yaşındaki Talat Türkoğlu, İstanbul Avcılar'da yaşıyordu. Daha önce 4 kez gözaltına alınan Talat; yoğun işkence gördü ve yıllarca hapishanede kaldı. Son olarak 5 Ekim 1994 tarihinde tutuklanan Türkoğlu, davası devam ederken tahliye edildi. Tahliyeden kısa bir süre sonra 29 Mart 1996 tarihinde annesini ziyaret etmek için Edirne'ye gitti. İstanbul'dan Edirne'deki evin kapısına kadar sivil polisler tarafından takip edildiğini kardeşlerine söyledi. 1 Nisan 1996 tarihinde İstanbul'daki evine dönmek üzere yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Türkoğlu Ailesi, İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütü, devletin ilgili tüm kurumlarına başvurularda bulundu. Soru önergeleriyle konu Meclis'e taşındı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Resmi makamlar Talat Türkoğlu'nun gözaltına alınmadığını ve nerede olduğunun bilinmediğini söyledi.
1997 yılında JİTEM mensubu Kasım Açık'ın yaptığı itiraflar basına yansıdı. Talat Türkoğlu'nun eşkâl, kullandığı saat, giysi, ayakkabı, cüzdan bilgilerini ayrıntıları ile veren Kasım Açık; Onun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent'te polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından sorgulandığını açıkladı. Talat Türkoğlu'nun işkence ile öldürülen bedeninin Meriç Nehri'ne atıldığını söyledi. Olay yerinin krokisini çizdi. Olaya katılanların isimlerini verdi. Tüm bunları detaylı bir biçimde yazılı ve imzalı olarak beyan etti.
Bu beyanlar üzerine Türkoğlu Ailesi ek bir soruşturma yapılması için savcılığa başvurdu. Savcılık, etkin bir soruşturma yürütmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. AİHM'e taşınan davada ise Türkiye, etkili bir soruşturma yapmadığı ve Talat Türkoğlu'nun yaşama hakkını korumaya yönelik yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle mahkûm oldu.
AİHM'in Türkiye'yi mahkûm etmesinin ardından İHD avukatı Gülizar Tuncer, Edirne Savcılığı'na dilekçe ile başvurarak AİHM'in verdiği mahkûmiyet kararı gereği, soruşturmanın derinleştirilerek sürdürülmesi talebinde bulundu. Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi. Bu karar üzerine yapılan itiraz başvurusu da reddedildi. Aile 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi de 2020 yılında başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi. İç hukuk yollarından sonuç alamayan aile tekrar AİHM'e başvurdu.