Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı'nda oturmalarına 21 haftadır izin verilmiyor...
Kerim Eren
23 yıl önce öldürülen Abdullah Canan'ın oğlu Tayyüp Canan, babasının katillerinin isimlerinin bilindiğini fakat korunduklarını belirtti.
Cumartesi Anneleri’nin 721. hafta oturumunda kayıp yakınları 1996'da Yüksekova'dan Hakkari'ye gitmek üzereyken yolda aracı durdurulup askerler tarafından gözaltına alınarak Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürülen, 1 ay sonra ağır işkence görmüş cansız bedeni bir köprünün altında bulunan Abdullah Canan için adalet istemek üzere bir araya geldi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde yoğun polis ablukası altında bir araya gelen kayıp yakınları, gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını ve kayıpları temsilen birer kırmızı karanfil de taşıdı.
'SAVCI, KÖYÜ YAKIP YIKANLARI KORUDU'
Gözaltında katledilişinin 23. yıldönümünde Abdullah Canan'ın oğlu Tayyüp Canan bir konuşma yaptı. Vicdanlı insanlara ve yüreği yaralı annelere teşekkür eden Canan, köylerinin yakıp yıkanların ve talan edenlerin Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Dağ Komando Taburu'na bağlı askerler olduğunu dile getiren Canan, babasının ve 7 köylünün bu saldırıyı savcılığa şikayet ettiklerini fakat katillerin yargılanmadığını, aksine korunduklarını kaydetti.
'KATİLSİNİZ! ÇOCUKLARINIZ DA BU UTANCI TAŞIYACAK'
Hak, hukuk ve adaletten hiç vazgeçmeyeceklerini bildiren Canan, şöyle devam etti:
"Babamı öldürdüler, beni de öldürebilirler. Ama asla vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray'ı kapatmaları, yüreğimizdeki acıları kapatmıyor. Hak hukuk mücadelesi bizler tarafından devam edecek, çocuklarımız da devam ettirecek, ardıllarımız da devam ettirecek. Bu katiller beraat ettik diye katil olmadığını söylüyorlarsa yürekli değiller. Ben katil diyorum size! Dünyanın en lânetli unvanı katillikleriniz AİHM kararı ile tescilli. Çocuklarınız da bu utancı taşıyacak. Katil Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, benim hakkımda suç duyurunda bulunamaz. Bugün sizi aklayanlar da bu hesabı verecek. Katilsiniz, katil olmaya devam edeceksiniz ve siz yargılanacaksınız."
'ABDULLAH CANAN'IN KATİLLERİNİN İSİMLERİ BELLİ'
Basın açıklamasını gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak okudu. 721 haftadır dile getirdikleri taleplerinin açık ve net olduğunu vurgulayan Ocak, "Soruşturma ve yargılama görevlerini evrensel düzeyde kabul gören meslek etiği ve ilkelerine uygun olarak
icra edecek hakim ve savcılar istiyoruz. Hukukun üstünlüğünü sağlayarak hak ve özgürlüklerimizi güvence altına alacak mahkemeler istiyoruz. Kısacası; gerçek hakim ve savcılar, gerçek bir yargı, gerçek bir adalet ve gerçek bir demokrasi talep
ediyoruz" dedi. Abdullah Canan’ı gözaltına alanların, işkence ile sorgulayanların, katledenlerin, bedenini kaybetmek isteyenlerin belli olduğunu kaydeden Ocak, bu isimlerin Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, AİHM kararında da yazılı olduğunu hatırlattı.
NE OLMUŞTU?
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova'da yaşayan bir iş insanıydı. Çevresinde sevilen, sayılan biriydi. Yüksekova Dağ Komando Taburu'na bağlı askerlerin 1995 yılı sonbaharında bölgede gerçekleştirdikleri operasyonlar sırasında yaşanan ağır hak ihlalleri nedeniyle Canan 7 akrabası ile birlikte savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Abdullah Canan ve şikayetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul onlardan kendisi hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikayetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar
önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Van karayolundaki Puling çeşmesi yakınlarında askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu ancak girişimleri sonuçsuz kaldı. Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. Abdullah Canan’ın 80 yaşındaki annesi Bınefş Canan ve akrabaları eş zamanlı olarak Yüksekova Hükümet Konağı ve Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı önünde, ”Abdullah Canan’ı siz aldınız, onu geri verin” diyerek günlerce oturma eylemi yaptı.
21 Şubat'ta Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni Esendere beldesinde bir köprünün altındaki menfezde elleri ve gözleri bağlı halde bulundu. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran ailesi Canan'ın liderliğini Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un yaptığı Yüksekova Çetesi tarafından öldürüldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Olay tarihinde Hakkari’de görev yapan Albay Kamber Oğur, “vicdanım susmaya elvermiyor” diyerek Abdullah Canan'ı Hakkâri Dağ Komando Taburu'na ait revirde başı sarılı halde gördüğüne dair tanık
sıfatıyla Yüksekova Savcılığı'na yazılı beyanda bulundu.
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.(Karar No: 2001/1226)
İç hukuktan sonuç alamayan Canan Ailesi davayı AİHM’e taşıdı. AİHM'e savunma veren Dışişleri Bakanlığı, sanıkların beraat ettiğini, bu nedenle Türk makamlarının olaydan doğrudan sorumlu tutulamayacağını ileri sürdü. Ancak AİHM 3. Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ve etkin soruşturma yükümlülüğü ile ilgili maddelerinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye'yi oy birliği ile mahkum etti. ( Başvuru No:39436/98)
Mahkeme kararında, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkenceden geçirilmiştir" denildi.