Bursa Su Kolektifi, yaşanacak tehlikeleri sıralayarak halklara mücadele çağrısı yaptı, Çevre Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne dilekçe verdi.
CANDAN GÖKBAYRAK GÖZ
Depremler sonrası tehlikeli maddelerin kentlere yönelik tehditlerine ilişkin açıklama yapan Bursa Su Kolektifi, yaşanacak tehlikeleri sıralayarak halklara mücadele çağrısı yaptı, Çevre Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne dilekçe verdi.
Bursa Su Kolektifi, tehlikeli maddelerin kentleri tehdit etmesine ilişkin açıklama yaptı. Çevre Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde "Güvenli ve dirençli kentlerde yaşamak istiyoruz" pankartı ve "Yaşamı önceleyen güvenli ve özgür kentler istiyoruz", "Deprem sonrası tehlikeli maddelerle ölmek istemiyoruz", "İnsanca yaşayacak kentler istiyoruz", "Bursa depremde tehlikeli madde barındıran risklere karşı hazırlıklı mı" dövizleri taşındı.
Açıklamayı Candan Gökbayrak Göz ve Hüseyin Gün ortaklaşa okudu.Deprem sonrası tehlikeli maddelerin adeta patlamaya hazır bomba niteliği taşıdığı vurgulanan açıklamada, 6 Şubat depremlerinde yaşananlar henüz ortaya çıkmadığı için ‘99 depreminden örnekler verildi. ‘99 depremi sonrası ilk olayın TÜPRAŞ İzmir Rafinerisinde 3 ayrı noktada çıkan yangın olduğu hatırlatılan açıklamada, 5 gün sonra tanklardan birinin hala yandığı kaydedildi. 2 kamyon şoförünün TÜPRAŞ'tan sızan LPG bulutuna yakalandığını ve kamyonların tutuşması sonucu yaşamını yitirdiği belirtilen açıklamada, Dünya iç denizleri petrol kirliliği standardının Ulaşlı'da 13 bin 791 kat TÜPRAŞ önünde ise 129 kat aşıldığı kaydedildi.
"Depremden sonra kirlenen 1,5 km2lik denizden sadece 600 m3 atık toplanabildi" denilen açıklamada geri kalan atıkların deniz ve deniz canlıları tarafından bertaraf edildiğine, insanların ise bu deniz canlılarını tükettiğine dikkat çekildi.
İzmit'de çok sayıda fabrikada meydana gelen yangınlar sonucu atmosfere karışan toksik gazların insan sağlığını tehdit ettiği belirtilen açıklamada, Petrol ve türevlerinde bulunan Vanadyum ve Nikel'in insan üzerine kanser yapıcı etkisi olduğu bilinmektedir. Başta yangınla mücadele eden TÜPRAŞ işçileri ve arama kurtarma ekipleri olmak üzere bölge halkı depremin ardından bu havayı teneffüs etmişlerdir. Deprem sonrası görülen kanser vb. hastalıklar üzerine yapılmış bir araştırmaya ne yazık ki denk gelmedik. Ancak; deprem anında rafineride ve çevresinde bulunan amonyak tanklarını, LPG şirketlerinin dolum merkezlerini, ortaya çıkabilecek gaz ve zehirleme vakalarını düşündüğünüzde bölgenin haritadan silinme olasılığının yüksek olduğunu da göreceksiniz. TÜPRAŞ işçileri, arama kurtarma ekipleri ve pek çok sayısız kahraman canlarını hiçe sayarak yaptıkları mücadele ile yaşanan olay olabilecek en az zararla atlatılmıştır" denildi.
Bir diğer önemli ikinci olayın ise 6 bin 400 ton akrilonitril tehkileli maddenin AKSA Sanayi A.Ş.'den toprağa, denize, buharlaşarak havaya karışması olduğunu anımsatılan açıklamada, sızıntının olduğu bölgede bitkilerin kurduğu, balıklar, kümes hayvanları ve evcil hayvanların öldüğü, insanlarda zehirlenme belirtileri görüldüğü belirtildi. "Sızıntı yaşandığında statik elektrikten bile alev alabileceği belirtilen akrilonitril büyük bir şans eseri alev almamış ve böylelikle bölgede yaşayan binlerce insan ani ölümden dönmüştür" denilen açıklamada, deprem sırasında devreye girmesi gereken erken uyarı sisteminin olmadığı, depremden 5-6 saat sonra 8,5 km. çapındaki alanda yaşayan insanlaın jandarma tarafından dağlara yönlendirildiği ifade edildi. Arama kurtarma çalışmalarının zehirli gaz nedeniyle engellendiği ve enkaz altında kalanların ölüme terk edildiği ifade edilen açıklamada, "1999 depreminde tehlikeli maddelerden ve karışımlarından etkilenen canlara nasıl müdahale edileceğine dair teknik bilgi yoktu. O nedenle yeterli müdahale ve hastane tedavileri yapılamamıştır" denildi.
Yerleşim alanları ile sanayi bölgeleri arasındaki sağlıklı koruma bandının insan sağlığı, ekolojik tahribat ve deprem gerçeği göz ardı edilerek oluşturulduğu kaydedilen açıklamada, bugün ise İmar afları, imar planı değişiklikleri, kentlerde ilgili kamu kurumları ve belediyeler tarafından yapılan değişiklikler, yerleşim alanları ile sanayi bölgeleri arasındaki mesafelerin hesaplanmadığı vurgulandı.
Şu anda deprem olsa ve Türkiye'den bir kesit alınsa, işletmelerde kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde var; yollarda kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde hareket halinde ve hangi konumda olduğunu bilen olmadığı söylendi. "Türkiye'de her yerinde tehlikeli maddeler deprem anında potansiyel bir bomba etkisindedir ve bu konunun çözümü ile ilgili herhangi bir eylem planına rastlamadık" denilen açıklamada, acilen sanayi bölgeleri ile yaşam alanlarının birbirinden uzaklaştırılması, sanayi tesislerinin uygun alanlara devlet teşviki ile taşınması, sadece kar odaklı ve aşırı tüketime yönelik vahşi kapitalist üretim anlayışından vazgeçip temel ihtiyaç planları yapılarak sanayi alanlarının küçültülmesi ve kurulması planlanan yeni sanayi tesislerinden vazgeçilmesi istendi.
Sanayi tesisleri ile iç içe yaşayan halklara ise şu çağrı yapıldı: "Gelin birlik olalım, tehlikeli madde kullanan sanayi bölgelerini şehirlerimizin dışına çıkaralım."
Açıklamanın ardından Bursa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne konuya ilişkin dilekçe verildi.