DİSK Başkanlar Kurulu, artan saldırılara karşı 1 Mayıs’ın yaygın ve kitlesel kutlanacağını, yer ve biçimin ise, bileşenlerle birlikte kararlaştırılacağını açıkladı.
11 Nisan 2016 tarihinde 1 Mayıs 2016 kutlamaları gündemiyle DİSK Genel Merkezinde toplanan DİSK Başkanlar Kurulu aşağıdaki yer alan konuları görüşerek aldığı kararları kamuoyu ile paylaştı. İşte o açıklama:
Ülkemiz zor, karanlık bir dönemden geçmektedir.
Baskı, terör, savaş ortamında yıldırılmak istenen milyonların iş güvenliği ve yaşam güvenliği giderek daha da yok edilirken, kendi iktidarlarını ve servetlerini güvence altına almaktan başka bir kaygısı olmayanlar ülkemizi bir yangın yerine çevirmekten en ufak bir rahatsızlık, suçluluk, sorumluluk duymamaktadır.
Sadece ülkemiz değil tüm Ortadoğu halkları emperyalist güçlerce fitili ateşlenen, Türkiye’yi yönetenlerin de aktif biçimde müdahil olduğu savaşların bedelini ödemektedir.
Emperyalist güçler kendi yarattıkları sorunun sonuçlarıyla yüzleşmemek için, Türkiye’yi yönetenlerle pazarlık yürütmekte, evi, yurdu yakılıp yıkılan milyonlarca mülteciyi Türkiye sınırlarında tutmak için milyarlarca avro ödemeyi, Türkiye’deki her türlü antidemokratik politikaya sessiz onay vermeyi kabul etmektedir.
Ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan milyonlar, ucuz iş gücü ordusu olarak değerlendirilmek istenmekte, yaşamlarını nerede sürdüreceklerine dair akçeli pazarlıklar yapılmakta, Maraş örneğinde olduğu gibi nüfus yapısını değiştirmek ve ucuz-güvencesiz işgücü havzası yaratmak için de değerlendirilmektedir.
Türkiye’de yasama-yürütme ve yargının tek bir kişiye bağlandığı giderek daha da otoriterleşen bir rejime doğru atılan her adım, en fazla işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını olumsuz olarak etkilemektedir.
Özel istihdam büroları ve esnek çalışmanın diğer biçimleriyle işçi sınıfına en güvencesiz kölelik koşulları dayatılırken, kıdem tazminatına göz dikilmişken, milyonlarca taşeron işçiye verilen “kadro” sözü tutulmazken ve yeni güvencesiz çalıştırma statüleri icat edilirken, işçiler lehine alınan mahkeme kararlarına ülkeyi yönetenler tarafından bile saygı gösterilmezken, sendikalaşma ve grev hakları her gün çiğnenirken, sendikacılar ve sendikalar ağır baskılarla susturulmak istenilirken, yılda 1500’ün üzerinde işçi iş cinayetlerinde ölürken işçi sınıfının sessiz, tepkisi bir biçimde tüm bu yaşadıklarını “kader” olarak kabullenmesi istenmektedir. Giderek otoriterleşen bir rejim, işçileri sessiz bir biçimde köleleştirebildiği ölçüde, yerli ve uluslararası sermayeden “sessiz onay” almaktadır.
1 Mayıs Birlik-Mücadele ve Dayanışma Günü’nün yasaklanması ve işçilerin değil yönetenlerin istediği biçimde, yerde ve içerikte kutlanmasına dair tüm dayatmalar işçi sınıfının sesini bastırma çabalarının, bu sayede arzu edilen rejim değişikliğine sermaye desteği sağlama çabalarının bir parçasıdır. 1 Mayıs’ta Taksim meydanının yasaklanması, bahsedilen rejim değişikliğinin sembollerinden biri haline gelmiştir.
Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamak hukuku, tarihi ve en nihayetinde işçi sınıfını yok saymaktır.
Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamak hukuku hiçe saymaktır çünkü Taksim’de 1 Mayıs’ın yasaklanmasına dair AİHM’in verdiği karar açıktır. Bu kararda Taksim’de 1 Mayıs kutlama kararımız bir hak ve sorumluluk olarak ifade edilmektedir.
2010-2011 ve 2012 yıllarında tek bir kişinin burnu bile kanamadan Taksim’de kutlanan 1 Mayıs’larda, hükümetin icraatlarının eleştirilmesinin ardından 2013’te getirilen yasak, açıkça düşünce ve ifade özgürlüğünün gaspıdır. Bu yıllarda herhangi bir olumsuzluk yaşanmamasına rağmen getirilen yasağın “eleştiriye tahammülsüzlük” dışında bir nedeni yoktur.
2013-2014 ve 2015 yıllarında Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin getirilen yasaklamanın da hiçbir hukuki dayanağının olmadığı Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin her yıl verdiği kararlarla tescillenmiştir.
Taksim 1 Mayıs meydanında işçi sınıfının mücadelede yitirdiği arkadaşlarının anıları vardır. Bu anıları yok saymak, unutturmak kimsenin haddi değildir.
Taksim 1 Mayıs meydanında işçi sınıfının mücadele kazanımları vardır. Bu kazanımlar hukuk tarafından da tanınmıştır. Bu hakları yok saymak kimseye düşmemektedir.
Tüm dünyanın en merkezi meydanlarında işçiler 1 Mayıs’larda kürsülerini kurar iken, işçi sınıfı tarihine mal olmuş Taksim 1 Mayıs meydanında, bir gün için bile işçilerin kürsülerini kurma hakkını yok saymak, işçi sınıfının haklarını yok saymaktır.
Bu hakkın ne biçimde, ne zaman ve nasıl kullanılacağına karar verecek olan kuşkusuz işçi sınıfı olmalıdır.
Bugün mahkeme karalarına rağmen taşeron işçilerine daimi işçi kadrosu vermeyenler, bugün 12 Eylül darbecilerinin getirdiği sendikal barajlara, grev yasaklarına sahip çıkanlar, bugün kıdem tazminatımıza göz dikenler, bugün özel istihdam büroları ile işçileri kölece alıp satma planları yapanlar, bugün her yıl 1500 işçinin öldüğü bir ülkede cinayetlerin asıl sorumlularını, patronları ve siyasi sorumluları koruyup kollayanlar, bugün açlık ve yoksulluk sınırının altında ücreti, kayıtdışı çalışmayı, sendikasızlığı işçi sınıfına dayatanlar sermaye sınıfının çıkarları için kavga vermektedir. Ve hukuk dışı biçimde 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklamak sermaye için iktidarın verdiği bu mücadelenin bir parçasıdır.
Bu koşullar altında gidilen 2016 1 Mayıs’ı işçi sınıfının kölelik dayatmalarına karşı insanca, özgürce ve kardeşçe yaşamı kurma iradesini yansıtmalıdır.
Bu tespitlerden hareketle Başkanlar Kurulumuz şu kararları almıştır: