DİSK 52. kuruluş yıldönümünü Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı yerde, 1961’deki dev mitinge ev sahipliği yapan Saraçhane’de kutladı.
DİSK 52. kuruluş yıldönümünü Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı yerde, 1961’deki dev mitinge ev sahipliği yapan Saraçhane’de kutladı. “İşçi sınıfı için yeniden ayağa kalkmanın vaktidir” denilen etkinlikte işçi sınıfının güncel taleplerinden oluşan bir manifesto açıklandı.
3 Şubat 2019, Çarşamba günü, saat 14.00’da, Saraçhane Parkı’nda düzenlenen DİSK’in 52. kuruluş yıldönümü etkinliğinde her kuşaktan DİSK’liler buluştu. Etkinliğe DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK önceki dönem Genel Başkanları Rıdvan Budak, Süleyman Çelebi ve Kani Beko, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Çetin Çalışkan, DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Kanber Saygılı, Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, Cam Keramik-İş Genel Başkanı Birol Sarıkaş, Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Arslan, İletişim-İş Genel Başkanı Ünal Doğan, Sine-Sen Genel Başkanı Zafer Ayden, Sosyal-İş Genel Başkanı Metin Ebetürk, sendikalarımızın merkez ve şube yöneticileri, DİSK’li işçiler ve çok sayıda siyasi parti ve kurum temsilcisi katıldı.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, etkinlikte yaptığı konuşmada söze Saraçhane Meydanı’nın Türkiye işçi sınıfı için önemine değinerek başladı. 1961 yılında düzenlenen dev mitingle Saraçhane Meydanı’nın Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı yer olduğunu belirten Çerkezoğlu, bugün işçi sınıfına yönelen saldırılar karşısında işçi sınıfının yeniden ayağa kalkmasının vaktinin geldiğini söyledi. DİSK’in 52. kuruluş yılında işçi sınıfının güncel taleplerini sıralayan Çerkezoğlu’nun konuşmasının tam metni şöyle:
İŞÇİLERİN YARARINA OLAN, MEMLEKETİN YARARINADIR!
Bugün burada Konfederasyonumuzun 52. yılını kutluyoruz. 1960’larda yükselen sosyal mücadelelerin ve sınıf kavgasının içinden doğdu DİSK. Yarım asır önce bu topraklarda Saraçhane Mitinginden, Kavel Direnişinden, Paşabahçe Grevinden akıp gelen bir süreç sınıf hareketini bir yol ayrımına getirdi. Sermayenin saldırıları karşısında ya uzlaşmacılık ve teslimiyet ya da sınıf sendikacılığı ve mücadele…
İşte DİSK, bu yol ayrımında, teslimiyetin değil sınıf ve kitle sendikacılığının adı oldu. DİSK, 52 yıl önce, tarihin o anında işçi sınıfının sermayeye verdiği cevaptır…
Bugün burada toplandığımız Saraçhane Meydanı, DİSK’in kuruluşuna giden yolda önemli bir kilometre taşıdır. Burası, Saraçhane Meydanı Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı yerdir. 31 Aralık 1961’de sendika, toplu sözleşme ve grev hakkını savunmak için on binlerce işçi Saraçhane meydanını doldurdu ve o gün işçiler bir sınıf olarak sahneye çıktılar. Saraçhane mitinginin ve sonrasının giderek yükselen işçi sınıfı hareketinde filizlenen DİSK, 50 yılı aşkın bir süredir bu topraklara kök saldı. Sınıf esaslı-demokratik bir sendikacılığın, sınıf ve kitle sendikacılığının yegane temsilcisi olan DİSK, 1 Mayıs kürsüsündeki Kemal Türkler, “işçi arkadaş, üstünü aratma” diyen Rıza Kuas, çıplak ayakla yürüyen Abdullah Baştürk gibi önderleriyle işçi sınıfının onuru, halkın umudu oldu…
12 Eylül darbecileri başta olmak üzere tüm baskıcı iktidarların hedefinde olan DİSK’in emeğin hakları için, işçi sınıfının ekonomik, sosyal ve sendikal hakları için verdiği mücadele, ödenen tüm ağır bedellere rağmen sürüyor ve sürecek…
İşçi sınıfının 1961’de ayağa kalktığı yer olan Saraçhane Meydanında, 58 yıl sonra bir kez daha ifade etmek isteriz ki; vakit işçi sınıfı için yeniden ayağa kalkış vaktidir. Çünkü ülkemiz ve dünyamız büyük bir felaketle karşı karşıyadır.
1970’lerin sonlarından bu yana, emeğin toplumsal, siyasal ve sendikal gücünü kırmaya dayanan sermaye politikaları, yani neoliberal politikalar dünyayı büyük bir sosyal, ekonomik, siyasal ve çevresel felakete sürüklemektedir. Uzun ve zorlu mücadelelerle kazanılmış olan toplumsal ve sendikal haklar tahrip edilmiş, sömürü, eşitsizlik ve adaletsizlik derinleşmiş, çalışma güvencesizleşmiştir. Sadece sosyal ve sendikal hakları değil, siyasal hakları da umursamayan neoliberal küreselleşme demokrasi karşıtlığını güçlendirmiş, otoriter rejimler tüm dünyada güç kazanmaya başlamıştır.
Eşitsizliğin ve yoksulluğun derinleştiği koşullarda, otoriter-popülist rejimler sermayenin çıkarlarını korumak için demokratik kazanımları ortadan kaldırmayı birincil görev olarak almış; ırk/cinsiyet/inanç ayrımcılığını körükleyen, insanlığın ve emeğiyle yaşayanların birleşip haklarını savunmasını engelleyen siyasi liderler/partiler küresel çapta güç kazanmıştır.
İşçi sınıfı mücadeleleri ve devrimleriyle kazanılan sosyal ve sendikal haklar ve bunlara dayalı toplumsal sözleşmeler sermaye ve hükümetler tarafından yok edilmektedir. Neoliberal, anti-sosyal ve otoriter dünya tasarımı gezegenimizi bir felakete, bir barbarlık çağına doğru sürüklemektedir.
Ülkemizde yaşadıklarımız da bu gelişmelerden bağımsız değildir. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında kurulan yeni rejim, sermaye birikiminin çıkarları ve kendi iktidarının devamı dışında hiçbir şeyi umursamamaktadır. Hukuk devleti ile birlikte sosyal ve sendikal haklar da tahrip edilmektedir. Grev yasaklamakla, işçilerin anayasal hakları olan grev ve toplu sözleşme düzenini fiilen yok etmekle övünebilen bir Cumhurbaşkanı ve bir siyasi irade ile yönetiliyor olmamız bunun en somut göstergesidir.
Ekonomik kriz sosyal ve sendikal haklardaki tahribatı daha da artırmaktadır. Ekonomik krizin faturasının krizin sorumlularına değil de çalışanlara kesilmesi, enflasyon, pahalılık ve işsizlik; sorunları daha da ağırlaştırmaktadır. Otoriter başkanlık rejiminde kararların giderek tek kişide toplanması, sorunların çözümünü ve işçilerin hak aramasını daha da zorlaştırmaktadır. Sermayenin çıkarları doğrultusunda, böylesine hukuksuz ve keyfi bir biçimde yönetilen bir ülke, işçi sınıfı başta olmak üzere halkın yüzde 99’u için yaşanabilir bir ülke olmaktan daha da uzaklaşmaktadır.
Emekçilerin alım gücünü arttırmayan, işsizlere iş yaratmayan, kadınların istihdama katılımının önündeki engelleri kaldırmayan ekonomik büyüme masallarının işçi ve emekçiler için hiçbir inandırıcılığının kalmadığı bilinmelidir.
Yaşanabilir bir ülke için emeği, demokrasiyi, barışı, laikliği temel alan; akla, bilime ve sosyal hukuk devleti anlayışına dayalı yeni bir toplumsal sözleşme şarttır. Bu toplumsal sözleşme esas olarak nüfusun çoğunluğunu oluşturan ve ülkenin tüm değerlerini üreten işçi sınıfının taleplerini esas almalı, toplumun sermaye ve servet sahibi yüzde 1’inin değil, yüzde 99’unun korunmasını hedeflemelidir.
DİSK 52. Kuruluş yılında bu çerçevede işçi sınıfının temel taleplerini şöyle sıralamaktadır:
Bugün burada, Türkiye İşçi Sınıfının ayağa kalktığı yerde, DİSK olarak, bugün bu meydanda olan ve olmayan tüm DİSK’liler olarak, işçi sınıfının bu talepler doğrultusunda bugün yeniden ayağa kalkması için, eşitlik, özgürlük, adalet, barış ve kardeşlik için, Emeğin Türkiyesi’ni ve demokrasiyi yeniden kurmak için mücadeleyi büyüteceğimizin sözünü veriyoruz!..
DİSK sadece üyelerinin değil, sendikalı-sendikasız tüm işçi sınıfının, örgütlü-örgütsüz milyonlarca emekçinin sesi ve nefesi olmaya çalışacaktır…
Sevgili mücadele arkadaşlarım, her kuşaktan DİSK’liler, DİSK’in kadim dostları… Ne mutlu bize ki bizler; Kemal Türkler’in, Abdullah Baştürk’ün emanetini taşıma onurunu yaşıyoruz. Ama bu onur aynı zamanda büyük bir tarihsel sorumluluktur…
Bizim tarihimiz geleceğimizdir. O nedenle bugün DİSK, 52 yıllık onurlu bir tarih ve hep birlikte kurulacak özgür bir gelecektir…
Aklımız ve yolumuz açık olsun…
Çerkezoğlu’nun konuşmasının ardından sahneye DİSK Korosu çıktı. İşçi sınıfı marşlarını seslendiren DİSK Korosu’na tüm DİSK’liler eşlik etti.
DİSK TARİHİNDEN NOTLAR
DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) işçilerin doğrudan iradesi ile, Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Gıda-İş, Basın-İş ve Türk Maden-İş sendikaları tarafından 13 Şubat 1967 tarihinde kuruldu.
Sınıf ve kitle sendikacılığının Türkiye’deki ilk ve tek temsilcisi olan DİSK, devletten ve sermayeden bağımsızlığı ve sendika içi demokrasiyi temel ilkeleri olarak belirledi. DİSK’e bağlı sendikaların kazanımları işçi sınıfının DİSK’e ilgisini artırdı. Diğer konfederasyonlara göre daha iyi koşullarda toplu sözleşmeler, daha yüksek sosyal haklar, iş yerinde üst arama uygulamalarının kaldırılması ve fazla mesailerde işçi onayı zorunluluğu gibi işçilerin “saygı” taleplerine dair kazanımlar DİSK’i giderek büyüttü.
DİSK kuruluşunun ardından sadece kendi üyelerinin değil tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin hakları için mücadele etmeyi kendine görev bildi. 1970’lerde örgütlenen 15-16 Haziran Direnişi, 1 Mayıslar, DGM Direnişi, 16 Mart Faşizme İhtar Eylemi ve Demokrasi Mitingleri nedeniyle her zaman hedefte oldu. 1 Mayıs 1977 Taksim Mitingi kontrgerillanın saldırısına uğradı, 37 kişi yaşamını yitirdi. Kurucu Genel Başkan Kemal Türkler bir suikast ile öldürüldü. 12 Eylül askeri darbesi sonrası yöneticileri hapishanelere atıldı, öldürüldü, faaliyetleri yasaklandı ve mal varlığına el konuldu. DİSK’in 261 yöneticisi ve 3 uzmanı cunta mahkemelerinde toplam 2053 yıl hapis cezası aldı.
1991′de mahkemenin kararının bozulmasının ve beraata karar verilmesinin ardından 1992’de DİSK’in faaliyetleri yeniden başladı. O tarihten bugüne emek ve demokrasi mücadelesini büyüten DİSK, bugün 22 sendikasıyla mücadelesini sürdürüyor.
DİSK, kıdem tazminatlarının kaldırılmasına karşı “Köleliğe Karşı #Direnİşçi” kampanyasını örgütlemiş, asgari ücret tespiti konusunda yürüttüğü çalışmalarla ülke gündemini belirlemiş, her ay yayınladığı işsizlik raporlarıyla bilimsel çalışmalar için ölçüt olmuş, referans gösterilmiştir.
DİSK’in tarihsel birikimi olan emek ve demokrasi mücadelesi bugünlerde yürünecek olan yolu aydınlatmaktadır. OHAL ve başkanlık rejiminin işçilere yönelen saldırıları karşısında direnen ve işçi sınıfının demokratik haklarını korumak için mücadele eden DİSK, yarım asrı aşan birikiminin ışığında 52. yaşını kutluyor.