DİSK, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle açıklama yaptı.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle DİSK tarafından yapılan açıklamada; “Göçmen ve mülteci işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır, ırkçılığa ve güvencesizliğe karşı yaşasın sınıf dayanışması” denildi.
Emperyalistlerin yürüttüğü ve kışkırttığı savaşlar sonucu yerinden yurdundan edilen mültecilerin durumuyla ilgili dünya büyük bir insanlık krizi yaşandığı belirtilen DİSK açıklamasında; “Ülkemiz bu insanlık krizinin en acı biçimde yaşandığı bir coğrafyada yer alıyor. Son bir yılda Türkiye'de yaşayan göçmenler ve mülteciler, sınır dışı tehditleri, güvenceli bir yasal statüye sahip olamama, toplu gözaltılar, bir tür insan avını andıran mahallelerde kimlik kontrolü ve ev baskınları, hem Batı hem Güney sınırında, iki sınır arasında sıkıştırılma, hiçbir hak tanınmadan yoğun emek sömürüsü, işyerlerinde iş cinayetlerine kurban gitme ile ırkçı şiddet ve cinayetin kurbanı olma gibi sayısız hak ihlali ve acı yaşadılar” denildi.
“GÖÇMEN VE MÜLTECİ İŞÇİLER, ÇALIŞIRKEN EN TEMEL HAKLARINDAN FAYDALANAMAMAKTADIRLAR”
Gerek siyasetçilerin söylemlerinde gerek basın yayın organlarında ve gerekse de sosyal medyada her gün çeşitli örneklerini görülen ırkçı, yabancı düşmanı dilin ve sığınmacıları herhangi bir yasal güvencesi olmayan kırılgan statülere hapsetme politikalarının yaralanmalarla ve hatta ölümle sonuçlanan ağır sonuçlarına tanıklık edildiği vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Bugün Türkiye'de yaşayan göçmen ve mülteci işçiler, bir yandan yasal statü olarak güvencesizliğe ve korkuya mahkûm edilirken, diğer yandan ise çalışırken en temel haklarından faydalanamamaktadırlar. Adı çalışma izni olan ancak esasında tüm hakların işverene ait olduğu adeta bir çalış'tır'ma izni olan yasal prosedür nedeniyle, milyonlarca mülteci ve göçmen kayıtsız ve herhangi bir hakkı olmadan çalışmaktadır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 2019 yılında yaptığı bir açıklamada Türkiye'de 65 bin Suriyelinin çalışma izni olduğunu belirtmektedir. 3,6 milyon kişinin geçici koruma kapsamında bulunduğu düşünülürse, Türkiye'deki sığınmacıların çok büyük bir bölümü herhangi bir yasal güvencesi veya hakkı olmadan çalışmaktadır. Bu güvencesiz yasal statü nedeniyle, yasal bir hak olan asgari ücreti dahi alamamaktadırlar; bir sendikaya üye olamamakta, yani temel bir insan hakkı olan örgütlenme hakkından mahrum bırakılmaktadırlar. Göçmen kadın işçiler, çalıştıkları işyerlerinde sıklıkla tacize maruz kalmakta, ancak bir yasal yaptırıma uğrama veya sınır dışı edilme korkusuyla tacizciyi şikâyet dahi edememektedirler.”
“GÖÇMEN İŞÇİLERİN TÜRKİYELİ İŞÇİLERLE AYNI KOŞULLARDA ÇALIŞABİLMESİ İÇİN ÖNLEM ALINMALIDIR”
Birçok mülteci işçinin, çalıştıkları işlerin ardından ücretlerini alamadığı fakat kaygılarından dolayı hiçbir şikâyette bulunamadığı belirtilen açıklamada; “Ücret gerektiren bir işte çalıştırılıp hem de ücret verilmemesi, bırakın Türkiye Cumhuriyeti'nin yasal düzenlemelerini, Anayasa'da belirtilen angarya yasağına aykırıdır. Ancak Hükümet, hem Türkiye yasalarını, hem uluslararası temel insan hakları sözleşmelerini, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı ihlal eden bu uygulamalara karşı, bugüne kadar herhangi bir önlem almamıştır. Türkiye'de bulunan göçmen işçilerin, Türkiyeli işçilerle aynı koşullarda ve beraberce örgütlenebilerek çalışması için gerekli önlemler acilen alınmalıdır.”
“DİSK, ÜLKEMİZDEKİ GÖÇMEN VE MÜLTECİLERE YÖNELİK IRKÇI VE AYRIMCI BAKIŞ AÇISININ KARŞISINDADIR”
DİSK’in, Türkiye işçi sınıfının baskılara karşı sığınağı, zulme ve sömürüye karşı mücadele örgütü olduğu ve Türkiye işçi sınıfının, bu ülkede yaşayan, kökeni, dili, dini, etnik kökeni, geldiği yer ne olursa olsun, tüm işçilerden olşutuğunun altı çizilen açıklamada şöyle denildi; “DİSK'in demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı çizgisi ve kurucu ilkeleri de bize bunu emreder. Konfederasyonumuzun 16. Genel Kurulu'nda alınan "Göçmen İşçilerin Örgütlenmesi ve Göçmen İşçilere Karşı Yapılan Ayrımcılıkla Mücadele” başlıklı karar da bu görevi bizim önümüze koymaktadır. DİSK, ülkemizdeki göçmen ve mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı bakış açısı karşısında durarak, Türkiye işçi sınıfının bir parçası olan bu işçilerin güvencesiz ve ucuz işgücü olarak görülmesi karşısında sendikal ve sosyal güvenlik haklarının sağlanmasını savunmaya devam edecektir.”