71 mücadelesinin ortaya çıkardığı devrimci potansiyelin son derece tipik bir örneğidir Nurettin Gürateş. 73 sonrasının taşra ortamının bütün bildik süreçlerinin ürünüdür...
Gerçi, “her ölüm erkendir” diyor şair ama bazen bu sözün sözler içinde daha derin bir anlamı vardır; gerçekten de her şey erkenden olmuştur, birdenbire; daha yapılacak işler vardır, daha yarım kalmış cümleler vardır... Ve sonra, yıllar boyunca, hep içimizde bir kırıklık kalır; hep “o olsaydı daha iyi yapardı” diye anarsınız o insanı, “o olsaydı daha iyi yazardı, konuşurdu...”
Bir kuşağın parlak yıldızı Nurettin Gürateş’ten söz ederken böyle bir boşluk duygusuna kapılmamak imkansızdır. Hele onunla birlikte çalışma şansını bir süre için de olsa yakalamışsanız, ölümünün ağırlığını daha da derinden hissedersiniz.
71 mücadelesinin ortaya çıkardığı devrimci potansiyelin son derece tipik bir örneğidir Nurettin Gürateş. 73 sonrasının taşra ortamının bütün bildik süreçlerinin ürünüdür: Bir öğretmen ailesi, Turgutlu Lisesi’nin havası, sonradan çoğu devrimci kadrolara dönüşen Lise Futbol Takımı... Metropollerde okuyan öğrencilerin getirip hafif illegal bir havayla ortaya koyduğu teksir halindeki “Kesintisiz Devrim” metinleri ve sonra “Dernek”te bir araya gelen fırın işçileri, orman köylüleri...
Ve sonra, belki de Ege Bölgesi’nde ilk kez örneği görülen şu “Kamyon Kasası Tiyatrosu...” Hepsi aynı yaşlarda, hepsi aynı mahallenin çocukları olan insanların oturup çalakalem yazdıkları “Grev” oyunu aylarca köy meydanlarında oynanır; sarı sendikacı rolünü oynamak isteyen olmadığı için çıkan tartışmalar, koşuşturmalar, daracık dernek salonunda yapılan seminerler, nehir kıyılarında çakaralmazlarla yapılan silah talimleri.. Her şey iç içedir, her şey müthiş heyecanlıdır. Öyle ki, ayak basmadık köy, tanışmadık insan bırakmayan bu kuşaktan daha sonra koparak reformist yapılara katılanlar bile hiç bir zaman “tam” reformist olamamışlardır.
Daha sonra, geceler boyu kavga dövüş süren tartışmalar ve büyük bir teorik gelişim süreci gelir. Hep Nurettin’in odağında durduğu süreçlerdir bunlar. Kendiliğinden oluşan Diyarbakır Eğitim Enstitüsü odağı da yine onun çevresindedir. Artık giderek büyüyen, kendi işleyişini ve eylem mekanizmalarını yaratan bir yapıya doğru gidilmektedir. Hala yöresel bir grup havası hakim olsa da “Kasabalılar” artık ciddi ve ağırbaşlı bir örgüt davranışları göstermektedir; Diyarbakır, Adana, ‹zmir ve başka yerlere yayılmıştır, kendi işleyişi uyarınca çalışmaktadır.
Ancak bütün bu gelişimine karşın grubun en önemli özelliği herhangi bir kariyer duygusundan tamamen uzak olarak sürekli ilişkiler ve birleşmeler arayışıdır. Bu dönem tümünde Nurettin’in de bulunduğu bir dizi görüşme ve tartışma vardır. Kurtuluş grubundan başlayarak hemen bütün 71 ardılı yapılarla uzun uzun görüşülür; Kasaba grubunun hiçbir üyesi, Türkiye’deki örgütler karmaşasına bir yenisini eklemek niyetinde değildir.
Herhalde Nurettin açısından en büyük tahilsizlik, devrimci hareketle birleşme sürecinde en çok enerji harcayan insan olduğu halde, bu birleşmenin sonrası yıllarıdaki gelişimini görememiş olmasıdır. 1978 Temmuzunun son günlerinde Adana’da bir devrimci eylem sırasında yaralı olarak yakalandığında sorgulanmayı çok net bir dille reddeder ve ölüme terkedilir. 28 Temmuz 1978 günü onu yitirdiğimizde, geriye kısa ama onurlu bir yaşam kalmıştır.
Turgutlu’nun o güne dek görmediği bir cenaze töreniyle uğurlanır Nurettin. Hem kalabalık açısından hem de insanların niteliği açısından... Yörenin bütün devrimcileri, halktan insanlar, kadınlar...
Ve sonra boşluk duygusu yine, eksiklik duygusu... Onu yitirmiş olmanın hala dinmeyen derin acısı...
Devrimci hareket, bu acı ve eksikliği en çok da bugün hissediyor ve hissetmeli; ona, onun gibilere en çok ihtiyacımız olduğu süreçte...
Bu yüzden işte, bazı ölümler gerçekten de “erken”dir.
Çok erken....
(Kaynak: Barikat)