Eğitim Sen, YÖK Başkanı Yekta Saraç'ın toplumsal cinsiyet tanımını hedef alan açıklamalarına tepki gösterdi
Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreterliği, YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın toplumsal cinsiyetin toplumun değerleriyle uyuşmadığına yönelik açıklamalarına tepki gösterdi. Eğitim Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısına Genel Başkan Feray Aytekin Aydoğan, Merkez Kadın Sekreteri Derya Yulcu, KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy Tekdemir, KESK Mali Sekreteri Elif Çuhadar ve SES Kadın Sekreteri Selma Atabey katıldı.
Derya Yulcu’nun yaptığı açıklamada, “Eğitim Sen olarak; kısa süre önce Yükseköğretim Kurulu web sayfasından kaldırılan belgenin dayanaklarını ve ilkelerini kamuoyuna duyurmaya ve yaygınlaştırmaya, Saraç’ın açıklamasındaki “aile yapısı ve değerlere aykırılığı” pahasına toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini güçlendirmeye, akademide cinsiyetçi, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan karanlığın katlettiği Ceren Damarların sesi olmaya, okullarda, kürsülerde toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatmaya, eşitlik ve özgürlük mücadelemize devam edeceğiz. Eşitlik ve özgürlük düşlerimiz ‘mütenasip’ karanlığınıza sığmaz” denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Toplumsal cinsiyet eşitliği; yıllardır kadınların yürüttükleri mücadelenin sonucunda hükümetlerin gündemine girmiş ve bu konuda hükümetler adım atmak zorunda kalmıştır.
Türkiye 1985 yılında CEDAW -Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi, 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi- Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalamıştı. Bu sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin, kadın hareketinin yürüttüğü mücadelenin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetleri konusunda oluşturulan muhalefetin ve o dönemde yaşanan Özgecan Aslan cinayetinin ülke çapında yarattığı büyük tepkinin etkisi ile 2015’te YÖK, bütün bileşenlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hareket etme taahhüdünde bulunmuştu.
Bu taahhüt çerçevesinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalığın artırılması, “toplumsal cinsiyet eşitliği” derslerinin müfredata eklenmesi, kampüslerde cinsel saldırı ve tacizle mücadele edilmesi, kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezlerinin açılması gibi düzenlemeler yapılmıştı.
Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi, yükseköğretim kurumları çerçevesinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir anlayışı hayata geçirmek amacı ile Yükseköğretim Kurulu bünyesinde kurulan “Akademide Kadın Çalışmaları ve Sorunları Komisyonu” tarafından hazırlanmıştır. Belge, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın yazısı ile Türkiye’deki tüm üniversite rektörlüklerine gönderilmiştir.
Yükseköğretim Kurulu bünyesinde böyle bir komisyonun oluşturulması da Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’nin hazırlanarak tüm yükseköğretim kurumlarına gönderilmesi de demokratik bir siyasi iradenin kendiliğinden oluşturduğu bir tutum değil, yürütülen kadın mücadelesinin kazanımıdır. Bu mücadele sayesinde, YÖK bünyesindeki çalışmalar hiç gündemde yokken Türkiye’deki kadın akademisyenler, öncü üniversiteler bünyesinde tutum belgesindeki eşitlikçi anlayışın ötesine uzanan çalışmalar yapmış, dersler açmış, araştırmalar yapmış, merkezler kurmuşlar, gelecek nesillerin toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılıklardan ve eşitsizliklerden daha az etkilenmeleri adına saygın ve güçlü bir mücadele yürütmüşlerdir. Öyle ki bu mücadele hem Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne hem de İstanbul Sözleşmesi İzleme organı alan GREVİO’ya ülkedeki kadın hareketi içinden üyeler ve başkanlar kazandırmıştır.
Gelinen süreçte ise; cinsiyetçi ideolojilerinin gereği olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan; MEB ve YÖK’ ün politikalarını belirleyen vesayet mekanizmasının saldırıları daha da yoğunlaşmıştır. Bu vesayet mekanizmasının en önemli özelliği ‘duyarlı vatandaşlar’ adı verilen kim olduğu belli olmayan, tepki göstereceği ön kabulü ile hareket edilen, MEB ve YÖK’ ü kendi politik çizgisinde harekete zorlayan bir kesimdir. Bu vesayet mekanizması okullarda, üniversitelerde yürütülen teknik faaliyetler ve projelerle ilgili MEB’ in ve YÖK’ ün politikalarını belirleyen aktörler haline gelmiştir.
Geçtiğimiz haftalarda; Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü tarafından koordine edilen “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” (ETCEP) “Yeniden yazmaya var mısın?” sloganıyla yola çıkılan; 2014 yılında başlatılan “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi”, MEB tarafından 162 pilot okulda yürütülmüş, tamamlanmış. Uygulama aşamasına geçilecek olan projenin bakan Ziya Selçuk tarafından bir TV programında ‘Toplumsal cinsiyete duyarlı okul projesini hayata geçireceğiz. ‘açıklamasından sadece iki gün sonra iptal edildiği MEB tarafından açıklanmıştır. MEB, bu projeyi bakanın açıklamasına rağmen sahiplenme cesareti gösterememiş, toplumsal cinsiyet eşitliğinden vazgeçmiştir.
“İslam’a göre cinsiyet ayrımı vardır.”, “Özümüzde cinsiyet eşitliği yok.’’, ‘’Erkek kadını muhafaza edecek şekilde yaratılmıştır. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.’’ gibi ne akla ne de bilime sığmayan söylemler karşısında MEB, ‘’Bakanlığımız gündeminde bu alanda devam etmekte olan bir proje yoktur’’ demiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yürütülen ve gerici zihniyetin, “sapkın proje” sözleriyle hedef aldığı “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesinin sonlandırılmasının ardından, YÖK Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinden vazgeçildiğini açıkladı. YÖK Başkanı Yekta Saraç, toplumsal cinsiyet kavramının Türkiye’nin toplumsal değerleri ve kabulleriyle mütenasip (uygun) olmadığını savundu.
Toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmaları; ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel alandaki sorunları, bunların arkasındaki yapısal sebepler, çözüm önerileri vb. konularını içermiştir. Sadece kadınlar/kadınlık konuları ile sınırlı kalmayarak; aile kurumunun ve erkekliğin hegemonik yapısı, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıkları, LGBTİ sorunları, ayrımcılık, homofobi/transfobi ile mücadele, queer teori vb. konuları da kaçınılmaz olarak ele almıştır. Cinsel yönelime dayalı ayrımcılığa da diğer ayrımcılık türleri gibi karşı çıkılması düşüncesi yaygınlaşmıştır. Kadınların ve LGBTİ’lerin hak arama mücadeleleri çok ciddi bir egemenlik/hegemonya tehdidi olarak algılanıyor.
Açıkça bilinmelidir ki Türkiye’de yaşamın her alanında ve akademide yürütülen toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarının ve kurumsallaşmanın gelişimi Yekta Saraç ile başlamadığı gibi; kendisinin tek bir açıklamasıyla da sona ermeyecektir!
Üniversite rektörlerine gönderilen Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi, ilk iki paragrafında, yükseköğretim kurumlarında neden böyle bir adıma gerek duyulduğu ile ilgili gerekçeleri ve dayanakları ortaya koymaktadır:
“Yükseköğretim Kurulu bünyesinde yer alan üniversiteler ve diğer bütün kurumlar çerçevesinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir anlayışı ortaya koymak amacını güden bu belge, ülkemizin 1985 yılında imzalamış olduğu CEDAW (Kadılara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) ve 2011 yılında imzalamış olduğumuz İstanbul Sözleşmesi (Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) ve Anayasamızın başta 10. maddesi olmak üzere diğer ilgili maddelerine, ilgili mevzuata ve Yükseköğretim Kurulu’nun 28.05.2015 tarihli Genel Kurul kararına dayanılarak hazırlanmış olup, Yükseköğretim Kurulu’nun bütün bileşenlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olarak hareket edileceğini taahhüt etmektedir.
Bu bağlamda Yükseköğretim Kurumları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temel bir problem olarak mevcut olduğundan hareket ederek, bünyelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin dersler, seminerler, konferanslar konulup bilgilendirme toplantıları yapılmasına; bu konunun genel kabul görmesinin sağlanmasına; yöneticiler, idari ve teknik personel ve öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliği kazandıracak faaliyetlerde ve düzenlemelerde bulunulmasına ve güvenli bir yaşam çevresi yaratılması ve bununla ilgili cinsel taciz ve şiddete hiçbir şekilde müsamaha edilmemesine ilişkin çalışmalar yaparlar.”
Eğitim Sen olarak; kısa süre önce Yükseköğretim Kurulu web sayfasından kaldırılan belgenin dayanaklarını ve ilkelerini kamuoyuna duyurmaya ve yaygınlaştırmaya, Saraç’ın açıklamasındaki “aile yapısı ve değerlere aykırılığı” pahasına toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini güçlendirmeye, akademide cinsiyetçi, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan karanlığın katlettiği Ceren Damarların sesi olmaya, okullarda, kürsülerde toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatmaya, eşitlik ve özgürlük mücadelemize devam edeceğiz. Eşitlik ve özgürlük düşlerimiz ‘mütenasip’ karanlığınıza sığmaz.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ EĞİTİMİ ŞART!
EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK DÜŞLERİMİZ ‘MÜTENASİP’ KARANLIĞINIZA SIĞMAZ!
*Tutum belgesi kapsamında, Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarının toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirebilmeleri için yapılması gerekenler dört ana başlık altında ayrıntılı bir şekilde sayılmıştır:
1. Yükseköğretim kurumları eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına nasıl yer verir?
2. Yükseköğretim kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin kabul görmesi için neler yapılabilir?
3. Yükseköğretim kurumlarının yöneticilerine, idari ve akademik personeline ve öğrencilerine toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığı kazandırmak için neler yapılabilir?
4. Yükseköğretim kurumları cinsel taciz ve cinsel saldırıya karşı neler yapabilir?