Eski İstanbul Baro Başkanı Avukat Turgut Kazan, YSK'ye "mühürsüz oylar" ile ilgili dilekçe yazarak başvuruda bulundu.
Kazan başvurusunun konusunu açıklarken “2017 referandumundaki mühürsüz oy sorununun bir kez daha yaşanmaması için, sandık kurulu başkan ve üyelerinin uyarılmasına karar verilmesi isteğinden ibarettir” ifadelerini kullandı. Turgut Kazan, YSK’ya başvuru dilekçesinde şu ifadeleri kullandı:“Toplumumuz genç bir toplum ve okuma alışkanlığımız da sınırlı olduğu için, 1946’dan 1950’ye nasıl bir seçim süreci yaşandığını bilmiyoruz. Örneğin, 4918 sayılı yasaya göre, yürütmenin gözetim ve denetiminde yapılan 1946 seçimleri tam bir rezillikti. Bu nedenle, Demokrat Parti 1948 ara seçimlerine ve ‘yasal durum baki kaldıkça hiçbir seçime katılmama’ kararı verdi. İstanbul basını, bu antidemokratik durumdan CHP’ni sorumlu sayan bir bildiri yayınladı. Ve seçimlerle ilgili bu tartışmalar Cumhurbaşkanı İnönü’yü çok etkilediği için, mutabakata dayalı bir seçim yasası hazırlanması gündeme girdi. İkisi Danıştay, üçü de İstanbul/Ankara/İzmir Baroları üyesi 11 kişilik bağımsız bir kurul oluşturularak, 5545 sayılı yasa yapıldı. Böylece, kamu görevlileri gözetiminde yürütülen seçim modelinden, parti temsilcilerinin çoğunlukta olduğu sandık kurullarıyla, yargı güvencesine bağlı bir seçim sistemi yaratılmış oldu. Ve sonra yapılan 298 sayılı yasa dahil bütün düzenlemelerde, (ta ki 2017 referandumuna kadar) 66 yıl boyunca bu güvence korundu.”
‘Kaygılar artıyor’
Kazan dilekçesinde 2017 yılındaki 16 Nisan referandumunda yaşanan mühürsüz oy tartışmasına da değinerek şunları kaydetti:
“Ama önce 2017 referandumunda, mühürsüz oyların toptan geçerli sayılması, ardından 7102 sayılı yasayla (utangaç ama gayet hesaplı) mühürsüzlüğe kapı açılması, sandıkların parti temsilcileri yerine kamu görevlilerinin ağırlıkta olduğu sisteme (yani 1946’ya) dönülmesi ve YSK’nun yine mühürsüz oy kullanılmasına arka çıkacak tutum içinde olması, 2018 seçimleri için kaygıları arttıran bir güvence sorunu yaratmıştır. Öncelikle bu gerçeğin görülmesi ve bilinmesi gerekir. Üstelik, YSK üyeleri ile görevlilerden birçoğunun (Fetö’cülükten) tutuklandığı ve Adıyaman Başsavcısı’nın sorgusundaki anlatımları, kaygıları artırdı, artırıyor.
Bu nedenle, 298 sayılı yasanın 77 ve 101. maddelerine uygun görev yapmaları için, sandık kurulu başkan ve üyelerinin UYARILMALARI şarttır. Çünkü, mühürsüz oy/mühürsüz zarf kullanılacağı, dolayısıyla 2018 seçimlerinin her türlü hileye açık, güvencesiz seçim olacağı yaygın biçimde konuşuluyor. YSK bu algıyı silmek zorundadır. Unutmayalım ki, 298 sayılı yasaya göre, pusulaların ve zarfların mühürlenmesi halen temel kuraldır. 101.maddenin başlığı bile aynen böyle söylüyor. Ve 77.madde sandık kurullarına ilk olarak, bu mühürleme görevini yüklüyor.”
YSK’ye görev hatırlatması
Dilekçesinde “Ama, 135 sayılı genelgenin 21.maddesinde, bu görgülere yer verilmekle birlikte, cezai sorumluluğu da hatırlatan açık bir UYARI yoktur” diyen Turgut Kazan şöyle devam etti:
“Böylece, yine 2017 referandumundaki yolun izleneceği kuşkusu doğuyor. Oysa, mevcut yasal kurallar ve AYM’nin iptal isteğini red kararındaki gerekçeye göre, YSK yasal mühürleme görevi için, sandık kurullarını mutlaka uyarmalıdır. Çünkü, AYM kararında belirtildiği gibi, “mühürleme biçimindeki kanuni sorumluluğu yerine getirmeyen (sandık kurulu başkan ve üyelerinin) cezai sorumluluğu devam etmektedir.” Durum bu olunca, temel kuralın uygulanmasını sağlamak ve mühürsüz oy kullanımını önleyebilmek için, cezai sorumluluklarını da hatırlatarak, sandık başkan ve üyelerini uyarmak, YSK’nin görevi olmalıdır. Bu nedenle ve ivedilikle, gerekli uyarının yapılmasını diliyor, durumu takdirlerinize sunuyorum. Saygılarımla.”