Derler ki, serçe o gün bu gün ısrar ve inatla ayaklarını gökyüzüne direyip direnmeyi sürdürürmüş… Derler ki, o göğsü kınalı serçe halen aramızda dolaşırmış…
Ben rivayetlerin, mitolojinin ve şiirin yalancısıyım: Kuşlar üçüncü zamanda, aşk tebeşir çağında ortaya çıkmış. Kötülüklerin ne zaman ortaya çıktığı bana malumsa da serçenin ne zaman ortaya çıktığı bana malum değil.
Hangi zaman derseniz o zamanda, hangi mekân derseniz orada “Göğsü kınalı serçe kuşu” varmış, her gözün göremeyeceği kadar ufacıkmış… Sadece kartalın görebileceği kadar küçükmüş. Ne zaman mitolojik kahraman olan “göğün boğaları” kavgaya tutuşup gök gürlese hemen yere yatıp ayaklarını havaya kaldırır, boşluğu dövermiş. Kainatta yaşayan komşu varlıklar bu tuhaf durumu görüp merakla; “Neden böyle yapıyorsun?” diye sormuşlar. Serçe; “Envai çeşit mahlûkat var yeryüzünde... Olur da gök yıkılıverirse tümü telef olacak. Hal böyle olunca göğü tutmak için ayaklarımı kaldırıp dayak yapıp direniyorum.” diye cevaplamış. Sözü özüne uygun serçe serçe böyle söylemiş söylemesine de, gökyüzünden gelecek kötülüğün delili olan gök gürültülerini işitince tir tir titrediğini de saklamamış; “Ayaklarımla direnirim direnmesine ama yine de korkumdan yüreğimin kırk kantar yağı eriyor!” diyerek hal beyanında bulunmuş. Bu sözlerin serçenin eylemiyle çeliştiğini düşünen diğer varlıklar “Bu ne yaman çelişki serçe kardeş! Kendin beş dirhem etmezsin nasıl oluyor da kırk kantar yağın eriyor?” diyerek küçümseyip alayla karışık merak sorusu sormuşlar. Serçecik şöyle bir bakmış yüzlerine… Sonra da; yirmi dört ayar inat değerinde bir cümleyle not düşmüş tarihe: “Varın gidin işinize! Herkesin kendine göre dirhemi, kantarı ve topuzu var…”
Derler ki, serçe o gün bu gün ısrar ve inatla ayaklarını gökyüzüne direyip direnmeyi sürdürürmüş… Derler ki, o göğsü kınalı serçe halen aramızda dolaşırmış…
(Pertev Naili Boratav’ın anonim masalından Sezai Sarıoğlu uyarlaması)