Güncel

"Göz bağının aralığından deli gibi koşuşturan polisleri görebiliyordum"

Sıradan günlerinin birinde sabah posta adımı okudu, koridora çıktım, yukarı çıkacakların oluşturduğu konvoya katıldım.

30 Nisan 2018 Saat: 01:46
"Göz bağının aralığından deli gibi koşuşturan polisleri görebiliyordum"
"Göz bağının aralığından deli gibi koşuşturan polisleri görebiliyordum"

Günün yorgunluğuna, sakat olan omuzun ağrı durumuna göre, her gece bir bölümü çala kalem yazılmaya çalışılan, 12 Eylül sürecini, tanıklıkları kaleme almanın, tanık olunanların bizimle beraber göçüp gitmemesi için çok gerekli diye düşündüğümüz, spekülasyonlara yol açmamak için yazdıklarımızı yaşayan arkadaşlarımızın tanıklıklarıyla doğrulattığımız masumane anılardır.

O günleri yaşayan kime sorsanız, 12 Eylül'de başınıza gelebilecek en büyük şanssızlık Mahmut Dikler'in vurulduğu anda Gayrettepe'de sorgu odasında işkence seansında olmanızdır der ve bunda gerçekten hiç abartı yoktur. 
Sıradan günlerinin birinde sabah posta adımı okudu, koridora çıktım, yukarı çıkacakların oluşturduğu konvoya katıldım. Sorgu odasına alındım, bildik numaralarla verilen ifadeleri kabul etmem isteniyordu. 'Herkes senin X kod adlı kişi olduğunu söylüyor, sadece bir isim kabul edeceksin, boşuna kendini ezdiriyorsun' diyerek iyi niyetli görünümle direncimi kırmaya çalışıyorlardı. Aslında kırılan kendi iradeleriydi, çaresizlikten ne yapacaklarını bilemiyor, kimliğimden bir türlü emin olamadıklarından infazda yapamıyorlardı. Artık askı, falaka, elektrik gibi işkence yöntemleri sıradanlaşmış, bir işe yaramıyordu, yaptıklarında işe yarayacağına kendileri de inanmıyor, laf olsun diye manyeto çeviriyorlardı. 
Zaman kaybettiriyorsun bize diyerek tekrar kalorifer borusuna bağladılar. Ne kadar olduğunu kestiremeyeceğim bir zaman sonrasında garip bağırtılar duymaya başladım. 'Baba, baba', 'Babamız gitti, babama nasıl yaptınız' gibi anlam veremediğim ağıtlar düzülüyordu. Göz bağının aralığından deli gibi koşuşturan polisleri görebiliyordum. 
Bir sürü polis amaçsızca sağa sola koşuşturuyor, bağrışıyordu. Bazısı yanımda duruyor, nefes bile almayacaksınız yoksa kafana sıkarım diyor okkalı bir tekme patlatıyor ve uzaklaşıyordu. Telsizlerden gelen cızırtılı bağırtılar ortalığı daha da karıştırıyordu.
Daha önce görmediğim biri gelip kelepçemi çözdü, kolumdan çekerek salonun orta yerine götürdü. Silahını çıkarttığını hissettim, mekanizmasını kurup mermiyi namluya sürdüğünü seslerden anlayabiliyordum. Hiç konuşmuyordu...
Namluyu sertçe dürterek şakağına dayadı. Artık yolun sonuna geldim dedim. En korktuğum şeylerin başında ölümle karşılaştığımda ondan korkmaktı, neyseki beni hiç korkutamamıştı. 
Merminin namluya sürülüp kafanıza dayanması sırasında geçen beş on saniyede kafanızdan ne kadar çok düşünce geçiyor bilemezsiniz, neredeyse tüm hayatınız, benim geçen hayatım sadece 23 yıla sığınmıştı, bir iki saniye bile bana yeteriyordu, fazlası gerekmiyordu.
Adamın horozu kaldırdığını duyduğum sesten anladım, bu beni çözmek için bir mizansen değil gerçekti ve artık yolun sonuydu...
Birden nereden çıktığını bilemediğim biri küfürler savurarak silahı tutan eli kafamdan uzaklaştırdı, '.mına konuğumun manyağı burada yapılır mı bu iş' , 'zimmetli adam lan bu' diyerek elinden aldı. Kolumdan tutarak postayı çağırdı, 'götür bunu aşağıya' dedi. 
Posta aşağıya hücreye götürdü. Hücreye girdiğimde, nefes bile almakta zorlandığımız minnacık yerde öbür taraftan geri döndüğümü anladım...

İşkencede destan yazan tüm Gözlük Hayri'lere selam gönderip, getir götür yapan sıradan polislere bile abi diyen şefleri hayırla yad edip, yarın anlatmaya devam etmek üzere sakat omuz arası verelim.

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız