Fidel Kastro sınıfsız, sömürüsüz, insanca bir yaşam derdi ile öldü..
HASAN OĞUZ BİLGEN
Süregelen düzenin korunup kollanması durumu demek olan statükoyu, tanımama duruşu, kurallarını çiğneme tavrı, dünya görüşünün zorunluluğu ve de yansıması olmakla birlikte, muhalif bir kimliğin ruh sağlığına da kimyasına da her zaman iyi gelmiştir...
Bu ciddi ve sıkıntı yaratabilecek gayrı resmi söylemin, şu günlerde evde kurtlanan Rıdvan amcanın anlayacağı biçimi şöyledir: İki sokak ötende, kapı komşum diyebileceğin, kelimenin tam anlamıyla güngörmüş 80'lik bir dostun varsa, "evde kal" çağrısına uymayıp, soluğu onun yanında alabilirsin!..
Kötü örnek olma olasılığını da göze alarak, böyle bir sığınmanın başka yararlarının da olabileceğini itiraf etmek gerekir... TV şarlatanlarının malum virüs külliyatı ile ilgili otuz iki kısım tekmili birden zırvalıklarından geçici bir süre kurtulmuş oluyorsunuz; bu bir... İkincisi, daha önemli. Yasağı göze alıp evine sığındığınız insan, okul kitap görmemiş, dağdan taştan öğrenmiş bir hayat insanıysa eğer, hayatı ve mantığını başka bir anlayışla kavrama şansını yakalıyorsunuz.
. . .
Surkent"te Enstitü okuduğumuz yıllardan, örneğin Lice depreminden biliriz; evine buyurup sofrasına oturduğunuz, bize inanan/güvenen halkım insanları, önce bizim ne dediğimizi önemsediğinden susar, sorarak gözlerimize bakar... Başka bir dünyanın var olduğuna dair konuştuğumuzda da, gözlerinin ta içi güler, yüzünde güller açar...
. . .
80'lik komşumun depo olarak kullandığı evinin alt katındaki sobalı odada yaşadığımız da, aynı filmin aynı karesi gibidir. Ancak bir farkla: Önce o konuşacak benim yüzümde güller açacak!
Rıdvan amca, benim ketum halime takılmayıp, ikirciklenmeden dalıyor muhabbetin orta yerinden: Önce, bir ölünün fazla oyalanıp işlem görmemesinin, bir an önce gömülmesinin yararlı olacağından dem vuruyor. Bu nu da "çok yıkarsanız ya gaz kaçırır, ya başka bir şey" sözü ile bağlıyor. Muzipçe gözlerimin içine bakıyor.
Soru sormama fırsat vermeden, kendince bağlantısı olan bir başka konuya atlıyor: Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Beykoz'da domuzların mahalle içlerine inişinden... Arif bir insanın, ilk bakışta ilgisi yokmuş gibi gelen iki konusundan tek bir sonuç çıkıyor: Bu yaşanası dünyanın doğasını da, hayvanını da, taş
ocağınla, termiğinle, nükleer santralınla, liberal kar anlayışınla, kimyasalınla ve endüstriyel tarımınla rahatsız etmeyecek, kurcalamayacaksın.
. . .
Rıdvan amcadan düşündürme sırası bu kez bana geliyor.
Orta okulda, tarih öğretmeninin "Kastro'nun ilacı olsa kendi başına sürerdi" talihsiz sözünü, bu gün sanal aleme düşen "Küba'lı Doktorlar İtalya"da haberine yapıştırarak aktarıyorum. Bu kez düşünme, kafasını kaşıma sırası onda.
Ne var ki, Rıdvan amca arif adam: "O öğretmen halt yemiş...
Ben o, Küba'lı doktorların korona morona demem, iki gözlerinden öperim." der demez, ikimizin de yüzün de güller açıyor...
. . .
O tarih öğretmeni şimdi nerede? Adı, soyadı ne idi, bilen var mı?
. . .
Fidel Kastro sınıfsız, sömürüsüz, insanca bir yaşam derdi ile öldü.
Halkını ve dahi dünya halklarını düşünmekten kendi başına ilaç sürecek fırsatı bile olmadı.
Şimdi, onun yolundan ilerleyen evlatları, torunları aynı dertle, büyük insanlığın sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya derdi, kapitalizmin içine ettiği bir dünyayı temizleme derdi ile yanıp kavrulmakta...
Hasan Oğuz Bilgen, 24/03/2020, Ekşisu-Y.FOÇA
https://alibabadanmasallar.blogspot.com/…/kapitalizm-batiri…
https://static.birgun.net/…/kuba-dan-italya-ya-giden-doktor…