Birleşik Metal İş sendikası, İş Mahkemeleri Kanunu, İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile Arabuluculuk Kanununda düzenleme yapan tasarısına tepki gösterdi.
İş Mahkemeleri Kanunu, İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile Arabuluculuk Kanunu gibi bireysel ve kolektif iş hukukunda düzenleme yapan yasalarda bir çok değişiklik içeren ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tarafından sosyal taraflara gönderildi. “İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı” ile ilgili olarak Birleşik metal İş sendikası tarafından eleştirilerek bu tasarının ne anlama geldiğinini maddeler halinde açıkladı.
Açıklama şöyle:
1. Tasarının genel gerekçesinde iş davalarının ortalama görülme süresi, iş davalarının sayısal çokluğu gibi nedenler sıralanmış ve yargının iş yükünün haçıkladı:afifletilmesi, iş uyuşmazlıklarının daha kısa sürede çözümlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Bunun yolu olarak bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacakları ile işe iade taleplerinde dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirileceği ifade edilmiştir. Zorunlu arabuluculuğun Anayasanın 36 ncı maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına gelmediği ifade edilse de buna katılmak mümkün değildir.
Tasarı bu hali ile yasalaştığında, işçiler arabulucuya gitmeden, alacak veya işe iade davası açamayacak. Tasarıda daha vahim olan diğer bir husus işçinin arabulucuya başvurması dava şartı sayılmasıdır. Yani işçi arabulucuya başvurmadan dava açarsa dava şartı yokluğundan red kararı verilecektir. Bu durumda işçi arabulucuya başvurup tekrar dava açmak durumunda kalacaktır.
Arabuluculuk Kanunu’nda yapılan değişiklikle de arabulucunun bir karar vermesi halinde, işçiler aynı konuda bir daha dava açma hakkına sahip olamayacak ve arabulucunun kararı sadece teknik olarak icra kabiliyeti olup olmadığı yönünden denetlenip temyiz edilebilecek.
Mevcut haliyle Arabuluculuk Kanunu’nda arabuluculuğun gönüllülük temeli üzerine yürütülebileceği düzenlenmiştir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak işleyen arabuluculuğun gönüllülük temeli üzerine kurulmasında ki en önemli etken her iki tarafında bu süreçte eşit haklara ve imkanlara sahip olduklarının kabulüdür. İşçi ile işverenin bu anlamda eşit olmadığı açıktır ki iş hukukunun temel ilkelerinden bir işçi lehine yorumdur.
İşçilerin işveren ile eşit imkanlara sahip olmadıkları göz önüne alındığında en basitinden alacak miktarını tam olarak bilmeyen bir işçi arabulucu tarafından ne konuda uzlaştırılacaktır? Arabuluculuk yolunda ne yazık ki işçilerin yargı yolu ile alacakları önemli ölçüde azalacaktır. Zaten arabulucunun işçiyi hakları ve alacağı miktar konusunda tarafsız olma zorunluluğu nedeniyle bilgilendirmesi de mümkün olmayacaktır. Pratikte arabulucuların işyerlerine giderek (bu durumun kendisi bile tarafsızlık ilkesine aykırıdır) işçileri hakkettiklerinin çok altına razı ederek onlardan ibraname dahi aldıkları bilinmektedir.
Dolayısıyla zorunlu arabuluculuk genel gerekçede ifade edildiğinin aksine hak arama özgürlüğünün engeller niteliktedir. Bununla işçilerin yargı yoluna başvurmaları engelleneceği gibi haklarının çok altında anlaşmalara razı edilerek hak kaybı yaşamalarına neden olunacaktır. Bu nedenle iş hukukunda arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesine karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.
2. Tasarı taslağının 9. maddesi ile işe iade, işkolu itirazı, yetki itirazı, işletme niteliğinin tespitine ilişkin davalar, toplu iş sözleşmesinin yorumu ve eda davaları ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Yasası'ndan kaynaklı bir kısım dava için temyiz yolu ortadan kaldırılmaktadır. Sayılan davalarda aleyhine karar verilen taraf 20/07/2016 tarihinden sonra göreve başlayacak istinaf yolu da denen bölge adliye mahkemelerinde itirazını sunabilecek olup burada verilen karar kesin olacaktır.
3. Diğer bir olumsuz düzenleme ise işçinin bir çok alacak kalemi talebi ile açtığı davada kesinlik sınırı her bir alacak için ayrı ayrı değerlendirilecektir. Böylece kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin gibi alacak kalemlerini aynı davada talep edilse dahi her bir alacak açısından ayrı kesinlik sınırı değerlendirilecektir. Aynı davada kesinlik sınırını geçen alacak ve geçemeyen alacak olduğundan dava itiraz yolu açısından bölünecek midir? Ayrıca miktarı 25.000 TL’yi geçmeyen alacaklarda bölge adliye mahkemesi kararı kesin olacağından işçi davalarının büyük çoğunluğunda Yargıtay yolu kapalı olacaktır.
4. Bölge adliye mahkemeleri her ne kadar bir başkan 2 üye ile heyet halinde toplanıp karar verecek olsa da bu mahkemeler yerel mahkemelerin benzeri bir yargılama süreci görecek olup Yargıtay gibi içtihat ortaya koymayacaktır. Bu durumda yerel mahkemede ki yargılamanın tekrarından ve temyiz yolunun kapatılmasından başkaca bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. İstinaf mahkemesi iddia edilenin aksine davanın esasına bakacağından davaların daha da uzamasına neden olacaktır. İçtihat birliği birden fazla istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla kaybolacaktır.
5. Tasarının 14. maddesi ile iş sözleşmesinin feshinde işçinin çalıştırılmadığı (boşta geçen) süre alacağının mahiyeti “tazminat” olarak nitelenmektedir. Mevcut düzenleme gereği geçersiz sayılan fesihte işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ile diğer yasal hakları işverence ödenmiş olsa dahi, hizmet süresine eklenen bu dört aylık süre sebebiyle ihbar ve kıdem tazminatı veya yıllık izin ücreti farkları ortaya çıkmaktadır. Madde gerekçesinde anılan bakiye alacaklarının yeni davaya neden olduğu belirtilip bu nedenle 4 aylık boşta geçme süresine ilişkin ücretin artık tazminat olarak nitelendirileceği belirtilmiş. Dolayısıyla işveren artık bu boşta geçme süresine ilişkin ödemenin sigorta primini ödemeyeceği gibi bu süre kıdeme bağlı haklara da bir etki yaratmayacaktır. Böylece işçinin bir hakkı daha gasp edilmiş olacaktır.
Ayrıca hem boşta geçme üresine ilişkin “tazminat” hem de işe başlatmama tazminatı miktar olarak belirleneceği gerekçesi ile artık her iki tazminatın hesabı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki ücret üzerinden yapılacaktır. Yine işe başlatılmayan işçiye, yasal şartların oluşması durumunda ödenecek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti gibi feshe bağlı hakların, geçersiz sayılan fesih tarihi esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Böylece işçinin, işveren tarafından işe başlatılmadığı tarihin, iş sözleşmesinin sona erdiği tarih olarak kabulü şeklindeki mevcut uygulamadan vazgeçilmektedir. Dava süresince meydana gelmiş ücret artışları ve kıdem tavanındaki artışlardan işçi yararlanamayacaktır.
Bunun diğer bir etkisi madde gerekçesinde de itiraf edilmiştir. İşe iade davaları artık yetki tespiti ve iş güvencesinin kapsamı açısından otuz işçi sayısının tespitinde bekletici mesele yapılmayacaktır. Yani işe iade davası açan işçiler çalışan sayısından veya üye sayısında dikkate alınmayacaktır.
Bunun işçi ve sendika aleyhine bir düzenleme olduğunu belirtmeye gerek yok. İşverenlerin sendikal örgütlenmede bir çok üyeyi yetki tespiti başvurusundan hemen önce işten çıkardığı düşünülürse bu işçilerin üye sayısında dikkate alınmamasının işverenlere sendikal örgütlenmeyi engellemek için yeni bir imkan tanındığı görülecektir.
6. Tasarı taslağında diğer bir hak gaspı zamanaşımı süresinde ortaya çıkmaktadır. Tasarı taslağıyla, hak aramayı engelleyici bir şekilde, kıdem-ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve yıllık izin alacağında zamanaşımı 2 yıla indiriliyor. Bu düzenlemenin en vahim yanı işe iade davası sonrası bu alacaklarını talep eden işçi açısından olacaktır. İşe iade davasının süresi ele alındığından işçi 2 yıllık zamanaşımını geçirmiş olacaktır.
7. Tasarı taslağının 9. maddesinde düzenlenen temyiz edilemeyen davalar ilgili kanunu olan 6356 Sayılı Yasa’nın maddelerine de işlenmektedir. Tekrar saymak gerekirse:
· 6356/5. maddeye göre açılacak işkolu tespiti davalarında Yargıtay yolu kapalı olup itirazlar bölge adliye mahkemeleri 2 ay içinde kesin olarak karara bağlanacaktır.
· 6356/15. maddeye göre sendika genel kurlarının iptali talebiyle açılan davalarda Yargıtay yolu kapalı olup itirazlar bölge adliye mahkemeleri 15 gün içinde kesin olarak karara bağlanacaktır.
· İş Kanunu’ndaki düzenlemeye paralel olarak 6356/24. Maddesine göre temsilciler için açılan işe iade davalarında Yargıtay yolu kapalı olup itirazlar bölge adliye mahkemelerinde kesin olarak karara bağlanacaktır.
· İşletme niteliğinin tespitine ilişkin davalarda da Yargıtay yolu kapalı olup itirazlar bölge adliye mahkemeleri 15 gün içinde kesin olarak karara bağlanacaktır.
· 6356/41. maddeye işkolu barajlarına ilişkin istatistiklere itirazlarda bölge adliye mahkemeleri 15 gün içinde kesin olarak karar verecektir.
· 6356/43. maddeye göre yetki itirazı davaları Yargıtay’da görülmeyecek olup bu davalara ilişkin itirazlarda bölge adliye mahkemeleri 15 gün içinde kesin olarak karar verecektir.
· Toplu iş sözleşmesinin yorumuna ilişkin olarak 6356/53. maddeye göre açılacak davalarda da bölge adliye mahkemeleri yapılan itirazları 2 ay içinde kesin olarak karara bağlayacaktır.
· 6356/71. madde uyarıca açılacak grevin kanundışı olup olmadığının tespiti davalarında da Yargıtay yolu kapatılmıştır. Bölge adliye mahkemeleri 1 ay içinde kesin olarak karar verecektir.
Sonuç olarak tasarı iş yargılamalarının hızlandırılması gerekçesi daha doğrusu bahanesi ile bireysel ve kolektif iş hukukuna ilişkin işçi lehine var olan haklar kısıtlanıp işçilerin/sendikaların yargı yolunu etki kullanmaları (mevcut durum göz önüne alındığında dahi) iyice ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.