Güncel

'HAK VE TARİH BİLİNCİNE SAHİP İNSANLARI BU DAVALARLA KORKUTAMAZSINIZ'

ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, avukatlar Barkın Timtik ve Oya Aslan'ın tutuklu olmak üzere, toplam 22 avukatın yargılandığı ÇHD davası ikinci gününde Silivri Hapishane Kampüsü 18'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti.

9 Kasım 2022 Saat: 10:41
HAK VE TARİH BİLİNCİNE SAHİP İNSANLARI BU DAVALARLA KORKUTAMAZSINIZ
'HAK VE TARİH BİLİNCİNE SAHİP İNSANLARI BU DAVALARLA KORKUTAMAZSINIZ'

22 avukatın yargılandığı ÇHD davasında savunmalarını yapan tutsak avukatlar Barkın Timtik ve Oya Aslan, hukuk altında iktidarın kendine muhalif olanları hedefleştirdiğini kaydederek, devrimci avukatlar olarak halkın avukatlığını yapmaya her daim devam edeceklerinin altını çizdi.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD üyesi avukatlar Barkın Timtik ve Oya Aslan'ın tutuklu olmak üzere, toplam 22 avukatın yargılandığı ÇHD davası ikinci gününde Silivri Hapishane Kampüsü 18'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti.

Duruşmanın ikinci oturumunda, Avukat Selçuk Kozağaçlı'nın beyanlarının sona ermesiyle Avukat Barkın Timtik söz aldı. Yaşadıklarını büyük bir trajedi olarak adlandırmadıklarını kaydeden Timtik, yaptıklarının sebep ve sonuçlarının farkında olduklarını söyledi.

TİMTİK: BANA ÖDETEBİLECEĞİNİZ EN AĞIR BEDELİ ZATEN ÖDETTİNİZ
"Selçuk abi anlattı, biz yoksul şekilde büyüdük. Bunları anlatmayı sevmiyorum aslında, çünkü sömürüden nefret ettiğim gibi gözyaşının sömürüsünden de nefret ederim. Ancak anlatılanlar, biraz da benim hikayem. Kimi arkadaşlarımız esnaf çocuğu, kimisi yoksul çocuğu, kimisi yüksek bürokrat. Ancak bizi bir araya getirenler bunlar değildi. Biz kendimize çizdiğimiz yollarda karşılaştık" diyen Timtik, iddianamede kendilerini "örgütün" bir araya getirdiği yönündeki ifadeye itiraz etti.

200 yıl evvel kazanılmış hakların işe yarayabilmesi için hala mücadele ettiklerini, öldüklerini belirten Timtik, adil yargılanmayı talep ettiklerini kaydetti. Mahkemeden hiçbir zaman tahliye talep etmediğine dikkat çeken Timtik, "Bana ödetebileceğiniz en ağır bedeli zaten ödettiniz. Tahliye kararı verecekseniz de, tutukluluğumuzun devamına karar verecekseniz de bu sizin kararınız olmayacak" dedi.

'YASA DIŞI OLAN SÖMÜRÜNÜN KENDİSİYDİ'
Gelinen aşamada orijinali olmayan, gerçek bile olmayan dijitallerle karşı karşıya olduklarını söyleyen Timtik, "Ne mi yaptık? Suriye'deki savaş suçları için Başbakan, Savunma Bakanı hakkında suç duyurularında bulunduk. Suriye halkı bizim kardeşimiz. Başka ne yaptık, işçinin hakkı için mücadele ettik. Tazminat davalarını kazansanız ne olacak, vermemek için türlü yollar bulmuşlar. İşçiler ile patronların evlerinin, lokantalarının, meslek örgütlerinin önünde yaptıkları eylemlerde birlikte olduk. Yasa dışı olan, emek sömürüsünün kendisiydi" ifadelerini kullandı.

Güzelin ve adilin peşinde olduklarını belirten Timtik, kendisinin de aynı yoksullukta doğduğu ve büyüdüğünü, bunun kendi gerçekliği olduğunu ifade etti. "Bizimki örgüt değil haklılıktır. Bize bunları unutun diyorsunuz. İşinizi farklı yapın diyorsunuz" diyen Timtik, bunları unutamayacağını, onu o yapanın sosyalizm olduğunu vurguladı.

'SOMA'DA SORMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ HESABIN BEDELİ ÖDETİLİYOR'
Davada ilk tahliyelerinden sonra Soma Katliamı'nın gerçekleştiğini hatırlatan Timtik, orada avukatlık yaparken amaçlarının hem insanların hakkını aramak, hem de sömürü sistemini teşhir etmek olduğunu söyledi. "O gün sormaya çalıştığımız hesabın bedelini ödetmeye çalışıyor iktidar bize. Biz de size diyoruz ki, aradan çekilin" diyen Timtik, KHK'lara karşı direnen müvekkili Nuriye Akman'ın da şimdi yine kendisi gibi "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutsak olduğunu kaydetti.

Bu yargılamanın devletten bugüne kadar talep ettikleri ve devletin verdiği cevapla ilgili olduğunu söyleyen Timtik, "Verdiğimiz hak mücadelesi, anamızın ak sütü gibi helaldir. Elbet bir gün bunlardan beraat edeceğiz. Biz beraat ettiğimizde siz hüküm giyeceksiniz" ifadelerini kullandı.

'HAK VE TARİH BİLİNCİNE SAHİP İNSANLARI BU DAVALARLA KORKUTAMAZSINIZ'
Şebnem Korur Fincancı'nın tutuklanmasına işaret eden Timtik, tüm bunların meslek örgütlerinin değişimini hedefleyen büyük bir projenin parçası olduğunu, barolar için de aynı süreci işlettiklerini vurguladı. Devletin bir zümrenin dolaysız temsilcisi haline geldiğini ve bunu anayasal temelde meşrulaştırmaya çalıştığını kaydeden Timtik, "İstedikleri kadar da anayasa değiştirebilirler. Saf gerçeklik, sınıfsal temsiliyetidir" dedi.

Daha önce başka bir dosyada verilen, Belçika-Hollanda belgelerinin delil olarak değerlendirilemeyeceğini söyleyen savcılık mütaalasını okuyan Timtik, gizli tanık ve itirafçıların beyanlarında da sadece mesleki faaliyetlerinin yer aldığına işaret etti.

"Diyorlar ki avukatlığı böyle yapmayacaksınız. Hak bilincine, tarih bilincine sahip insanları bu davalarla korkutamazsınız" diyen Timtik, basın açıklamalarından propaganda cezası verilmeye çalışıldığına, hatta bazı basın açıklamalarında kendisinin dahil bile olmadığına dikkat çekti. 

'HALKIN AVUKATLIĞINI YAPMAK EN DOĞRU KARARIMDIR'
Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) ilk başkanı Prof. Dr. Faruk Erem'in anlattığı bir anekdotu hatırlatan Timtik, Sokrates'in de kaçabileceğini, kaçmamakla beş yüz hakimli mahkemeyi kabul etmiş sayılmadığını söyledi. Sokrates'in davranışının adalet tarihinde ünlü bir "red" olduğunu kaydeden Timtik, şöyle devam etti: "Kaçsaydı Atina'nın düşmanı sayılır, kararın doğru görülmesine sebep olurdu. Sokrates'i ölüme mahkum eden hakimlerden hiçbiri bugüne kadar yaşayabilmiş değildir. 'Sanık Sokrates', hala kendini savunuyor. Buna karşılık Sokrates'ten 76 yıl sonra Aristo, sürgünü tercih ederken şunları söylemişti: 'Atinalıların düşünme hakkına karşı ikinci bir cinayet işlenmesine müsaade etmeyeceğim.' Ben de müsaade etmeyeceğim sayın Yargıç."

Avukatlığı bilinçli olarak tercih ettiğini ve hayatında aldığı en doğru kararın halkın avukatlığını yapmak olduğunu vurgulayan Timtik, yaptıklarından en ufak bir pişmanlık duymadığının altını çizdi. Barkın Timtik savunmasını tamamladı. Duruşmaya 20 dakika ara verildi. 

ASLAN: HÜKMÜNÜZ SİZİ TARİHİN KARA SAYFASINA YAZDIRMAYI BAŞARACAKTIR
Duruşma, Oya Aslan'ın beyanlarıyla devam etti. Bu yargılamanın sonuna geldiklerini ifade eden Aslan, "Bizim hakkımızda bir hüküm kuracaksınız, fakat bu hüküm hukuka uygun olmayan delillerle kurgulanmış bir gerçeği resmi hale getirmekten ibaret olacak. Bir yargılamaya değil, yargılama görüntüsü altında iktidarın istediği hükmün altına imza atacaksınız" dedi.

Mahkemenin hükmünün yargının siyasallaşmasının delili olacağını belirten Aslan, bu hükmün halk nezdinde bir değer taşımadığının altını çizdi. "Bu hükmü yükseleceğiniz merdivenin basamağı yapabilirsiniz. Hükmünüz sizi tarihin kara sayfasına yazdırmayı başaracaktır. Akın Gürlek'in açtığı yolda yürüme 'onuru' da size ait olacaktır" diyen Aslan, devrimci avukatlar oldukları için yargılandıklarını dile getirdi. 

'HUKUK DA TOPLUMA GÖRE ŞEKİL ALIR'
Sosyalistler olarak hukuka da tarihin ve toplumun bilimiyle yaklaştıklarını söyleyen Aslan, her şeyin bir oluş ve akış içerisinde olduğunu, hukukun da bu gerçekten bağımsız olmadığını kaydetti. Hukukun da topluma göre şekil aldığını dile getiren Aslan, hukukun hiçbir zaman toplumun ekonomik yapısı ve kültürel gelişiminin üzerinde olamayacağına işaret etti.

"Hukuk halkın ihtiyacı olan değişiklikler için kullanılmadıkça veya toplumsal çatışmalarda yeniden yorumlanmadıkça toplumun gelişmesine karşı büyük engel çıkarır" diyen Aslan, sansür yasasını örnek gösterdi. Bu yasayla iktidarın sınır dışı operasyonlar, maden katliamları, Kanal İstanbul gibi projelerin tartışılmasının önüne geçmeye çalıştığını ifade eden Aslan, her gizlilikte bir sinsilik, kötülük ve hilebazlık olduğunu söyledi.

Yasanın yayınlanmasının hemen ardından 9 gazetecinin tutuklanmasına işaret eden Aslan, "Halkın haber alma hakkının önüne geçmeye çalıştıkları gibi, mesleği düzene uygun biçimde dönüştürmek için de uğraşıyorlar. Bu durumda bu yasayı meşru görmemiz beklenir mi? Hayır, bu ve benzeri yasaları meşru, doğru, haklı bulmuyoruz. Aksine onlara karşı mücadeleyi görev biliyoruz" ifadelerini kullandı.

'SÖZÜMÜZÜ PRATİKLE TAMAMLIYORUZ'
Hukukla iktidarı değiştirmeye çalışmadıklarını ifade eden Aslan, hukuksal ideolojilerin içeriklerini ve onları üreten çıkarları anlamadan hukuku halklar için geliştirmenin mümkün olmadığını söyledi. Toplumun her daim var olanı aşarak ilerlediğini vurgulayan Aslan, kendilerinin de hukuk alanı için bunu yaptıklarını söyledi. "Yalnız hukukun teorik eleştirisi, onu anlamlı kılacak pratikle el ele ilerler" diyen Aslan, yanlışı söylemekle yetinmediklerini, sözlerini pratikle tamamladıklarını kaydetti.

Burjuvazinin kendi çıkarlarını insanların çıkarlarıyla özdeşleştirdiğini söyleyen Aslan, burjuvazinin dinsel, siyasal yalanlarla maskelenmiş bir sömürü yerine açık, kaba sömürüyü koyduğunu, bunu meşrulaştırmak için hukuk ideolojisini yarattığını vurguladı. "Eşitsizliğe dayalı toplumsal düzen bu yanlış bilinç sayesinde meşru ve doğaldır artık. Düzen meşruiyetini bu yalanları sürdürülmesine borçludur" diyen Aslan, bu düzende her bireyin yasalarca korunan temel ve evrensel olduğu fikrine işaret etti.

'BİZ HAK EŞİTLİĞİNE KANMIYORUZ'
"Peki Bartın'da ömürleri kömüre dönüşen 41 işçi hak sahibi miydi? Neden önlem alınıp yaşam hakları korunmadı? Ölen işçi aileleri hak sahibi mi? Peki ölümlerinden sorumlu olanlar, yok ettikleri haklara göre mi yargılanacaklar" sorularını soran Aslan, maden işçisinin tek hakkının aç kalmamak uğruna ölümü göze almak, olanlara da "kader planı" diyerek katlanmak olduğunu ifade etti.

"Biz hak eşitliğine kanmıyoruz. Katlanmıyoruz, kimseyi kandırmıyoruz" diyen Aslan, hukukun üstünlüğünün de bu ideolojiden türediğini, bilimsel ve maddi bir temele ise dayanmadığını vurguladı. "Ortaya koydukları pratik ve verdikleri kararlar nedeniyle hakim ve savcıların da hukukun üstünlüğüne inanmadıklarını anlıyoruz" ifadelerini kullanan Aslan, uygulanmayan AYM ve AİHM kararlarını örnek gösterdi.

Devletin de hukukun üstünlüğüne inanmadığını, İçişleri Bakanı'nın bu nedenle kolluk güçlerine "ayaklarını kırın" talimatı verebildiğini söyleyen Aslan, bu talimatın uyuşturucu satıcılarına değil, muhaliflere dönük işkencenin artacağını gösterdiğini kaydetti.

'SİLAHI KİMİN TUTTUĞUNU GÖRÜYORUZ'
Sınıflı bir toplumda hukukun hiçbir zaman sınıflar üstü olamayacağını vurgulayan Aslan, "Çünkü hakim sınıfın temsilcisi olan iktidarın adalet kefelerinden birinin üzerine oturduğunu biliyoruz. Ve oradan hiçbir zaman kendiliğinden kalkmayacaktır" ifadelerini kullandı. Hukukun her ihlali bireyselleştirerek sınıfsal gerçeğin üstünü örtmeye çalıştığını belirten Aslan, şöyle devam etti: "Ekmeğin peşinde koşan halka yapılan saldırılar, Haziran Ayaklanmasını yarattı. Berkin Elvan'a yönelen silah devletin halka bakışının en simgesel haliydi. Berkinlere, Hasan Feritlere, Dileklere yönelen silahı kimin tuttuğunu ve hedefinin ne olduğunu görmemizi engeller hukuk ideolojisi. Biz görüyoruz."

Takip ettikleri her davada gerçeği görünür kılmaya çalıştıklarının altını çizen Aslan, suça ortak olan tüm sorumluların yargılanması hedefiyle hareket ettiklerini, halkı duruşmalara, duruşmaları halka taşıdıklarını söyledi. Hak ihlalinin devletten geldiğini kaydeden Aslan, "Münferit değil sistematiktir, bu durumda hak ihlaline karşı mücadele de duruşma salonlarıyla sınırlı kalmadı. Avukatlık pratiğimizi adliye içine hapsetmedik" dedi.

'POLİTİK BİR HESAPLAŞMAYI YARGIYLA YAPARSANIZ TOPLUMSAL KIYIM ÇIKAR'
Toplumsal çelişkilerin ve iktidar içi çatışmaların yargıyla değil politikayla çözülebileceğini söyleyen Aslan, politik olarak zayıf iktidarların sorunları hukuk görüntüsü altında çözmeye çalıştığını ifade etti. "Politik bir mecrada yapılması gereken bir hesaplaşmayı yargı üzerinden yapmaya kalkıştığınızda ortaya hukuksal kriz ve toplumsal kıyım çıkar. Cadı avı, engizisyon mahkemeleri, terör yargılamaları böyle ortaya çıkmıştır" diyen Aslan, AKP ve cemaat ittifakına işaret etti. Halka açık ve meşru bir ittifak olmadığından FETÖ'nün tasfiyesinin yargıya havale edildiğini, hukuksuz KHK'larla sürecin yürütülmeye çalışıldığını söyleyen Aslan, "Yargı bu yükün altından kalkamadığı gibi, onu ele geçirenin kullandığı bir silah oldu. Kullandıkça kendini vuran bir silah" dedi.

'BİZİMLE SINIRLI KALMAYACAK DEMİŞTİK, KALMADI'
Ülkede uzun süredir çatışmaların politikayla yürütülmediğini kaydeden Aslan, yargının korku aracı olarak geçici bir çözüm olabileceğini dile getirdi. Halkın ekonomik, kültürel, siyasi çıkarını savunanların politik olarak haklı ve güçlü olduğunu ifade eden Aslan, AKP'nin haklı ve güçlü bir parti olmadığının altını çizdi. 

AKP'nin bu nedenle hasımlarıyla politik alanda mücadele edemediğine işaret eden Aslan, şöyle devam etti: "AKP politik olarak zayıftır. Bu nedenle muhaliflerini, iktidarlarına ve politikalarına karşı olan herkesi yargı eliyle tasfiye etmeye çalışıyor. Meslekleri yargı eliyle dönüştürüyor. Halkçı niteliğe sahip meslek örgütlerine, odalara, sendikalara saldırıyor. Halkın avukatlarına yapılan saldırı bizimle sınırlı kalmayacak demiştik. Kalmadı, barolara saldırdı. Şimdi Türk Tabipleri Birliği'ne saldırıyor. Onurlu duruşuyla saygınlığı hak eden TBB başkanı sevgili Şebnem Korur Fincancı'nın yaptığı açıklama bahane edilerek hedef haline getirildi. Kendisi saygın bir bilim insanıdır, söylemleri olgulara ve burgulara dayanır."

Duruşmaya yarına kadar ara verildi. Bugün saat 10.00'da duruşmaya Avukat Oya Aslan'ın beyanlarıyla devam edilecek.

(Etha)

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız