"11 milyonluk nüfusu ile küçük bir ada ülkesi olan Küba; eğitim, sağlık ve bilim uygulamalarıyla, gözetilen “insani değerler” ile dünya üzerindeki en saygın ülkelerden biri konumunda bulunuyor."
Küba, tarihindeki büyük devrim ve devamındaki sosyalist uygulamalar ile 1 Ocak 1959’dan beri emperyalist-kapitalist sistemin karşısında durmaya devam ediyor. Bilimsel Düşünce ve Bilim Felsefesi ile başladığımız, AKP dönemi bilim politikalarıyla devam eden yazı dizinin bu sayısında, Küba’daki bilim ve eğitim politikalarını ve bu politikaların toplumsal sonuçlarını irdeleyeceğiz.
Bu sistemin inşası ile birlikte, Küba’da 1959’dan günümüze kadar sürecek sosyalizm inadının ve ambargolara karşı oluşturulan direnişin en önemli parçasının önü açılacak; Küba’daki eğitim sistemi, devrime bağlılığı ve kararlılığı yükseltecekti.
Tekellerin kazancı değil, halk sağlığı!
Özellikle birkaç yıldır Türkiye’de de gündem olan “aşı karşıtlığı”nın temel sebepleri, -bir takım inançların haricinde- ilaç ve aşı endüstrisinin gelişimi ve bu gelişimde tekellerin oynağı rol olarak ifade edilmekte. Bilimin en özgürce gelişebildiği ülkelerden biri olan Küba’da ise, bilimsel üretimlerin önü açılıyor; aşı ve ilaç üretimde endüstrileşmenin önüne geçilerek, insanlığa fayda gözetiliyor. Aşı ve ilaç üretimiyle ilgili tüm bilimsel aşamalar, Küba devletinin denetimiyle gerçekleştiriliyor. Böylece şirketlerin “kazancı” dolayısıyla da tekellerin devamlılığındansa, halk sağlığı dikkate alınmış oluyor.
Küba, bilimsel üretimin özgür bırakılması dolayısıyla, özellikle de sağlık alanındaki bilimsel gelişmelerin birbiri ardına geldiği bir ülke. Geçtiğimiz yıllarda yürütülen bir çalışma, Küba’lı biliminsanlarının vücutta birçok bölgede farklı enfeksiyonel hastalıklara (menenjit, zatürre ve orta kulak iltihabı,…) neden olan pnömokok adlı bakteri çeşidinin 7 serotipini içeren bir aşı geliştirdiklerini ortaya koydu. Bu noktada vurgulanması gereken yer; bahsi geçen aşının diğer dünya ülkelerinde ticari olarak üretilip başka ülkelere ihraç edilebiliyor olmasına rağmen, doz fiyatlarının yüksekliğini göz önünde bulunduran Küba’nın bu maddi kaynağı, ithalat için kullanmak yerine bilimsel üretim için kullanarak aynı aşıyı ülkesinde geliştirebilmiş olmasıdır. Ayrıca Küba’lı biliminsanları, 2018 yılının Ocak ayında başlattıkları başka bir proje ile, bahsi geçen bakteri türünün 13 serotipini içeren bir başka aşının üretimi için de bir çalışma yürütüyor.
Küba, geliştirdiği aşı ve yeni uygulamalar sayesinde çocuk felcini 1962’de yok etmeyi başarmış; bu gelişmeyi, yeni doğan tetanozu ve kızamık gibi hastalıklar ile mücadele izlemiştir. Küba’nın ürettiği diyabetik ayak ülseri ilacı bugün ABD tarafından bile kullanılırken, ABD Başkanı Donald Trump’ın Küba’ya yönelik ambargoyu genişletme kararı sonrası Küba’nın sağlık sektöründe 85 milyon doları aşan zarar meydana geldi. Burada vurgulanması gereken nokta ise şudur: Küba’nın, ambargonun genişletilmesi kararı sonrası zarar etmesine neden olan temel faktör, ABD’den Küba’ya tedavi için -özellikle de kanser- giden hastaların engellenmesi ve Küba’dan ilaç ithalatının durdurulmasıdır. Şüphesizki Küba, özellikle de sağlık ve bilim konusunda “kendine yetebilen” bir ülke olmanın çok daha ötesinde bir konumdadır.
Binde 4 ile bebek ölüm hızı oranının en düşük olduğu ülkelerden biri olan Küba’da doktor başına düşen nüfus ise 122 kişi. Bu istatistiği daha iyi anlamak için Türkiye’deki verilere de bakalım. Türkiye’de hekim başına düşen nüfus 557 kişi iken, bebek ölüm hızı oranı binde 10’un üzerinde bulunmakta. Küba’lı biliminsanlarının geliştirdiği akciğer kanseri tedavisinde kullanılan ilaç ile hastaların yaşadığı komplikasyonların önüne geçilebildiği ve hastaların yaşam süresinin uzatılabildiği de ifade ediliyor. Tümör küçültmeyi hedefleyen ilacın, kanser önleyici olarak kullanılamadığını açıklayan biliminsanları; insanların, tütün tüketimi nedeniyle Küba’da sıklıkla karşılaşılabilen akciğer kanseri ile yaşayabilmelerinin önünün açılacağını da belirtiyor.
Dünyanın birçok ülkesinden araştırmacıların hatta Dünya Sağlık Örgütü’nün bile incelemelerde bulunmak üzere Küba’ya gitmesini sağlayan bu bilimsel gelişme, aşı-ilaç karşıtları ve Küba karşıtları tarafından hoş karşılanmadı. Kübalı biliminsanları ise, yaşanlara ilişkin yaptıkları açıklamalarda tehdit edildiklerini vurgulayarak “Tehdit sırası bizde. Bu aşı tüm dünyada ya bedava dağıtılacak ya da maximum 1 dolara satılacak. Şimdi ayıklasınlar pirincin taşını” dedi.
‘Ve elbette onlar devrimci olmanın zorlu bilimini öğreniyorlar!’
Bu noktada tüm bunların kaynağına inip, bilimde ve sağlıkta son derece önemli ülkelerden biri konuma erişen Küba’nın devrimindeki unutulmaz isimlerden biri olan Ernesto Che Guevara’ya dönelim. Kendisi de bir hekim olan Che’nin “Devrimci Tıp üzerine” isimli konuşmasında da vurguladığı gibi Küba’nın gelişiminin temelinde devrimci ruh ve kollektivizm yatmaktadır. Che’nin doktorlara yönelik konuşmasının bir kısmı şöyle:
“Hemen hemen herkes, yıllar önce kariyerime bir doktor olarak başladığımı biliyor. Ve ben bir doktor olarak yola çıktığımda, tıp okumaya başladığımda, ideallerim arasında şu an bir devrimci olarak sahip olduğum fikirlerin çoğu yoktu. Herkes gibi başarmak istedim. Ünlü bir tıp bilimcisi olmanın hayalini kurdum; insanlığa yardımı dokunabilecek bir şeyler -fakat, bana kişisel zaferler kazandıracak şeyler- keşfetmek için durmaksızın çalışmanın hayalini kurdum. Ben de, tüm hepimiz gibi, içinde bulunduğum ortamın çocuğuydum.
Mezuniyetten sonra, özel sebeplere ve belki de karakterime bağlı olarak, Amerika’yı baştan başa gezmeye başladım, ve Amerika’nın tamamıyla tanıştım. Haiti ve Santa Domingo dışında, diğer tüm Latin Amerika ülkelerini bir şekilde ziyaret ettim. Seyahat ettiğim koşullar sayesinde, önce bir öğrenci sonra da bir doktor olarak, yoksullukla, açlıkla ve hastalıkla yakından tanıştım; parasızlık yüzünden bir çocuğu tedavi ettirememekle; sürekli açlığın ve eziyetin kışkırttığı ve bir babayı oğlunun ölümünü önemsiz bir kazadan saymasına vardıran şaşkınlıkla tanıştım. Ki bu durumlara kıtamızın ezilen sınıfları arasında sıklıkla rastlanıyor. Ve o anda, benim için, ünlü olmak yada tıp bilimine çok önemli katkılarda bulunmak kadar önemli şeyler olduğunu fark etmeye başladım: o insanlara yardım etmek istiyordum.
Sonra önemli bir şey fark ettim: Devrimci bir doktor olmak için ya da sadece bir devrimci olmak için, öncelikle ortada bir devrim olması lazım. Yalıtık bireysel çaba, tüm saf ve temiz amaçlarına karşın yararsızdır ve en yüksek idealler için bütün bir hayatı adama isteği eğer biri yalnız başına çalışıyorsa -Amerikanın herhangi bir köşesinde, yalnız başına- ilerlemeyi engelleyen kötü hükümetlere ve toplumsal koşullara karşı mücadele açısından anlamsızdır. Bir devrim yaratmak için, şu an Küba’da olan şeye sahip olmak gerekir -kolların ve birliğin değerini anlamak için kollarını kullanarak ve militan birliği uygulayarak öğrenen, bütün bir halkın seferberliği.
Hepimiz tek tek kendi yaşamlarımızı gözden geçirmeliyiz, doktorlar olarak ya da herhangi bir kamu sağlığı görevinde ne yaptık ve ne düşündük. Bunu son derece eleştirel bir istekle yapmalı ve sonuç olarak geçmiş dönemde düşündüğümüz ve hissettiğimiz her şeyin raflara kaldırılmakta ve yeni bir insan tipinin yaratılmakta olduğu bir karara varmalıyız. Eğer her birimiz bu yeni insan tipinin oluşumu için maksimum enerjimizle çabalarsak, halk için onu yaratmak ve yeni Küba’nın örneği olmasını sağlamak çok daha kolay olacaktır.
Şu an burada bulunan Havana sakinlerine vurgulamaktan mutluluk duyarım ki, Küba’da, burada başkentte yeterince değerlendiremediğimiz ama ülkenin dört bir köşesinde bulunabilecek yeni bir insan yaratılıyor. 26 Temmuz’da Sierra Maestra’ya gidenleriniz hiç bilinmeyen iki şeyi görmüş olmalı. Birincisi, çapalı kazmalı bir ordu; en büyük gururu, Oriente’deki yurtsever festivallerde, asker yoldaşları tüfeklerle yürürken çapalarını ve kazmalarını kaldırarak yürümek olan bir ordu. Fakat daha da önemli bir şeyi görmüş olmalısınız. Çoğu 13-14 yaşlarında olmasına rağmen bedensel gelişimleri 8-9’unda gösteren çocukları görmüş olmalısınız. Onlar Sierra Maestra’nın en gerçek çocukları, açlığın ve sefaletin en gerçek evlatlarıdır. Onlar yetersiz beslenmenin yarattıklarıdır.
Dört ya da beş televizyon kanalı ve yüzlerce radyo istasyonuyla, modern bilimin bütün ilerlemeleriyle bu küçücük Küba’da, bu çocuklar ilk olarak gece vakti okula vardıklarında ve yanan ampullerini gördüklerinde o gece yıldızların çok alçakta olduğunu haykırdılar. Ve o çocuklar, bazılarınız görmüş olmalısınız, kolektif okullarda okumaktan ticarete kadar çeşitli hünerler ve elbette devrimci olmanın zorlu bilimini öğreniyorlar. Onlar Küba’da doğmakta olan yeni insanlar. Onlar izbe alanlarda, Sierra Maestra’nın değişik bölgelerinde ve de kooperatiflerde ve iş merkezlerinde doğuyorlar. Bütün bunlar bugün üzerine konuştuğumuz şeyle, yani doktorların ya da diğer sağlık işçilerinin devrimci hareketle bütünleşmesiyle çok yakından ilgili. Çocukların eğitimi ve beslenmesi görevi, ordunun eğitilmesi görevi, -bir zamanların- büyük toprak sahiplerine ait olan arazilerin aynı topraklar üzerinde ondan faydalanamadan her gün çalışan insanlara dağıtılması görevi, Küba’da hayata geçirdiğimiz toplumsal tıbbın başarılarıdır.
Biz bir çağın sonundayız ve sadece Küba’da da değil. Tersine ne söylenirse ya da umut edilirse boşuna; içinde büyüdüğümüz, altında ezildiğimiz, bildiğimiz kapitalizm tüm dünyada mağlup edilmektedir. Tekeller devriliyor, kolektif bilim her gün yeni ve önemli zaferlere imza atıyor. Uzun zaman önce diğer zaptedilmiş kıtalarda, Asya ve Afrika’da başlayan bir özgürlük hareketinin Amerika’daki öncüleri olma görevi ve gururuna sahibiz. Böylesi büyük bir toplumsal değişim, halkın zihniyetinde de aynı büyüklükte bir değişim gerektirir.
‘Bir sosyal çevrede tek başına bir insanın bireysel eylemi’ şeklinde bir bireycilik Küba’da yok olmalıdır. Bireycilik, gelecekte, bireyin tamamının kolektivitenin mutlak yararı için etkin kullanımı olmalıdır. Hepiniz ne söylediğimi anlıyorsunuz ve bugünün, geçmişin ve geleceğin nasıl olması gerektiği konusunda biraz düşünmeye hazırsınız; bu da bu fikrin bugün anlaşılması için yeterli. Bir düşünme biçimini değiştirmek için, büyük içsel değişimlere uğramak ve büyük dış değişimlere şahit olmak gereklidir, özellikle de topluma karşı sorumluluklarımız ve ödevlerimizi yerine getirirken.
O dış değişimler Küba’da her gün meydana geliyor. Devrim’i tanımanın ve halkın içinde uzun süredir uyumakta olan birikmiş enerjinin farkına varmanın bir yolu, tüm Küba’yı gezerek şu an yaratılmakta olan kooperatif ve iş merkezlerini görmektir. Sağlık sorununun kalbine inmenin bir yolu ise sadece Küba’yı gezip bu kooperatifleri ve iş merkezlerini yapan insanları tanımak değil, bu insanların hastalıklarını, çektikleri acıları, yıllardır süren kronik sefaletlerini, baskı ve boyun eğme altında geçen yüzyılların mirasını bulup çıkarmaktır. Doktor, sağlık işçisi yeni görevinin çekirdeğine gitmelidir; bu da kitlenin içindeki insan, kolektivitenin içindeki insandır.
Sonra, tüm eski kavramlarımız silmeli ve halka daha da yakınlaştırmalı ve gittikçe bilinçlenmeliyiz. Onlara eskisi gibi yaklaşmamalıyız. Hepiniz diyeceksiniz ki, “Hayır. Ben halkı severim. İşçilerle ve köylülerle konuşmaktan hoşlanırım ve Pazar günleri onları görmeye oraya buraya giderim, falan.” Bunu herkes yaptı. Ama bunu hayırseverlik için yaptık ve bugün hayata geçirmemiz gereken şey dayanışmadır. İnsanlara gidip şunu söylememeliyiz, “İşte buradayız. Size kendi varlığımızın hayrını sunmaya, size bizim bildiklerimizi öğretme, hatalarınızı, kültürsüzlüğünüzü, cahilliğinizi göstermeye geldik.” Bunun yerine araştırıcı bir zihin ve alçak gönüllü bir ruhla halkın devasa bilgelik kaynağında öğrenmeye gitmeliyiz.
Eğer biz sağlık işçileri -bir zamanlar unutmuş olduğum bu unvanı bir kez daha kullanmama izin verin- başarılıysak, eğer dayanışmanın bu yeni silahını kullanıyorsak, eğer hedefleri biliyorsak, düşmanı biliyorsak ve gitmemiz gereken yönü biliyorsak artık bizim için geriye sadece bu yolun her bir gün aşılacak parçasını/adımını bilmek kalıyor. Ve bu adımı bize hiç kimse gösteremez; bu adım her bireyin kendi özel yolculuğudur. Bu adım, kişinin kendi bireysel deneyiminden edinecekleri ve halkın iyiliğine adanmış işini yaparken kendinden verecekleridir.
Şimdi geleceğe doğru yürüyüşümüz için tüm her şeye sahipken, hadi Marti’nin tavsiyesini hatırlayalım. Şu an için ben bunu bilmezlikten geliyorsam da, biri daima örnek almalı “Anlatmanın en iyi yolu yapmaktır.” Hadi, artık, Küba’nın geleceğine doğru yürüyelim.”
‘Araştırıcı zihin ve alçak gönüllü ruh’
Küba’nın bilim ve sağlık alanındaki çalışmalara verdiği önem, esasında eğitime verilen önemden kaynaklanıyor. Che’nin geleceğine doğru yürümeyi istediği Küba’nın gerçek geleceğini inşa edecek eğitimin, sosyalizm fikrinden geri dönmeyecek nesillerin yetişmesini sağlayacak en önemli alan olduğu biliniyor ve o günden bu güne temelleri sağlam bir eğitim stratejisi ile yeni nesiller yetiştiriliyor. Batista’ya karşı savaşan ve halka dünya standartlarında sağlık ve eğitim hizmeti sözü veren Küba devrimci güçlerinin “umulmadık” başarısı, inşa edilen eğitim sisteminin getirileri ile birlikte hala korunuyor.
Devrimden önceki dönemde Küba’da okuma-yazma oranı %60 iken, devrimden hemen sonra başlatılan çalışma ile birlikte bu oran %96’ya çıkarılmıştır. Okullaşma oranı %99 olan Küba’da, eğitimde fırsat eşitliği gözetilirken; cinsiyet ayrımcılığı gözetilmeksizin her yurttaşın eğitimden faydalanması için yeni politikalar uygulanmakta. Eğitimin parasız olmasını yanı sıra, eğitimde kullanılan materyaller de ücretsiz olarak her öğrenciye ulaştırılıyor.
Küba’nın sağlık, eğitim ve bilime verdiği önem; şüphesizki her yıl 1 Ocak günü yıldönümünün kutlanıldığı devrimden, Che’nin devrimci doktorlara yönelik konuşmasında da vurguladığı araştırıcı zihin ve alçak gönüllü ruhtan geliyor. Bu noktada yazıyı, Che’nin en çok etkilendiği seyahatlerden birinde, bir cüzzam hastanesinde yaşamını yitirmek üzere olan bir kadına söylediği sözlerle noktalayalım:
Yaşlı Maria, öleceksin
Seninle ciddi konuşmak istiyorum
Hayatın, acılarla dolu bir gül bahçesi oldu.(…)
Ama sana haykırmak isterim
alçak fakat cesur sesiyle umutlarımın
kızıl ve kudretli olanıyla intikamların
ideallerimin doğruluğuyla
yemin ederim sana.(…)
Huzur içinde uyu, yaşlı savaşçı.
Torunlarının hepsi güneşin doğuşunu görecek,
And içiyorum!
(İlker Belek’in haberlerinden, Sendika.Org’un “Devrimci Tıp üzerine” isimli çevirisinden ve “Küba Eğitim Sistemi ve Küba’da Öğretmen Yetiştirme” isimli makaleden yararlanılmıştır.)
(*) Bu yazı, Yolculuk gazetesinin 3 Temmuz tarihli 27’nci sayısında yayımlanmıştır.
Kaynak: Yolculuk gazettesı