Hüseyin Toraman için İzmir'de yapılan eylemde, insanlık suçlarında zamanaşımı olmayacağının bir kez daha altı çizildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon, bu hafta 27 Ekim 1991 tarihinde gözaltında kaybedilen Hüseyin Toraman için bir araya geldi. Konak'taki eski Sümerbank önünde yapılan açıklamada kayıpların fotoğrafları taşındı, "Kayıplar vicdanındır sahip çık", "Kayıplar belli failler nerede" yazılı pankartlar açıldı.
Basın metnini okuyan Ahmet Çiçek, Toraman'ın hikayesini şu sözlerle aktardı: "Hüseyin Toraman, 27 Ekim 1991 tarihinde, pazar kahvaltısı için alışveriş yapmak üzere Kocamustafapaşa semtindeki evinden çıktığında, gün çoktan ağarmış, ortalık aydınlıktı. Demirci Osman Sokak'taki 8 numaralı evin kapısından birkaç adım uzaklaştığı anda silahlı, telsizli, sivil polisler üzerine çullandı ; Toraman direndi ama zorla bir araca bindirildi. Olayı gören mahalleli kaçırılma girişimini polise haber verdi. Olay yerine 100 metre mesafede olan semt karakolundaki polisler Hüseyin Toraman'ın kaçırıldığı 'beyaz toros'u sahil yolunda durdurdu ama onların da polis olduğunu anlayınca müdahale etmedi.
Arkadaşları ve ailesi, Hüseyin Toraman'ın bulunması için hemen harekete geçti. Hüseyin'i bekleyen tehlikeyi biliyorlardı. Daha birkaç ay önce, Yusuf Erişti isimli bir devrimci kaçırılmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Toraman'ın eşi Gülay Toraman, eşinin işkenceyle öldürülmüş olabileceğini, hemen harekete geçilmesini istedi. Daha sonra tutuklanan Gülay Toraman, eşinin yurt dışında olduğuna dair ifade vermeye zorlandığını anlattı. Anne Hatice Toraman, oğlunun birçok tanığın gözü önünde 34 ATZ 56 plakalı bir araca konularak kaçırıldığını anlattı. Yetkililer, standart gözaltında kayıp yanıtları verdi: 'Gözaltında böyle bir isim yok', 'bizde değil', 'örgüt kaçırmış olabilir.' Ama ortada plakası belli bir araba vardı. Polis, buna da hazırlıklıydı: 'Plaka sahte.'
Arkadaşları eylemler yaptı. Hüseyin'i kaçıran sivil polislere müdahale eden mahalle karakolunda görevli polis ile telefon görüşmesi yapıldı. Ses bandına kaydedilen görüşmede mahalle polisi, Hüseyin Toraman'ı gözaltına alanların polis olduklarını kabul ediyordu. Baba Ali Rıza Toraman, ses kaydını dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'e verdi. Sezgin, kaçırılma olayından yaklaşık iki ay sonra, 19 Aralık 1991'de, 'Gözaltında olduğuna ve sorgulandığına ilişkin bir husus yoktur. Eğer arkadaşlarım beni yanıltmışlarsa, onlarla birlikte çalışmam mümkün olmaz' diye polislerine arka çıkıyordu. Dönemin Başbakanı ise, Hasan Ocak kaçırıldığında Cumhurbaşkanlığı makamında oturan ve 'Ne yapalım, cebimde mi ki çıkarıp vereyim' diyen Süleyman Demirel'di."
Kayıp yakınlarının ve ailesinin Hüseyin Toraman'ı aramaktan hiç vazgeçmediğini kaydeden Çiçek, gözaltına alınıp kaybedildiğinde İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağaro olduğunu hatırlattı. Çiçek, "Ailenin ve İHD'nin tüm ilgili kurum ve kişilere yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. Hüseyin Toraman'ın gözaltına alındığı inkar edildi. 1991 yılında Fatih Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturma bir sonuca ulaşmadı. 2011 yılında yapılan başvuru sonucunda İstanbul Cumhuriyet Savcılığının başlattığı soruşturma ise 'zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığı' kararı ile kapatıldı. Yapılan itiraz sonucunda dosya üzerindeki kapatma kararı kaldırıldı. Ancak dosyada bugüne kadar bir gelişme yaşanmadı. Buradan bir kere daha sesleniyoruz; insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz."
Açıklamanın ardından bir süre oturma eylemi yapıldı.