Doğu Karadenizde şirketlerin HES’ler üzerinden yağmalandığı 2010 sonrası yıllar…
TRABZON-Bir avuç insanız ve heryere koşturuyoruz. Hiçbir karşılık beklemeden ve tamamen kendi cebimizden yaptığımız masraflarla.
Düşünün, sadece bir yılda yeni aldığım aracımla 110 bin kilometre yapmışım. Bu kilometre içinde bir Ankara yolculuğu var. Kalan kilometreler tamamen bölgede dağ bayır gezme ile yapılmış.
Bölgede gitmediğimiz köy, vadi, yayla kalmamış. Hoş karşılandıklarımız da oldu, hakarete uğradıklarımız da.
Ne ki hiç bir saldırı bizi haklı olan mücadelemizden soğutmadı. Yargılandık, cezalar aldık ama durmadık.
HES belasının bölgemize yaşatacağı belaları bir bir anlattık. Ve her söylediğimiz tek tek yaşam tarafından doğrulanıyor.
Bugün de söylediğimiz tehlikelerden bir tanesi gerçek oldu. Gün içinde Doğu Karadeniz bölgesi yoğun yağış aldı. Her yoğun yağış korkutur beni. Aklıma bir yerde HES patlayacak ve sonu trajedi ile bitecek kaygısı yaşarım.
Ne yazık ki bu korkum üçüncü kez gerçekleşti.
Araklı ilçesi dağ köyünde HES borusu patladı. Sonuç ise felaket. Ölümler, kayıplar ve göklere yükselen feryatlar…
Yandaş medya ise felaketin HES borusunun patlaması nedeniyle olduğunu ısrarla gizlemeye çalışıyor. Ne rezil bir durumda olduklarını bir kez daha ortaya koyuyorlar.
Hemen aklımaA katıldığım bir HES toplantısı geldi. Sanırım şu an patlayan HES için yapılan toplantıydı.
Dört köy biraraya gelmiş ve HES yapılsın mı yapılmasın mı tartışması yapılıyordu. DEKAP adına da ben konuşmacıydım.
Araklı’ya gittim ve beni çağıran arkadaşla telefon bağlantısı kurdum. Telefonda bana “toplantı çok gergin geçecek, siz dışarda bekleyin, en son konuşmacı olarak sizi alacağım” dedi.
Bizde söyleneni yaptık. Yaklaşık iki saat bekledikten sonra toplantını yapıldığı köy derneğinin salonuna çağrıldık. Bizi çağıran ve oturumu yöneten arkadaş beni tanıttıktan sonra sözü bana verdi.
Genel hava HES’in yapılmasının sakıncalı olmadığı yönündeydi. HES firması her yerde yaptığı gibi iş sözü ile ve dağıtacağı rantiye işlerle bölge halkını kandırmıştı. Nakliye işini, yemek ihalesini vb para getiren işleri sözü geçen ailelere paylaştırmış ve bu aileler diğerleri üzerinde baskı kurar olmuştu.
Elbette bu ailelerin temsilcileri de toplantıdaydı…
Bütün bunları bilerek konuşmama başladım. Yaklaşık kırk dakika konuştuktan sonra salondaki hava değişti. Daha önce HES’in olmasına eğilimli olan çoğunluk bir anda değişti. Salonda “adam haklı, bizi kandırıyorlar, suyumuzu ve toprağımızı elimizden alacaklar” sözleri yükselmeye başladı. Bende konuşmamı bitirdim.
Bu esnada değişen havadan çok rahatsız olan yetmiş yaşlarında bir adam ayağa kalktı ve iki elini masanın üstüne koyarak bana; “bak Oflu, bu HES olmasın senin ananı avradını….” diye küfür savurdu. İstifimi bozmadım. Çünkü alışmıştık bu tarz tehdit, küfür ve hakaretlere.
Sonuç olarak o HES tüm çabamıza rağmen yapıldı. Bana ve şahsımda tüm mücadele yürütenlere söven vatandaş ne kadar para kazandı bilmiyorum.
Bugün o HES ölüm kustu etrafına. Doğa kendi kurallarını birkez daha işletti. Bundan sonra da işletmeye devam edecek.
Ve bu süreçte bizim gibi mücadele yürütenlere “vatan haini, dış güçlerin maşası” gibi akla gelmez suçlamaları yapanlar emin olun yaşanan ölümlerin suçlusudur.
İnanın “Ben elimden geleni yaptım, vicdanen rahatım” diyemiyorum. Keşke daha fazlasını yapabilseydim diye hayıflanıyorum. Bütün mücadele arkadaşlarım da benim gibi düşünüyor bunu biliyorum.
Geç kalmış sayılmayız. Doğu Karadeniz üzerine yağma politikası devam edecek. Şimdi sıra ormanlarımızın ve maden rezevrlerinin paraya dönüştürülmesine geldi.
Biliyoruz ki durmayacaklar…
Durdurmak ise bizim elimizde. Burada ve gurbette yaşayan, toprağına tutku ile bağlı olan Karadenizliler için daha sıkı örgütlenme vaktidir.
Başkada bir seçenek yoktur…