İstanbul KESK Şubeler Platformu, Mecliste tartışmaları devam eden infaz düzenlemenin eşitlik ilkesine göre yapılması çağrısında bulundu.
NECDET ÖZSAYGIN
İstanbul KESK Şubeler Platformu, Mecliste tartışmaları devam eden infaz düzenlemenin siyasi tercihlerinden dolayı suçlananları da kapsayacak şekilde genişletilmesini,gazeteciler, yaşlılar, hasta mahkûmlar, çocuklar ve çocuklarıyla birlikte kalan kadınlar öncelikle olmak üzere tahliye edilmesini ve infazların ertelenmesini istedi.
Ocak 2020 verilerine göre 355 hapishanede aralarında binlerce kadın ve çocuğun da bulunduğu 300 bin dolayında insanın olduğunu dışarısının ise 500 bin kişinin denetimli serbestlik uygulamasına maruz kaldığını, yaklaşık 200 bin kişinin ise iki yılın altında kalan cezalarını denetimli serbestlik uygulamasıyla çekmesi nedeniyle açık cezaevine çevrildiğini ifade eden İstanbul KESK Şubeler Platformu, İşte böylesi cezaevlerinin dolup taştığı bir dönemde Corona salgınının baş gösterdiğine dikkat çekti.
“IMF, Dünya Bankasının neo liberal politikaları iflas etti”
İstanbul KESK Şubeler Platformu açıklamasında, Konfederasyonlarının ve sağlık emekçilerinin tüm uyarılarına rağmen, IMF, Dünya Bankasının neo liberal politikaları doğrultusunda “Sağlıkta Dönüşüm” adıyla sağlık hizmetlerinin piyasaya açıldığını, bu nedenle salgının tüm yaşam alanlarını tehdit ettiğini, hatta salgının daha da büyüyeceği ve yaygınlaşacağının resmi ağızlardan da doğrulandığını vurguladı.
“300 bini bulan tutuklu ve hükümlüler salgın tehdidiyle karşıkarşıya”
Salgına karşı hijyenik ortamda izolasyon hayati önemde olduğu ifade edilen açıklamada, dışarıda dahi hijyenik koşulların sağlanmasının ve dezenfekte malzemelerinin temin edilmesinin zorlaştığı bugünlerde sayıları 300 bini bulan tutuklu ve hükümlüler büyük bir salgın tehdidiyle karşıkarşıya olduğu açıklandı.
Açıklamada, bu gerçeklik nedeniyle birçok ülkede cezaevlerinde ayrımsız tahliyeler başlatıldığı, cezaevlerinin büyük oranda boşaltılarak yaşanacak olası felaketlerin önlenmeye çalışıldığı, ne var ki ülkemizde iktidarın cezaevlerinde tahliye konusunu da suiistimal ettiği ileri sürüldü.
Açıklamada şöyle denildi:
Uzun süredir şekillendirdikleri, ancak çocuk istismarcılarının, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz suçlularının, uyuşturucu tacirlerinin, mafya liderlerinin, organize suç örgütü üyelerinin, katillerin, hırsızların tahliyesine yol açacağı için büyük tepki toplayan infaz düzenlemesini salgın gerekçesiyle raftan indirmiş, olduğu gibi Meclise sevk etmiştir. Kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlarda olduğu, mevcut salgından kaynaklı ev içinde kadınların şiddete daha fazla maruz kaldığı böylesi bir süreçte iktidarın bu riski en aza indirecek acil çözümler üretmesi gerekirken kadın katillerini ve tecavüzcüleri salmaya hazırlanması bir tesadüf değil ideolojik ve siyasal bir tercihtir.
Biliyoruz ki, son yıllarda çok sayıda muhalif gazeteci, akademisyen, aydın, milletvekili, belediye başkanı, avukat, öğrenci, sendika yöneticisi/üyesi keyfi, öngörülemez, belirsiz ve geniş terör tanımı nedeniyle “terör soruşturması” adı altında tutuklanmıştır. Bu durum çok sayıda AİHM kararına da yansımış ve başta adil yargılanma hakkı olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin çok sayıda maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiştir.Biliyoruz ki, herhangi bir şiddet eylemine bulaşmamış binlerce kişi keyfi, belirsiz ve geniş terör tanımı nedeniyle halen cezaevlerinde bulunmaktadır.
“Bu düzenleme ölümcül bir ayrımcılık olacaktır”
Attığı twit ya da sosyal paylaşımları nedeniyle “terör suçları” kapsamında tutuklanan çok sayıda kişinin cezaevlerinde bulunduğu ülkemizde bu gerçekliği görmeyen, es geçen bir düzenleme ölümcül bir ayrımcılık olacaktır. Cezaevlerinde bulunan herkesin sağlığından ve canından devlet sorumludur. Salgının cezaevlerine sıçraması durumunda sonuçlarının tahminlerin ötesinde ağır sonuçlara, kitlesel ölümlere yol açacağı açıktır.
“BM ve AİHM kararları da gözönüne alınmalı”
Dolayısıyla, başta Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde yer alan sağlık hakkı maddesi olmak üzere, birçok uluslararası sözleşme ve AİHM kararlarında belirtildiği gibi, mahpusların yaşam ve sağlık koşullarından yoksun bırakılması hiçbir koşulda kabul edilemez.
“Devlet kin gütmemeli”
Kaldı ki, iktidarın vatandaşlara karşı işlenen suçlarda indirime, affa ya da infaz sisteminde rahatlıkla giderken devlete karşı işlendiği söylenen siyasal suçları ise kapsam dışı bırakması devletin kin gütmesi anlamına gelmektedir. Oysa tersi olmalı, yani devlet adına bir düzenleme yapılacaksa ilkin kendisine karşı işlendiği söylenen siyasal suçlardan yargılananlardan başlanmalıdır.
“En geniş toplumsal mutabakat sağlanmalıdır”
Mevcut tutumdan derhal vazgeçilmeli, en geniş toplumsal mutabakat sağlanarak; uluslararası hukuk ve anayasamızın eşitlik ilkesi çerçevesinde Mecliste tartışmaları devam eden düzenleme siyasi tercihlerinden dolayı suçlananları da kapsayacak şekilde genişletilmeli, gazeteciler, yaşlılar, hasta mahkûmlar, çocuklar ve çocuklarıyla birlikte kalan kadınlar öncelikle tahliye edilmeli, infazlar ertelenmelidir.”