Kandıra Cezaevi'nde yatan siyasi tutuklu Mehmet Canpolat, ağır hastalığına karşın Kocaeli Devlet Hastanesi tarafından 'cezaevinde kalabilir' raporu verilmesinden 5 gün sonra hayatını kaybetti.
Kandıra Cezaevi'nde yatan siyasi tutuklu Mehmet Canpolat, ağır hastalığına karşın Kocaeli Devlet Hastanesi tarafından 'cezaevinde kalabilir' raporu verilmesinden 5 gün sonra hayatını kaybetti. Suç duyurusunda bulunan aile, soruşturmanın sürdüğünü düşünürken savcılığın bir yıl önce takipsizlik kararı verdiği ortaya çıktı. Kararda 'suç' yerine 'olay' yazılırken 'doğal ölüm' ifadesi kullanıldı
ÜÇ OPERASYON GEÇİRDİ
Cezaevinde uzun yıllar kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ile mücadele eden, bir gözünü kaybeden Canpolat’ın avukatı, 13 Mayıs 2014 tarihinde, infazının ertelenmesi için savcılığa başvurdu. Kocaeli Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu’nca 7 ay sonra verilen raporda “Cezasının infazının ertelenmesi gerekmez. Cezanın infazı hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmez” denildi. Raporun çıkmasını beklediği süreçte Canpolat’ın baş ağrıları dayanılmaz bir hal aldı ancak hastanelerden ağrı kesicilerle koğuşa gönderildi. Bayılmaya başladı, giderek hareket edemez hale geldi. Diğer gözünde de görme kaybı başlayan Canpolat, 4 Aralık’ta, konuşamaz, hafızasını ve hareket kabiliyetini yitirmiş bir halde apar topar, Seka Devlet Hastanesi’ne, oradan da Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin tutuklu servisine sevk edildi. Burada beyninde tümör olduğu tespit edildi ve 3 operasyon geçirdi. Yoğun bakım ünitesine konuldu.
40 GÜN SAVAŞ VERDİ
Vücudu kemoterapiyi kaldırmadığı için uyutuldu. Canpolat’ın avukatı 10 Aralık’ta savcılığa infaz ertelemesi için yeni bir dilekçe sundu. Ancak avukatın talebine yanıt verilmedi. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosu, Adli Tıp’tan “hükümlünün hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği”nin bildirilmesini istedi. Adli Tıp raporunun sonuç bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Hükümlünün hastane şartlarında yatırılarak infazına devam edilmesinin uygun olduğu, kişiye uygulanan operasyon notunun aslının, ameliyat öncesi ve sonrası kitleyi gösterir filmlerinin, akciğer kanseri öyküsü bulunup bulunmadığı konusunda düzenlenecek raporun, kesin tanısı konularak, bundan sonraki süreçte uygulanması planlanan tedavi yöntemi konusunda düzenlenecek raporun teminen gönderilmesi sonrasında, sorulan hususlar açısından değerlendirilerek mütalaa düzenlenebileceği oybirliğiyle mütalaa olunur.” Canpolat ise 40 gün sonra yaşam savaşını kaybetti.
DOĞAL ÖLÜMMÜŞ
Ailesi, sağlığa erişim hakkı ihlalinden suç duyurusunda bulundu. Aylarca, Canpolat’ın kesin ölüm nedeninin bildirilmesi için Adli Tıp raporu beklendi. Ailesi soruşturmanın sürdüğünü düşünürken, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bir yıl önce takipsizlik kararı verdiği ortaya çıktı. Kararda herhangi bir suç tanımı yapılmadı. “Suç” yerine “olay” yazılarak, karşısına da “doğal ölüm” ifadesi kaydedildi. Canpolat’ın ‘bilinen’ beyin tümörü hastası olduğu, takip ve tedavi gördüğü sağlık kuruluşunda bilinç bulanıklığı gelişmesi ve genel durum bozukluğu nedeniyle 16 Aralık 2014’te, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiği, yoğun bakım ünitesinde tedavi görürken vefat ettiği belirtildi. 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda, kişinin ölümünün beyin tümörü ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiğinin oybirliğiyle mütalaa edildiği kaydedildi. Başkasına atfı mümkün kasıt ve kusur bulunmadığı savunulan kararda, kamu adına takibi gerektirir ‘suç unsuru elde edilemediği anlaşıldığından’ kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Savcılığın 7 Kasım 2016’da verdiği karar avukatlara gönderilmedi.
AVUKATI İTİRAZ ETTİ
Karara itiraz eden avukat Gülizar Tuncer, “Savcılık bu kararı yeterli araştırma yapmadan vermiştir. Canpolat cezaevinde ağır hastalık geçirmesine karşın, kendisinin ve arkadaşlarının taleplerine rağmen kasıtlı olarak hastaneye kaldırılmamış, tedavisi gereği gibi yapılmadığı için ölmüştür. Savcılık, Canpolat’ın tedavisinden sorumlu doktorların bilgisine başvurmadı. Bilirkişi incelemesi yaptırmadı. Yalnızca, infaz koruma ve sağlık memurlarının ifadesiyle yetindi. Koğuş arkadaşlarını, eşini ve çocuklarını bile dinlemedi. Cezaevi idaresi, doktorlar, savcılık herkes gelinen tablonun sorumlusu” dedi. Adliyeye her gittiklerinde soruşturmanın akıbetini sorduklarını dile getiren Tuncer, “Her sorduğumda ‘devam ediyor’ yanıtı aldık. En son dosyaları araştırırken tesadüfen öğrendik. Kararı yeni tebliğ ettiler. Bu da bir hasıraltı etme yöntemi...” diye konuştu.