Dostluk ve Kültür Derneği'nden 58 yaşındaki Nalan Malkoç, sistematik yalnızlaşmaya dikkat çekiyor. "Mahalle kültürümüz ve dayanışmamız elimizden alındı"
Esra Çiftçi/ Gazeteci
Kentsel dönüşüm uzun zamandır Türkiye'nin gündeminde. Pek çok mağdur kesim yaratan bu dönüşüm hamlesinin, en sessiz ve kimsenin fark etmediği mağdurları ise yaşlı kadınlar. Şimdiye kadar onlara kimse kentsel dönüşümün hayatlarını nasıl değiştirdiğini sormadı.
Independent Türkçe olarak, yaş almış kadınların ve bu konuda kafa yoran akademisyenlerin kapılarını çaldık, onlara özledikleri İstanbul'u ve yeni İstanbul'un kaybettirdikle
Dostluk ve Kültür Derneği'nden 58 yaşındaki Nalan Malkoç, sistematik yalnızlaşmaya dikkat çekiyor. "Mahalle kültürümüz ve dayanışmamız elimizden alındı" diyen Malkoç şöyle devam ediyor:
"İnsanların 40 yıldan fazla yaşadıkları evleri siteler gibi konforlu değildi ama yaşıtlarıyla sohbetleri, gençlerle çocuklarla etkileşimleri vardı. Yani sosyal çevrelerinden koparıldılar. Gerçekten tek başlarına kaldılar. Yaşamlarından azımsanmayacak bir parçaları koparıldı. Mutsuzlaştılar, komşularından en önemlisi geçmişlerinden koparıldılar."
"Evler yıkıldı, anıları yıkıldı, mahalleleri, sokakları, aşina yüzler hayallerde kaldı"
Kentsel dönüşümün yaşlıların sosyal hayatlarını kesintiye uğrattığına vurgu yapan Malkoç; "Bakkalına, kasabına, manavına alışmış olan bir kuşak ekmeği marketten almaya başladı. Ayaküstü sohbetler, komşularla kahve-çay içmeler, dertleşmeler bitti. Sokakta selamlaşmalar nerede kalmıştı, geçmişte kalmıştı. Sonra evleri yıkıldı, anıları yıkıldı, mahalleleri, sokakları, aşina yüzler hayallerde kaldı. Mahalle kültürleriyle birlikte dayanışma kültürleri de yok edildi. Ortak değerleri hep beraber aynı mahallede yaşamaktı. Koca koca sitelerde yalnız kaldılar" diye konuşuyor.
"Güvenlikli kapılar, elektronik ziller yeni nesil orta sınıf için statü göstergesi olarak sunuluyor"
Nalan Malkoç'un yeni modern sitelere de eleştirileri var:
"Modern siteler için yapılan tanıtımlarda "modern, güvenlikli, ayrıcalıklı" yaşam çevrelerinin bilboard ve TV reklam kuşaklarında genç çiftler, çocukları ve evcil hayvanları ile güvenlikli, kişisel otoparklı, açık-kapalı spor alanları olan, çevre düzeni özenle yapılmış yeşil bir dünyada görüntüleniyorlar. Güvenlikli kapılar, elektronik şifreli ziller, elektronik otopark kartları ve daha pek çok "akıllı" teknoloji var. Bu teknolojiyi kolayca kullanan yeni nesil orta sınıf için bir çeşit statü göstergesi olarak sunuluyor. Burada yaşlılar yok."
Bu reklamlardaki imaj ve söylemin, yeni orta sınıfı sanki ağaç kovuğundan çıkmış ve öncesi olmayan bir nesil olarak gösterdiğini belirten Malkoç; bu modern yaşam mekânlarının ebeveynlerin yaşamadığı bir aile formu kurguladığına dikkat çekiyor:
"Özellikle İstanbul'da yeni orta sınıf, çocuklarının bakımı veya gözetilmesi için halen kendi ebeveynlerinden tamamen ya da belli oranlarda destek almakta ve kendi ebeveynleri bakıma muhtaç ise bu bakımın sorumluluğunu tamamen ya da belli ölçülerde yüklenmektedir. Dolayısıyla metropoller yeni orta sınıflar için mimari-fiziki çevre olarak iyi çözümlenmiş konut projeleri, Türkiye'de halen süren nesil dayanışmasının mekânsal çözümlerini aynı biçimde üretememiştir."
"Sadece bizde değil, dünyanın bütün ülkelerinde, hatta Fransa, İsveç ve Amerika'da böyle bir toplum var"
Memnune Kayagil ise kentsel dönüşüm ve ranstal dönüşüm tabirlerine şüpheyle yaklaştığını söyleyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Tanımlamalar çok önemli, tanımlamaları yapamazsak yanlış olur. Dünyanın bütün ülkelerinde, hatta Fransa, İsveç, Amerika'da her yerde topluca böyle bir sorun var. Sanki sadece bizde varmış gibi lanse ediliyor. Özellikle 90'lardan sonra ivme kazandı. Çünkü var olan sistem inşaat sektörünü yeniden inşa ediyor. Dünyadaki tek mesleki özelliği olmayan müteahhitlik, yani hiçbir eğitim almadan müteahhit olabilirsiniz, paralar kazanabilirsiniz. Kentler kanserleşerek insanlık kanserleşiyor. İstanbul özelinde bunu söyleyebilirim."
Uzun yıllardır İstanbul'da yaşadığını, İstanbul'u çok sevdiğini ve kentli olmanın bir ayrıcalık olduğunu söyleyen Kayagil; "Bu kentlerin kanserleşmesi meselesinde devam ederek İstanbul üzerinden derimizi yüzüyorlar. Bağlar, bahçeler kalmadı ama küçücük bahçeleri yüzerek milyonlar kazanıyorlar. Sistem kendini böyle devam ettiriyor. Tabi bizim 3. Dünya ülkesi olmamız nedeniyle daha yakıcı hissediyoruz bu problemi" diyor.
"Gençler için şu an çok can yakıcı olmayabilir, onlar da zamanı geldiğinde bunu daha iyi anlayacaklar"
Ülkemizdeki yaşlılık ile gelişmiş ülkelerdeki yaşlılık süreçlerinin farklılığına dikkat çeken Kayagil; "Bizler çok daha erken yaşlanıyoruz. Avrupa ülkelerinde 85 yaş sonrası, bizde ise 50-55 olunca kenara çekilmemiz isteniyor" diyerek ‘yaşanmışlıkları olan insanlar' nitelediği yaşlıların kentsel dönüşümden etkilenmesine dair de şu yorumu yapıyor:
"Genç insanın acelesi var çok çevreye bakmazlar. Yaşanmışlıklar artınca daha çok çevrene bakıyorsun, yeşillikler, börtü böcek kıymetli. Bir anlamda yaşanmışlıklar artınca diğer yaş gruplarından daha çok etkileniyor insan. Acelemiz yok, o yüzden daha çok çevremizi inceliyoruz. Yaşlılar daha fazla bu olaydan etkileniyor. Yaşlı hem dünü, hem bugünü, hem de geleceği bütünselliği bir yerden kopuyor. Gençler için şu an çok yakıcı olmayabilir, onlar şimdilik koşuyorlar. Onlar da zamanı geldiğinde bunu daha iyi anlayacaklar."
Yaşlı kadınların kentsel dönüşüme dair duygusunu ise şu sözlerle tarif ediyor:
"Kadın zaten, toplumda en alt sosyal sınıfa ait, en çok sömürülen grup, sosyal statüsü önemli değil. Kadın çarşıya gider, pazara gider, hayatın içindedir kadın. Kahveye gidip oturmaz, okey oynamaz. Bu yaşanan kentsel dramdan etkilenmemesi mümkün mü? Kıpırdayan insan hisseder olanı biteni."
Yaşlanma Çalışmaları Derneği Senex'ten ayrıca mimar olan, Doç. Dr. Göksenin İnalhan ise, "tek beden herkese uyar" yaklaşımının risklerine dikkat çekerek, şöyle konuşuyor:
"Sorunların büyük bir kısmı engelli ve yaşlıların ihtiyaçlarını kapsamayan, adeta tasarımlarda göz ardı edilip, geride bırakılmalarıdır. Özellikle kentsel dönüşümlerin sessiz mağdurları yaşlı kadınlardır. Erişilebilirlik sadece yaşanılan konutların özelliklerini düzenlemek değil, mahallelerin, fiziki çevrelerinin düzenlenişi ile de ilişkili bir bütündür. Kentsel dönüşümlerde toplumdaki yaşlıların dikkate alınarak, evrensel tasarımlara uygun düzenlenmesi, kent hakkının eşit dağılmasını sağlar."
Kapsayıcı ve katılımcı bir tasarım anlayışına uygun kentlerin, başta ayrımcılığa maruz kalan kadın, yaşlı, hamile, çocuk, engelli gruplar tarafından da özel tasarım gerektirmeden kullanılabileceğini söyleyen İnalhan, bu şekilde yaşlıların sosyal yaşama katılımının kolaylaşacağını ve yaşam kalitelerinin de artacağını vurguluyor.
"Mimari engellerin fiziksel ve teknolojik olarak minimuma indirilmesi üzerinde çalışılmalı"
İnalhan, herkesin güvenli yaşam koşullarına uygun bir çevrede yaşamasının kaliteyi artıracağını söylüyor ve şu tespiti yapıyor. "Herkesin güvenli ve yaşam koşullarına uygun bir çevrede, aktif kent yaşamından kopmadan, sağlıklı bir şekilde yaşlanabilmesi için, disiplinlerarası çalışmalar ile yaşlanmanın bütün yönleriyle ortaya konularak, fiziki, manevi, ihtiyaçlar, eksiklikler ve çözümler belirlenmeli, mimari engellerin fiziksel ve teknolojik olarak minimuma indirilmesi üzerinde çalışılmalı ve farkındalık oluşturulup, yerel yönetimler ile işbirliği içerisinde uygulamaya geçilmelidir. Bu bilinç ile planlanan ve yaşayan kent, geleceğe daha sağlıkla ve güvenle bakmamızı sağlayacaktır."
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı'ndan Doç. Dr. Pelin Pınar Giritloğlu ise, 2000'li yılların ülkemizde kentsel dönüşümün hayatımıza hızla girdiği yıllar olduğunu hatırlatıyor. Ve bu yılların yaşam biçimlerimiz, sosyoekonomik ilişkilerimiz, sınıfsal coğrafyamız ve mülkiyet haklarımız üzerinde önemli etkiler yarattığı yıllar olarak bilindiği tespitinden sonra, kentsel dönüşüm ile neoliberal kentleşme arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Giritlioğlu şöyle konuşuyor:
"Kentsel dönüşümü, neoliberal kentleşme döneminde kentlerin sermaye ve iktidar işbirliği ile yeniden inşası olarak gözlemliyoruz. Oysaki kentsel dönüşümü, kentte yaşayan toplumsal sınıfların huzur, refah ve güvenliğini sağlamak, yaşam kalitelerini yükseltmek ve kentleri dirençli, kimlikli, sağlıklı yerleşmeler haline getirmek amacıyla yapılan bir dizi eylem ve planlama politikasını içeren bir kavram olarak görmek gerekliydi."
2004 yılında Küçükçekmece'de düzenlenen Uluslararası Kentsel Dönüşüm Sempozyumu'unda bir İngiliz uzmanın "1980'lerde Londra'da çok sayıda kentsel dönüşüm uygulamasını hayata geçirdik. Ama bunu yaparken, çok önemli bir şeyi ihmal ettik. İnsanı" dediğini anlatan Giritlioğlu; "Bu yerinde tespit, bugün yalnızca ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde hayata geçirilen kentsel dönüşüm uygulamalarında hala insanın ihmal edildiği gerçeğini değiştirmiyor" diye konuşuyor.
Bir kente ruh katan, insanın kendisi ve insan eliyle yaratılanlar olduğunu belirten Giritlioğlu, "Bu yüzdendir ki, bir kentin içinden ‘insan'ı çıkartmak, o kenti eksik kılar. Türkiye'de de bu böyle oldu. Bir yandan kentlerin dört bir yanında hızla ve aceleci bir yaklaşımla yeni konut alanları inşa edilirken, bir yandan da kentlerin hafızası tahribata uğramaya başladı" diyor.
Bu durumun en fazla yaşlı kesimleri zorladığını anlatan Doç. Dr. Giritloğlu; bu tespitini şu sözlerle açıklıyor:
"Yıllar boyunca alıştıkları düzen, eski mahalleleri, kent ve mahalle içinde güvenli hissetmelerini sağlayan nirengi noktaları, yıllardır tanıdıkları esnaf ve bu esnaf ile ilişkileri, eski komşuları bir bir yok olmaya başladı. Alzheimer ya da ileri derecede görme kaybı gibi hastalıkları olanlar daha önce alıştıkları düzen içinde yollarını doğaçlama olarak bulabilirken, dönüşüm sonrası sokaklarda kaybolmaya başladılar. Alzheimer hastaları yeni evlerini de "burası benim evim değil" diyerek reddettiler.
Özelikle de yalnız ve sağlık sorunları yaşamakta olan yaşlılar, bu hızla değişen sürece ayak uydurmakta zorluk çektiler. Bu süreci onlar için zorlaştıran bir mesele de, ayrıcalıklı alanlar yaratılarak, kamusal sağlık hizmetlerinin kent içinden giderek dışarılara taşınması oldu. İmkânı olmayanlar, sağlık hizmetlerine erişimden mahrum kaldılar.
Bunun yanı sıra, yaşlı nüfusun genç orta sınıfa ait çocukları kentlerin çeperlerinde üretilen yeni banliyö alanlarına hareket ederken, bakıma muhtaç olan ya da torunlarına bakmakta olan yaşlılar da mecburiyetler doğrultusunda alıştıkları hayatlarını geride bırakarak yer değiştirmek zorunda kaldılar. Yeni hayatlarına alışmakta zorluk çekenler, daha fazla evlere ve iç dünyalarına kapandılar."
En acısının evlerini dönüşüme teslim etmek zorunda kalan yaşlılar olduğunu söyleyen Giritlioğlu sözlerini şöyle noktalıyor:"Bu yaşlıların bir kısmı, kentsel dönüşüm uygulamalarının ülkemizde karşı karşıya olduğu temel sorunlar nedeniyle yıllarca heyecanla yeni evlerine kavuşmayı beklerken bu dünyayı terk ettiler. Bu yaşlıların cenazelerinin, artık helallik almak için geçebileceği bir mahalleleri, eski komşuları yoktu."
Kaynak: