KHK ile kapatılan Hayatın Sesi Televizyonu yöneticilerine 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi.
Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Hayatın Sesi Televizyonu’na “örgüt propagandası” iddiasıyla açılan davanın karar duruşması görüldü. İzleyicilerin ve avukatların salona alınmasıyla başlayan duruşma avukatların savunmasıyla devam etti. Verilen aranının ardından kararını açıklayan mahkeme, Hayatın Sesi Televizyonu yöneticileri Mustafa Kara, İsmail Gökhan Bayram ve Gökhan Çetin’e 3’er yıl 9’ar ay hapis cezası verilmesine hükmetti.
13 yıl hapis cezası talep edilmişti
Evrensel’den Cansu Pişkin’in haberine göre; Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanının karar duruşmasında avukatlar Devrim Avcı, Gülşah Kaya, Gamze Gökoğlu, Mustafa Söğütlü, Osman Zeki Erdoğan, Taner Avşar, Semih Mutlu hazır bulundu. Dava kapsamında yargılanan Hayatın Sesi Televizyonu’nun sahibi Mustafa Kara ve ortağı İsmail Gökhan Bayram ile Genel ve Sorumlu Müdürü Gökhan Çetin vareste tutuldukları için duruşmaya katılmadı.
Davanın üçüncü duruşmasında mütalaasını veren savcı Cem Üstündağ, televizyonun sahipleri Kara ve Bayram ile Genel ve Sorumlu Müdürü Çetin’in “zincirleme şekilde örgüt propagandası” suçunu işlediklerini sabit görerek ayrı ayrı 13 yıla kadar hapislerini talep etmişti.
‘Her eleştiri ‘propaganda’ olarak algılanıyor’
Duruşmada ilk olarak Avukat Devrim Avcı esasa ilişkin beyanda bulundu. Avcı, suçlamaya dayanak yapılan Türk Medeni Kanunu (TMK) madde 7’nin unsurlarının oluşmadığını söyledi. Avcı, yalnızca Hayatın Sesi Televizyonu’nun değil, ulusal ve uluslararası birçok kanalın ülkedeki en büyük katliam olan Ankara Gar katliamı ve peşi sıra yine Ankara’da ve İstanbul’da meydana gelen patlamaların haberini yaptığını hatırlattı. Avcı, AİHM Sürek kararını örnek göstererek habercinin bu tür haberleri verme yükümlülüğü olduğunu anımsattı. Avcı şöyle devam etti:
“Terör eylemi haberi verdiğiniz zaman üye olmuyorsunuz. 15 Temmuz’da başta ATV olmak üzede birçok kanalda köprü üstündeki tanklar ve Meclisin bombalanması canlı yayınlandı. Hâlâ da yayınlanıyor, hatta belgesel yapılıyor. Nasıl ‘ATV, FETÖ propagandası yapıyor’ diyemezseniz haber yapan müvekkilere de bunu diyemezsiniz. Haber verme ile propaganda arasında fark vardır ve propaganda suçunun unsurları oluşmamıştır. Perinçek’in AİHM kararına müdahil olan Türk hükümeti, ‘Düşmanca bile olsa ifadenin dile getirilme biçimi ifade özgürlüğü kapsamında güvence altındadır’ diye savunma vermişti. Her eleştiriyi Cumhurbaşkanına hakaret, bakana hakaret, propaganda diye yargılıyorsanız bu iki yüzlü bir tutumdur.”
Atılı suçun unsurlarının oluşmadığını vurgulayan Avcı, beraat talep etti.
‘Devlet, kendi kanununa uymalı’
Avukat Gülşah Kaya da usule ilişkin beyanlarda bulundu. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Kaya, şunları kaydetti:
“Koyduğunuz kurallara uymakla yükümlü olan heyetiniz ve savcı makamıdır. Mütalaa veren savcı, hukuk temsilcisi olarak kendi koyduğu kuralları çiğneyemez. Ortada bir suç varsa bile faili müvekkiller değildir. RTÜK ve TRT Yasası göre şirket ortaklarının cezai sorumluluğu yoktur. Kanunlar bu şekilde. Devlet kendi koyduğu kanuna uymadı. Usulen ceza verilemez beraat etmeleri gerekir.”
Anayasa Madde 2’ye göre Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olarak tanımlandığını da anımsatan Kaya, “Demokrasiyi yargı yoluyla sağlayacaksak Anayasa 90. maddeye göre usulüne uygun yapılmış uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Aslında üstündedir. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletiyse hukuk devletine uygun karar bekliyoruz” diye konuştu.
TGS: Gazetecilik suç olmak
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, şunları söyledi:“Darbe girişimi bahane edilerek ilan edilen OHAL’le tüm yetkileri elinde toplayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2 yıl boyunca ülkeyi kanun hükmünde kararnameler ile yönetti. Bu süreçte terör ile mücadele adı altında kendisine muhalif olan gazetecileri de hedef almıştı. OHAL döneminde 200’ün üzerinde gazeteci tutuklanıp cezaevine kondu, yüzlercesi gözaltına alındı, 176 medya kuruluşu kapatıldı. OHAL 18 Temmuz’da kaldırılmış olsa da basın özgürlüğü konusunda bir normalleşme süreci yaşanmadı. Bugün hâlâ 143 gazeteci cezaevlerinde tutuklu bulunuyor. Yüzlercesinin davaları hâlâ devam ediyor. İşçilerin, ezilenlerin sesi olarak kurulan Hayat Televizyonu da bu süreçte kapatıldı. Mallarına el konuldu ve çalışanları mağdur edildi. Hayat Televizyonu hakkında kapatılmadan önce açılan davanın karar duruşması görülecek. Suçlamalar ise insan aklıyla dalga geçer nitelikte. Hayat Televizyonu yöneticileri hem İŞİD hem TAK hem de PKK propagandası yapmakla suçlanıyor. Bu mesnetsiz suçlamalar nedeniyle iki yıldır sürekli Hayat Televizyonu yöneticilerini hakim karşısına çıkaran bir hukuk sistemi mevcut artık. Ülkenin normalleşebilmesi için öncelikle hukuk sisteminin bağımsız olması gerekmektedir. Bugünkü duruşmada umarım bunun sinyallerini görürüz. Gazetecilik suç olmaktan çıkartılır.”