ne yapalım biliyor musunuz; gelin haydi, şiire dökülmemiş ama aramızda sessizce gezen ringaları işitmeye çalışalım bugün, bir kulak bir göz kabartalım sokaklara
geçen akşam “çocuk hakları”konusunda sevgili nilay yılmaz ile buluşmuştuk kadıköy atölye’de. çocuk hakları konusunda farkındalıkları konuşurken yol şiirden de geçince benim için ayrı bir kıymet noktası daha oluştu işin… nilay bizlerden, önce 5-7-5 şeklinde haikular yazmamızı istedi, konu, çocuk hakları,çocuk istismarı, zorlanma alanları vb gibi.. hayli ama hayli güzel ve inanamayacaksınız hayli çok haiku çıktı o odadan… haikuların özelliği dediğim hece ölçüsü dışında ilk iki dizede açtığı düşünceyi üçüncü dizede gümm diye başka yere taşıması olmalı.
“gemliğe doğru
denizi göreceksin
sakın şaşırma”
dizelerdeki heceleri sayın bir bakın, üçüncü dizenin bir anda insanı düşürdüğü şaşkınlık duygusuna da.
çocuk hakları konusunda bu kadar güzel ve çok haiku çıkınca o odadan, birisi espri yaptı hatta: “bugün buraya gelenler haikucular derneğinden miydi hep” diye.. buradan çıkan bir başka nokta da, şiirin bu kadar özel kişilerin tekelinde olması gerekmediği ve sanatın elbette. “haddim mi benim güzel yazmak” sözleri ile beslediğimiz iktidarlar da girsin muhabbete ki nedir bu kendisini küçük ve yetersiz görme kompleksi deyip asıl konumuza ani geri dönüş yapayım. çünkü o iki ucuyla da sıkıntılı uzun bir başka bahis, ama sandığımız kadar da ilgisiz değil. neticede çocuklar da en istismara uğramayan sandıklarımızda bile büyüklerin iktidarından dolayı haklarının korunma alanına ihtiyaç duyuyorlar. ve çocukların ihtiyacının ne olduğuna hep onları seven ebeveynleri karar veriyor, en doğrusunu biliyor oluyor dediğimiz örneklerde dahi… ve bu ihtiyaçlar çocuğun ihtiyacı ile genelde uyuşmuyor. savaşlarda, mülteci çocuklarda, göçmenlerde, işçi çocuklarda, aile içi şiddete ve tacize maruz kalan çocuklardaki hâli varın düşünün siz.
nilay hanım’ın konuştuğu çocuklar kendilerini görünmez hissettiklerinden söz etmişler sıklıkla. pek çok yerde şeffaf gibi hissettiklerinden… kırıldıklarından… incindiklerinden ve bunların da aslında başa dönersek pek çok kere görünmediğinden… bu anlamda nilay yılmaz’ın bir yaratıcı drama çalışması için eskişehir’de bir araya geldiği 8-11 yaşlarında 15 çocukla olan çok özel bir çalışması var. ondan söz etti konuşmasında.. “bir obje seçin kendinize ve ondan bir çocuk yapalım” diye ortaya koyduğunda çocuklar, malzeme olarak camdan yapılmasına karar vermişler drama için yapacakları çocuğun. peki bu çocuk kız mı olacak, erkek mi… buna karar verirken de kendi aralarında tartışıp kız olmasının daha uygun olacağını söylemişler hep birlikte. ve ismine de “camkız” demişler. camkız’ın serüveni hayli uzun bir macera ve ilgiyle izlenmeye değer. süreç nilay yılmaz’ın “kırılmayan hayaller” isimli kitabından ayrıntısıyla öğrenilebilir. ve yenilerinin farklı mekânlarda, farklı çocuklarla nasıl organize edilebileceğine dair bilgi sahibi olunabilir yine bu kitaptan. ben burada şiir diye girmiştim ya söze, yine haikulara döneyim…
*
nilay yılmaz haiku mantığını anlattıktan sonra hayli çok haiku geldi demiştim ya odadan az önce. benim haikum şöyleydi:
“çocuk elleri
bağlanmışsa arkadan
güneş ne yapsın”
*
devam ettik, ah ses kaydı almalıydım ama olmazdı. neler neler çıktı bir görmeliydiniz… sonra, yine japon şiir sanatından tankalara geçtik;
onlar da 5-7-5-7 şeklinde kuruluyormuş, bir çalışma daha yaptık sonrasında da, haikunun ilk iki 5-7 lik dizesine 7 -7 yanıt gelecek şekilde bu kez. bu çalışmayı hemen yanımızdaki kişi ile ortak yaptık; iki dakika gibi bir sürede hem de… iki dakika sonrasında yan yana oturmakta olduğum için tanıştığım akif akyıldız ile birlikte yazdığımız tanka şöyle oldu; ki isimlerimizi bile şiirimizi yazdıktan sonra öğrendik düşünün:
“karnında piçi
savaşların mağduru
gelecek gelecektir
sessizce ağlayarak”
bu kez girişteki iki dizeyi o yazıyor, ben devam ediyorum:
“büyüyeceğim
elveda ömrüm sana
elveda göbeklenmiş
kordonumun zinciri”
gördüğünüz gibi temalarımız, çocuk haklarının ihlâl edildiği yerlere dair hep…
*
bir form daha var japon şiir sanatında, ki bu kez hecelerin sırasıyla 1-2-3-4-1 şeklinde gitmesi gerekiyor. bir de ismi olması gerekiyor bu formun ve o öyle olacak ki isim, şiire bir başka zemin yaratacak. elde benim yazdıklarımdan başka örnek olmaması çok kötü tabii:
“sürgün
hey
sen mi
yeniden
doğacaksın
kız”
bir de ringalar var; zincir şiirler… bizdeki “ringa ringa şişeler” sözü oradan geliyor demek… pek çok çocuğun acısının peş peşe eklendiği ringalarla dolu bizim sokaklar diye düşündüm bunu duyunca…boş şişeler gibi kimselerin farkına varmadığı çocuk acıları.
ne yapalım biliyor musunuz; gelin haydi, şiire dökülmemiş ama aramızda sessizce gezen ringaları işitmeye çalışalım bugün, bir kulak bir göz kabartalım sokaklara… neler söylerler bize neler gösterirler bir hissedelim birlikte. her şey hissetmeye niyet etmekle başlar.
Yazı görsel çizimi: Aynur Uluç
Not: KitapEki.com yazarı Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.
http://kitapeki.com/konumuz-cocuk-haklari/