Önce gazetenin yerini tv, kitap okumanın yerini dizi filmler, telefonun yerini whatsapp ve sms, realitenin yerini sanal, eleştirinin yerini mahalle dedikodusu, özgüvenin yerini elalem ne der aldı.
Hep sizin adınıza başkaları yaptığı için, düşünmenin çok zor geldiği memlekete ilk tv yayınının başlamasını hatırlıyorum. İlk önce İTÜ deneme yayınlarına başlamıştı, gerçi bizim memlekette tv yayını olmasa da güneyde olmanın avantajıyla Şam, Beyrut ve Kıbrıs'tan yapılan yayınları izliyorduk.
Sonra belli günlerin belli saatlerinde yapılan yayınlar başladı, Adana'ya haftanın 3 günü paket yayın geliyordu. Derken hergün yayın yapan siyah beyaz tek kanal dönemi başladı. Dallas vb dizileri kaçırmıyor, her akşam kapanışta söylenen İstiklal Marşı bitene kadar tvlerimizi kapatmıyorduk. Sık sık yaşanan teknik arizalarda ekrana gelen altınada 14. yy Necefli Maşrapa yazan görüntü hayatımızın önemli bir parçası olmuştu.
Artık sevmediklerimizi Ceyar diye tanımlamaya başlamıştık, hatta faşistler olayı abartmış duvarlara Falconetti Ecevit diye yazıya çıkıyorlardı.(Bilmeyen kuşak için minik bir açıklama, Ceyar ve Falconetti o dönem dizilerinin kötü adamlarıydı.)
Ancak televizyonun en büyük ideolojik aygıtlardan biri haline dönüşmeye başlaması Turgut Özal döneminde başladı. Haftalık halka sesleniş konuşmalarında elindeki kalemi halkın gözüne soka soka en etkili silahı tüm gücüyle kullandı.
Ve giderek çok ve renkli kanallara geçilmesiyle beraber, televizyon ideolojik aygıtların en önemlilerinden biri haline geldi.
O zamana kadar Okul, Aile ve Din şeklinde tanımlanan devletin ideolojik aygıtlarının en önemlisi medya olarak baş köşede yerini alıyordu. Artık medyayı kontrol edenler toplumu tamamen kontrol edip düşünsel yapısını şekillendirecek, neye inanmalarını istiyorlarsa ona inandırılacaklardı. Toplumun kültürel alt üst oluşu son sürat şekilleniyordu. Anadolunun tüm değerleri alt üst oluyor, bencillik ve çıkarcılık her değerin üstünde yer alıyor maddi kazanımlar için aile mevhumu bile değersizleştiriliyor en yakınının sırtına basıp madik atma sıradanlaştırılıyordu. Kültürel çürüme inanılmaz bir hızla tüm toplumu sarıyordu. Sistemin toplumu dinsel değerler bombardımanı altında biat etmiş, düşünemeyen, her denileni kabul eden bir toplumsal yapı haline dönüştürmesi hızla gerçekleşiyordu.
Önce gazetenin yerini tv, kitap okumanın yerini dizi filmler, telefonun yerini whatsapp ve sms, realitenin yerini sanal, eleştirinin yerini mahalle dedikodusu, özgüvenin yerini elalem ne der aldı. Sonra lanetliler çağının tanrısı popülizme teslim olduk.