Memet Sönmez
Tohumların fidana, fidanların ağaçlara, ağaçların keresteye, kerestelerin; mobilyalara, evlere, çatılara yerdöşemelerine, merdiven ve kerevet ahşaplarına dönüştüğü; zamanın kemirici eleştirisine uğradığı, kırılıp döküldüğü, çöplere atıldığı, yakıldığı ve böylece varlıklarını havada karbonmonoksit olarak sürdürdüğü süreçleriydi.
Peki biz insanlar olarak ne yapabiliriz? Sürdürebilirlik adına tükenmiş, bitmiş, yakılmak üzereyken onları kurtarmak; hayatlarımızda işlevsel, görsel, estetik değerler taşıyan tasarımlara dönüştürmek olmalıdır. Bunu ne kadar çok kişi ile çok yaparsak çevre daha yeşil, daha temiz ve sürdürülebilir dünyaya sahip oluruz. Nasıl mı? Kütüphaneye ihtiyacı olan Ahmet, sandalyeye ihtiyacı olan Rojda, masa isteyen Mehmet... mobilyacıya koşacak. Mobilyacı, marangoz atölyelerine; atölyeci kerestecilere, kerestecilere de ormana ağaç kesenlere koşacak. Kesilen ağaçların oksijeni kesilecek. Yeşil renk kaybolacak. Toprak erezyona yenik düşecek. Ağaçlar bu yolculukta yakılacak, kirlilik olarak bizlere geri dönecek.
Ayrıca onlara atölyemin kapısının 90 yıllık bir camiye aitken, sökülüp yakılmak üzere, karlı bir kış günü, sıkı bir pazarlıkla beş torba yakılacak odun ile nasıl mübadele ederek kurtardığımı anlattım. Ayakları kırık sandalyenin dilsizuşağa, çeyiz sandığının ofis masasına nasıl dönüştüğünü anlattım. Boş beşiğin, cumbalı evin hikayelerini, Ömer Hayyam'ın rubailerini, Bekri Mustafa ' nın 4. Murat ile kayık sohbetlerini , ahşapların dilini, kokusunu, hiç ölmediğini diyalektik bakışla anlattım. Her halde anlamışlardır...