ÇETİN AŞULA

İstanbul'da, boğaz köprüsünü üstlerini çıkararak geçinceye kadar kamuoyunun dikkatinden kaçırılan bu direniş, bu eylem sonucunda kitlelere mal oldu. Üzülerek söylemeliyimki; ülkemizdeki ekoloji bilinci çok çok gerilerde. Bu konu ile alakadar gerek resmi gereksede sivil bir çok platform şimdiye kadar asli görevlerini yerine getirmemişlerdir.
Üniversitelerin görüş alınan akademiyası ve iktidarın ilgili bakanlığının bağlı birimleri arasında koordine olunan bir yapıya teslim edilen iradelerimiz, bizim bilgimiz ve denetimimiz dışında Bergama'daki, Cerattepe'deki, Hasankeyf'teki, Uzungöl'deki,Salda gölündeki,Şirince'deki,Sinop'taki,Munzur dağlarındaki ve Kaz dağlarındaki feci manzaraları ve affedilmeyecek doğa katliamlarını gündeme getirmiştir.
ÇED raporu diye bilinen ve bu katliamlara onay veren kanuni düzenlemelerin ilk halkasında yer alan bürokrat ve sözüm ona bilim insanlarının vicdanları bu durumu nasıl kaldırıyor? Bu mekanizmaların içinde görev alanların çocuklarına ve torunlarına bırakacakları temiz bir dünya özlemi neden kuruyup yok olmuştur?
Altın madenciliğinin ülkeye getirileri ile ülke doğasında yaratacağı yıkım arasındaki uçurumun farkına varmayacak kadar basiretsiz olduklarını düşünemeyiz. Siyanür'le altın arama; ekolojik tepkilerin az olduğu, olan tepkilerinde daha ziyade gelir seviyesi yüksek sınıflara mensup insanlar,yazarlar, sanatçılar,akademisyenler ve duyarlı öğrenci kesimleriyle sınırlı kaldığı coğrafyalarda vuku buluyor. Burada önemle vurgulamak istediğim konu; dikey yerleşim bölgeleri ile yatay yerleşim bölgeleri mensuplarının belkide eli mecbur olarak ilk defa bir büyük sorunun bertaraf edilmesi konusunda bir araya gelme, birlikte hareket etme zorunluluğudur. Koca koca üniversiteleri bitiren,onlarca platformda sunum yapan, tezleriyle yurt dışında kendilerinden söz ettiren akademiya'nında, süslü püslü otellerde yaptıkları tatilleri medya gücüyle toplumun beyinlerine çivi gibi çakanlarında,yazdıkları romanlara ve şiirlere ilham kaynağı arayan edebi dünyanında bu sorunun çözümü konusunda hiç bir statü farkları yoktur, çünkü bu sorun siyasal,ekonomik,içtimai olarak bütünlük arzeden bir büyük sorundur.
Siyasi partilerin parti programlarının tozlu sayfalarının arasından çıkıp halka mal edildiği gün,toplumun tümünün iradesinin temsili amacıyla, OLUR raporlarının başta iktidar partisinin çevre bakanlığının ve büyük-küçük belediyelerin riyaset makamlarının netameli kapalı kapılar arkasındaki lobi faaliyetlerinin elinden kurtarılarak ve halkın gücüyle birleşip bu raporların OLMAZA döndüğü gün ışık görülecektir.
Amerikadaki büyük kanyon, Latin Amerikadaki Amazon cangılı,Gronland'ın buzulları,Afrika savanaları,Baykal gölü gibi bir çok eko-bölgeler vahşi kapitalizmin saldırısı altındadır. Bu yanıyla doğayı kurtarma ve özgürleştirme gibi gezegen tarihinin bu en onurlu ve en şanlı eylemi bütün insanlığın ortak eylemidir.
Bağırıp, çağıran, yoruluncada evlerine giden insanların anlık tepkileri veya sızlanmalarıyla matuf kalan bir mücadele biçimi başarıya ulaşamaz.
Meriç havzasından-Hasankeyf'e, Hevsel bahçelerinden-Salda gölüne, Munzur dağlarından-Kaz dağlarına, Cerattepe'den-Mersin Akkuyu'ya,Sinop yarımadasından-Şirince'ye kadar bütün yiğit halkımızın bu vahşete, bu katliamlara DUR demesinin günüdür.Dört bir yanda,doğa bilincinin geliştirilmesine dönük faaliyetlerin geliştirilmesi bu gezegene ve gelecek kuşaklara olan büyük bir borcumuzdur. Konu ile ilgili resmi kurumlar ve bu kurumlarla hiyerarşik bağlar içinde bulunan sözüm ona STK' lardan şahsım adına bir beklentim ve umudum yoktur. Düşüncelerini ve taşıdığı onuru, maddi çıkarlara tahvil etmeyecek birikimli ve inançlı insanların yükü sırtlanması gerekiyor.
Munzur o mağrur başını kaldırıp İDA'ya omuz versin....