Mustafa Kumanova
"1970'li yıllarda yaşanan krizler, kapitalist ekonominin kuram ve uygulamada yeni çıkış yolları aramasını hızlandırdı. Kapitalist dünya ekonomisinde bir daralma yaşandı. Kapitalizmin doğası gereği sermayenin yaşadığı yoğunlaşma ve pazardaki daralmayla birlikte gelişmektedir." (Kriz VE ÖZELLESTIRME POLITIKALARI/ÖZGÜRLÜK BROSÜR DIZISI)
Şu salgın günlerinde yaşanılan merkez bankaları aracılığıyla ekonomik kriz bahane edilerek kapitalizmi "kurtarma" adına sahnelenen parasal genişleme oyunu Karl Marx'ın kapitalizmde servet gittikçe daha az ellerde toplanır öngörüsünün çarpıcı bir örneğidir. Karşılıksız basılan paranın nereye ve kimlere gittiği ise çok belirgindir.
Oxfam'ın 2020 yılına ilişkin yayınladığı "Eşitsizlik Virüsü" adlı yeni raporu, pandemi başladığından bu yana dünyanın en zengin 10 kişisinin servetinin yarım trilyon dolar arttığını ortaya koyuyor. Bu parayla dünyada herkes aşı olabilir ve salgın yüzünden içine düşülen yoksulluk ortadan kaldırılabilir(
www.oxfam.org). Düşünebiliyor musunuz bir minibüsü dolduracak sayıda zengin 7,78 milyar insanın kaderine yön verebilecek güçteler. Ve bu ortamda merkez bankaları devasa karlar açıklıyorlar. Amerikan Merkez bankasının 2020 net karı 80 milyar doların üzerinde. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası en çok kurumlar vergisi ödeyenler arasında birinci sırada. Merkez bankaları ne yapıyorlar da bu kadar kar elde ediyorlar? Sadece para basıyorlar. Ve ezilen halkların ne merkez bankaları ne özel bankalar ne de balon gibi şişirilen tek amaçları bir avuç zengine daha çok kazandırmak olan borsalar üzerinde demokratik denetim hakları var.
Dünyadaki 2153 milyarder dünya nüfusunun yüzde 60'ını oluşturanların servetinden daha fazlasına sahipler. Zengin ve fakir arasındaki makas tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar açılmış durumda. Dünyanın en fakir ülkeleri 2020 yılında 12,4 milyar dolar borç ödediler ve bunun büyük kısmı Dünya Bankası gibi çok uluslu kuruluşlaraydı(
www.ofxam.org).
Dünya Bankası, IMF, WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi kuruluşlar, toplumsal sonuçlarına bakılmaksızın, bağımlı ülkeleri uluslararası sermayenin çıkarlarına sonuna kadar açarlar. İzlenen politikalar büyük bir yıkımın, yoksullaşmanın ve işsizliğin ön koşullarını hazırlar.
Diğer yandan zaman liberalleri değil Karl Marx'ı haklı çıkarıyor. Orta sınıf gün geçtikçe proleterleşiyor. Diğer bir deyişle yoksullaşıyor. Bu, Marx'ın sınıf kutuplaşması öngörüsünün tasdikidir-sermaye bir sınıfın elinde toplandıkça işçiler hiç olmadığı kadar çok sömürülür ve iki sınıf arasında köprü inşa edilemez bir uçurum açılır. Kar avındaki kapitalistler orta sınıfı bütün ayrıcalıklarından soyarlar ve onları işçi sınıfıyla aynı seviyeye düşürürler. Günümüzde gerçekleşen tam da budur. Ve gerçek tüm çıplaklığıyla ortadayken bu gerçek milliyetçilik ile perdeleniyor. Kolektif öfke merkez bankalarına, özel bankalara, borsalara ve devasa finans kuruluşlarına ve yatırım fonlarına yönelmesi gerekirken göçmenlere, siyahlara, kadınlara ve diğer kimliklere kısacası politikleştirilerek yaratılan ayrımcılığın kuşatmasında kendinden olmayanlara yöneltiliyor. Siyasi birimin manipülasyonuyla ulusal bilinç göklere çıkartılırken yoksulların öfkesinin zenginleri hedef alması engelleniyor. Ve istikamet ne yazık ki faşizme doğru yol alıyor.
Ve biz ezilenler bir uçurumun kenarındayız ve mantık yürütemiyoruz. Sonradan imal edilen ve ezelden beridir alın yazısı immişçesine beynimize kazılan kimlik tanımlamalarının açlığımızdan daha değerli olmadığını göremiyoruz. Ve biz kimliklerle şişirilen egolarımızı doyururken birileri her geçen gün daha da karınlarını parayla doldurarak göbeklerini şişiriyor. Oysa bir avuç azınlık göbekli paralara dönüşürken çoğunluk zafiyet geçiriyor.
Tüm dünyayı distopik bir karanlığa çevirebilecek tehlikeye sahip bir virüs salgının yaşandığı şu anda bile çok fazla sayıda insan için -kısacası ezilenler için, geçmişin tüm devrimci bilgi birikimi ve deneyimi kar, para ve kazanma hırsına kıyasla hiçbir şey ifade etmiyor. "Dolar fıçıları" ile kitleler sarhoş edilmiş vaziyette. Hayatta kalamama ve geleceği kazanamama korkusu ezilmişlik hezeyanımızın üstünü örtmekte kullanılıyor. Oysa ezilenler sömürülenlerdir. Birileri ezdiği için ezilendir. Birileri zengin olduğu için fakirdir. Birileri mutlu olduğu için mutsuzdur. Çünkü bir avuç sayıda birilerinin zenginliği demek onun fakirliği demektir. Birilerinin mutluluğu demek onun hoşnutsuzluğu demektir.
Bu dünyaya zengin olmaya gelmedik. Bu dünyaya yaşamaya geldik. Ama maalesef çok sayıda kendilerini en çok ezen siyasi partilere oylarını ve canlarını veren ve zenginlerin servetine tapınan yoksul var. Ve gidecek başka bir dünya yok.