İşlerine dönmek için Bakırköy'de oturma eylemleri yaptığı için haklarına çok sayıda adava açılan öğretmenler Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat avukatları ile birlikte basın toplantısı düzenledi.
NECDET ÖZSAYGIN
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işlerine son verilen KESK Eğitim Sen üyesi öğretmenler Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat işlerini geri alabilmek için,23 Temmuz 2018 tarihinde Bakırköy Özgürlük meydanında başlattıkları basın açıklaması ve oturma eylemi sırasında yapılan haksız, hukuksuz gözaltılar ve neticesinde Bakırköy adliyesinde açılan davalara ilişkin mahkeme kararlarında yapılan hukuksuzlukları ilgili mercilere ‘’Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı’na’’iletilmek üzere hazırladıkları dilekçe metnini bugün Avukatları ile İHD İstanbul şubesinde yaptıkları bir basın açıklaması ile kamuoyuyla paylaştılar.
Haklarında yurtdışı çıkış yasağı, imza atma şartı, Bakırköy Cumhuriyet Meydanına 200 metreden fazla yaklaşmama yasağı ve yine meydana 100 metreden fazla yaklaşmama yasağı ve en nihayetinde ve sık aralıklarla uygulanan tutuklama tedbiri bulunan öğretmenler Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat adına ‘ avukatları tarafından ’Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı’na’’iletilmek üzere hazırlanan dilekçede şöyle denildi:
ŞİKAYET NEDENLERİ :
1-)Müvekkillerimiz Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat 7 Şubat 2017 tarihli 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilmişlerdir.Öğretmen olan müvekkillerimiz, hak arama yolları tamamen kapalı olduğundan, OHAL komisyonu adı altında kurulan komisyonun bir mahkeme ya da adli yargı birimi olmadığından ve anayasal güvenceleri tamamen ortadan kaldırılmış olduğundan bahisle yine anayasal bir güvence olarak korunması gereken demokratik haklarını yani, düşünce ve ifade hürriyetlerini,toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını kullanmak istemiş, 20 Şubat 2017’den bu yana işlerine geri dönmek talebiyle Bakırköy meydanındatrafiğe kapalı yerde oturma eylemine başlamışlardır.
Bunun üzerine 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasını ihlal ettikleri gerekçesiyle defaatleyargılanan iki kamu emekçisi müvekkilimiz geçtiğimiz ay dördüncü kez tutuklandı. …..hakimliği tarafından dördüncü kez haksız yere ve keyfi bir şekilde tutuklanıp her seferinde farklı sürelerde kapalı tutulduktan sonra her seferinde haklarında yeni davalar açılarak serbest bırakılmaları, usul ve yasaya aykırı olmakla birlikte
İlgilihakimliğinbu meseleyi kişiselleştirerek keyfiyete çevirmesi, tutuklayıp bırakarak ceza verme, burun sürtme kastıyla hareket etmesi tarafımızca yapılacak işbu şikayeti zorunlu kılmıştır.
2-)Müvekkillerimiz Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat işlerini geri alma mücadelesine başladıkları tarihten bu yana 4 kez tutuklanmışlardır.
Müvekkillerimiz hakkında, aynı nedenle uygulanan tedbirler şunlardır; yurtdışı çıkış yasağı, imza atma şartı, Bakırköy Cumhuriyet Meydanına 200 metreden fazla yaklaşmama yasağı ve yine meydana 100 metreden fazla yaklaşmama yasağı… En nihayetinde ve sık aralıklarla uygulanan tutuklama tedbiri(!)…
Demokratik hiçbir hukuk devletinde bunları kabul etmek mümkün değildir. İfade hürriyetinin, toplanma hürriyetinin böylesine yasaklarla, cezalarla engellenmeye çalışıldığı yerde demokratik bir toplumdan bahsetmek de mümkün değildir.
Müvekkillerimizin yaptıkları eylemlerin tutuklanmalarınıgerektirir mahiyette suç oluşturmayan, demokratik bir toplumda anayasal hak olarak tanımlanacak nitelikte olduğu da ortadadır ve ilgili kolluk, savcılık ve hakimlikçe bilinmemesi olanaksızdır.
Biz yine de belirli kaideleri hatırlatmakta fayda görüyoruz. Şöyle ki;Toplantı ve Gösteri Esnasında Dağılmamakta Israr ve Direnme Suçu (md.32):Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. denmektedir.
2911 sayılı Kanunun 32/1 maddesinde ifadesini bulan “Direnme” suçunun oluşabilmesi için öncelikle aşağıdaki şartlar gerçekleşmelidir. Bunlar;
a) Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılınması,
b) Kolluk emrinin ihtarı,
c) İhtara rağmen dağılmayan gruba kolluğun zor kullanması,
d) Katılımcının (sanığın) ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmesi,
gibi şartların bulunması gerekir.
Müvekkillerimiz kanuna aykırı bir toplantı-gösteri yürüyüşü değil, silahsız, saldırısız, barışçıl ve kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde protesto haklarını kullanmakta, seslerini kamuoyu aracılığıyla ilgililere duyurmayı amaçlamaktadırlar. Bu sırada yapılan dağılın anonsları yasaya ve usule aykırı olarak yapılmamaktadır. Örneğin müvekkiller zaten iki kişidir ve yolu trafiğe kapatmamaktadırlar. Bu nedenleortada dağılmalarını gerektirir bir durum olmadığı gibi yasadışı bir eylem için biraraya gelmiş değillerdir.
Yapılan usule ve yasaya aykırı, dağılın anonsu duyulabilse ve sonrasında müvekkillerin dağılmaları gerekseydi dahi, bunun için makul ve yeterli bir süre verilmeksizin,açılması gereken koridor açılmaksızın derhal zor kullanma yetkisi fazlasıyla aşılarak müvekkillerimiz işkence ile gözaltına alınmaları kabul edilebilir bir durum değildir.
Müvekkillerimizin çok basit ve sade bir taleple, yalnızca işe iade talebiyle yaptıkları basın açıklamasıdüşünce ve ifade hürriyeti kapsamı dışında sayılamayacaktır.Hatırlanmalıdır ki; ifade özgürlüğü, birçok uluslararası sözleşmeye konu olmuş, anayasadada ayrıntılı düzenlemelere tâbi tutulmuştur.
Bu bağlamda, anayasanın ‘Düşünce ve kanaat hürriyeti’ başlıklı 25.,‘Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’ başlıklı 26. ve ‘Basın hürriyeti’ başlıklı 28. maddelerinde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde ve İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin ‘İfade özgürlüğü’ başlıklı 10. maddesinde, konuya ilişkin koruyucu hükümlere yer verilmiştir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 20. maddesine göre; ‘Her şahıs barışçıl amaçlarla toplanma ve …hakkına sahiptir’
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin toplantı özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesinin birinci fıkrası:‘Herkes barışçı amaçlarla toplantılar yapmak, …haklarına sahiptir’ demektedir. Bu hükümde ‘gösteri’ ya da ‘gösteri yürüyüşlerinden söz edilmemiş ise de, toplanma özgürlüğünü, gösteri yürüyüşlerini de kapsayacak şekilde algılamak gerekir.
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. Maddesinde;herkesin barışçıl ve silahsız toplanma hakkı olduğu ifade edilmektedir.
1982 Anayasasının 34. maddesinin birinci fıkrasında;toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yer almaktadır. ‘Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.’
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu toplantıyı, ‘bireylerin bir fikir ya da amacı açıklamak için kapalı veya halka açık yerlerde bir araya gelmeleri’ olarak ifade etmektedir.
Düşünce açıklamasında bulunmak veya belli ortak çıkarları savunmak amacıyla bir araya gelerek belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturma ya da siyasal karar organlarını etkileme amacı ile toplantılar yapılması ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir.
Gösteri yürüyüşü, belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşleri ifade etmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması, barışçıl amaçlarla yapıldığı, silahsız ve saldırısız olduğu, kendi içerisinde başka bir suçu oluşturmadığı, hukuken korunabilecek sınırda kaldığı sürece düşünce ve kanaat açıklama yöntemidir ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.
Kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı mutlak surette ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması, toplantı ve gösteri yürüyüşü söz konusu olduğunda da gözetilmelidir. Yönetimin veya çoğunluğun karşısında; şok edici, kışkırtıcı veya rahatsız edici olması durumunda dahi ifade özgürlüğünün korunarak güvence altına alınması çoğulculuğun, açık fikirliliğin, hoşgörünün, demokratik bir toplumun ve hukuk devletinin gerekliliğidir.
Yukarıda detaylıca açıklandığı üzere; kolluğun herhangi bir ihtarda bulunmayışı veya bulunmuş olsa bile dağılmaya müsaade etmeden işkenceyle gözaltı işlemi uygulaması esasolarak kolluk görevlilerinin cezai sorumluluğunu gerektirmesine rağmen gerek savcılığın adli kontrol ve-veya tutuklamaya sevk talebi ve sulh cezahakiminin defalarca istisnai bir tedbir olan tutuklama kararı vermesi aleni keyfiliktir.
Müvekkillerimizin 2911 Sayılı Kanuna muhalefet suçunu oluşturmayan eylemleri ile ilgili olarak tutuklama şartları oluşmamışken sulh cezahakimi tarafından şartların yokluğuna rağmenkeyfiyet sürdürülmeye devam etmektedir.
Müvekkillerimizin yasal ve demokratik haklarını kullanmak istemeleri sonucunda haklarında farklı mahkemelerde davalar açıldığı, yapılan yargılamalar neticesinde hemen hepsinde beraat kararlarıverildiği bilinmektedir. (Kararların özetleri ekte sunacağımız suç duyurusu dilekçemizde mevcuttur.)Hal böyleyken aynı eylemden dolayı ve dolaylı yoldan müvekkillerin bu eylemlerini engellemek amacıyla haklarında birkaç kez imza, yurtdışına çıkmama, alana yaklaşmama ve dört (4) defa tutuklama kararı verilmesi keyfiliği açıkça ortaya koymaktadır. Anlaşılan odur ki işbu olumsuz kararları veren hakimlikler, müvekkillerimizin demokratik hak arama yollarına başvurmalarından kişisel olarak rahatsızlık duymakta, husumet beslemekte ve beraat kararlarını görmezden gelerek ve-veya gerekli araştırmayı yapmayarak müvekkillerimi sürekli mağdur etmek peşindedir. Bu açıkça görevi kötüye kullanmaktır, görevini gereği gibi yapmak yerine kötü niyetli bir tutum içerisinde olmaktır. Hukuka ve hakkaniyete uygun olarak verilen kararları tanımayan, görmezden gelen ilgili hakimlikler ve tutuklamaya sevk eden savcılıklar alenen suç işlemektedir.
Çalışma ve yaşama hakkı, seyahat özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri düzenleme özgürlüğü, hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakları gibi en temel insan hakları kısıtlanan müvekkillerimize karşı husumet besleyerek, yetkilerini kötüye kullanarak onlara maddi ve manevi yönden zarar verici tutum ve davranışlarda bulunan hakim ve savcılara “artık dur ve yalnızca hukuka uy! Evrensel hukuk kurallarını hatırla ve uygula…” denilmesi için işbu şikayeti yapma zorunluluğu hasıl olmuştur.
Bir kez daha hatırlamak gerekir ki, hakimlik-savcılık gibi bir mesleği ifa edenlerin tarafsız, mevcut deliller doğrultusunda hareket edenolmaları, peşin hükümlerden uzak olmaları gerekirken, KHK ile haksız yere işlerinden ihraç edilen öğretmenlerinyaptığı eylemlerden tutuklama şartlarını oluşturamayınca adli kontrol verilip de buna uymadıkları gerekçesiyledört (4) kez tutuklanıyor olmalarının akla ve mantığa uygun bir açıklaması yoktur.
Anılangörevi yapan-yapması gereken,yukarıda ismi belirtilen savcı vesulh cezahakimliklerinin tarafsızlık ve bağımsızlıklarını yitirdiklerini görebiliyoruz.
Yargının tarafsızlığı, yargısal faaliyette çıkar ilişkisinin bulunmaması anlamında bağımsızlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu iki ilke gerek iç hukukumuzda, gerekse uluslararası hukukta, temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması bakımından büyük öneme sahiptir.
Zira bu iki temel ilke bir demokratik hukuk devletinde hakların korunmasında “dürüst” ve “adil yargılanma” ilkelerinin temelini oluşturur.
1982 Anayasası’nın 36. ve 138. maddeleri hak arama özgürlüğünü güvence altına almıştır. Ayrıca anılan maddeler mahkemelerin bağımsız ve tarafsız bir şekilde karar verebilmesi için amir hükümlere yer verilmiştir.
Buna göre; “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve diğer uluslararası belgelerde de bu ilke güvence altına alınmış durumdadır:
a. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde “bağımsız ve tarafsız mahkemeye” dikkat çekilmektedir (m.10).
b. Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmede, “Herkesin yasayla kurulmuş, yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil ve açık olarak yargılanmaya hakkı vardır”. (m.14/1).
c. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre; “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir”.
d.. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi TavsiyeKararına göre 15 ;
i. “Yargıçların bağımsızlıklarını geliştirmek, korumak ve saygı göstermek için gerekli tüm önlemler alınmalıdır” (İlke 1/1);
ii. “Mahkemeler dışında hiçbir organ, mahkemelerin yetkisi hakkında söz sahibi olmamalıdır” (İlke 1/2-a-iii);
iii. “Yasama ve yürütme organları yargıçların bağımsızlığını temin etmeli ve bunu tehlikeye atacak adımlar atmamalıdır” (İlke 1/2 -b);
iv. “Yargıçların seçilmesi ve kariyeri konusunda karar veren mercii, hükümetten ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu merciin bağımsızlığını güvence altına almak için, üyelerinin yargı mensupları tarafından seçilmesi ve usul kurallarını kendisinin belirleyebilmesi gibi önlemler alınabilmelidir” (İlke 1/2-c);
v. “Karar verme sürecinde yargıçlar bağımsız olmalı ve herhangi bir çevre ve makamdan ya da herhangi bir neden için; doğrudan ya da dolaylı hiçbir kısıtlama, uygunsuz etki, teşvik, baskı, tehdit veya müdahale altında kalmaksızın çalışabilmelidirler” (İlke 1/ 2-d).
SONUÇ OLARAK; yukarıda açıkladığımız nedenlerle birlikte, yargı etiği ile bağdaşmayan bir tutum içerisinde olan, yasalarca tanınmış hak ve yetkilerini aşan ve hukukun uygulayıcı ve baş savunucusu olma, adil bir yargılama yapma vb. hiçbir sorumluluklarını yerine getirmeyen ilgili savcılık ve hakimlikler hakkında gerekli disiplin soruşturmasının yapılarak gerekli yaptırımların uygulanmasını talep ederiz.
Emekçiyiz haklıyız kazanacağız.