Hükümet ovalarımızı ve tarım alanlarımızı sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son vermelidir.
11-12 Kasım 2017’de Bergama’da gerçekleştirilen ekoloji örgütleri buluşmasının ikincisi 24-25 Mart tarihlerinde gerçekleştirile Eskişehir Tepebaşı ilçesinde gerçekleşmiş, 56 çevre örgütünün katılımıyla Ekoloji Birliği kurulmuştu.
Ekoloji Birliği yeni bir açıklamada bulunarak, “Ovalarımızın sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son verilsin!” çağrısında bulundu.
Ekoloji Birliği tarafından yapılan basın açıklaması şöyle:
Tarım, enerji, sanayi. Bu üç sektörü ayakta tutan tek ortak varlık sudur. Sanayi kuruluşları, gönlünce yer altından su çekebilmek için tesislerini genelde ovalar üzerine kurmak isterler. Rüzgar türbinleri dışında bütün enerji santralleri, su ve buharın gücüyle enerji üretirler. JES (jeotermal), HES (Hidroeletrik santral) başta olmak üzere termik, biyokütle, biyogaz ve nükleer santrallerde su olmadan üretim yapılamaz. (5000 MWe bir termik santralde veya nükleer santralin yalnızca bir ünitesinde saatte ortalama 240bin ton su harcanır.)
Tarım alanlarımız sürekli sanayi ve enerji kaynaklı projelere kurban edilmektedir. Oysa tarım alanlarımız sınırlıdır. Tarım alanı olmayan bir yeri, tarım alanına çevirmek son derecede zordur. Buna rağmen özellikle son 20 yıl içinde kurulan hükümetlerin, tarım alanlarımızı sanayi ve enerji kaynaklı saldırılara karşı korumak gibi bir amacı olmadığı, tersine sermayenin bu tür isteklerini her zaman yerine getirdikleri görülmektedir.
Ülkemizde uygulanan inşaat ve madencilik temelli ekonomi yönetimi ve talan anlayışı ile ovalarımıza geri dönüşü olanaksız zararlar verildi. Ovalarımızın konut amaçlı imara, sanayi ve enerji kaynaklı projelere açılması bu tesislerin geniş çevresinde hava ve su kirliliğini de beraberinde getirdi. Hava ve su kirliliği hepimizin sağlığını olumsuz etkilediği gibi kirletilen ovaların geniş çevresinde yapılan tarımsal üretimde verim düşüşüne ve bazı ürünlerin o çevrede artık hiç yetiştirilememesine neden oldu.
Uygulanan yanlış politikalar ile köyden kente göç furya haline getirildi. Türkiye çapında kırsal nüfus %7 düzeyine kadar düştü. Bu furyada, ovalar üzerinde gerek kaçak gerekse de imarlı bir inşaat baskısı oluştu ve ovalar işgal edildi. Son 20 yıllık süreçte ovalarımız üzerinde, özellikle dere kenarlarında aynı dönemde mantar gibi çoğalan kaçak veya imarlı sanayi tesislerinin oluşmasına da izin verildi. Çoğunda arıtma tesisi ve filtresi olmayan bu tesislerin, ova topraklarını yok edip betonlaştırdıkları yetmiyormuş gibi havamızı ve derelerimizi de pervasızca kirletmesine izin verildi.
Sayısı Türkiye çapında binlerce olan bu kaçak veya imarlı sanayi tesisleri, havamızı, toprağımızı, yeraltı ve yerüstü sularımızı kirletmeye devam etmektedirler. Son milletvekili seçimlerinden önce hükümetin yürürlüğe koyduğu "imar affı" ile imar izni verilerek kaçak sanayi tesislerinin çevreyi kirletmeye devam etmeleri, hükümet tarafından "güvence altına" alındı.
Bununla birlikte Tarım Bakanlığı, 2015 te başlattığı çalışmalar sonucu 6,92 milyon hektar büyüklüğünde Türkiye genelindeki 212 büyük ovayı gözden geçirdi. Bakanlık bunların içinden 198 büyük ovaya "Büyük Ovalar Koruma" niteliği vererek sınırlarını yeniden belirledi. Bu belirlemede kabataslak çalışma yapıldığı için ova niteliğinde olmayan alanlar, dağlar, üniversite yerleşkeleri ve hatta kent, kasaba yerleşim alanları bile ova sınırları içine alınarak, ovalarımız olduğundan büyük gösterildi. Gerçek ova alanlarımız bu belirlenen miktarın çok altındaydı. Bu çalışma yapılırken daha önce yapılan plan değişiklikleri ile ova sınırı dışına çıkartılan alanların hakları saklı tutuldu.
Gelinen son noktada ovaları koruyacakmış gibi gösterilen bu çalışmanın hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Plan değişiklikleri ile ovalarımızın sanayi ve enerji alanına dönüştürülmesine hızla devam ediliyor.
Özellikle Aydın, Manisa, İzmir üçgeninde, tarım toprağının jeotermal enerji üretim alanına çevrilmesi, JES'lerin termal su ve baca gazı salımları nedeniyle tarımsal üretimi felaket hale getirdi. Manisa'nın Alaşehir ve Sarıgöl ovalarında, Turgutlu’da, Salihli’de yaygınlaştırılmak istenen JES projeleri yalnız bu bölgelerde yetişen çekirdeksiz üzümün geleceğini tehdit ediyor.
Tarım alanlarımızın, Bursa Karacabey'de olduğu gibi Batı OSB (Teknosab) adı altında Organize Sanayi Bölgesi, Bursa Mustafakemalpaşa'da, Bergama -Ovacık’ta olduğu gibi altın madeni alanına çevrilmesinde sakınca görülmedi. Bursa'da Büyükorhan ve Mustafakemalpaşa ilçelerimizde biyokütle termik santral maskesi altında atık yakma tesislerinin yine tarım alanları üzerine kurulmasına izin verildi.
Ülkemizdeki organize sanayi bölgelerinin neredeyse tamamı verimli tarım toprakları üzerindedir. Samsun Çarşamba Ovası’nın tümden sanayi alanına çevrilmesi çalışmaları parça parça hayata geçiriliyor. 1.sınıf sulu tarım arazisi ve kısmen de mera niteliğinde bir alan üzerine konuşlanan Lojistik Köy Projesi meslek odalarının ve köylülerin hukuk mücadelelerine rağmen sürdürülüyor. Daha önce tersane alanı olarak tahsis edilip atıl kalan doğal alanın organize sanayi bölgesi yapılması çalışmaları devam ediyor. Daha önce devlet üretme çiftliği olan ve özel bir şirkete satışı yapılan alanın sanayiye açılması ve Çarşamba Havaalanı ile Yeşilırmak arasının sanayi bölgesi olarak kullanıma açılmasına yönelik çalışma ve araştırmalar sürdürülüyor.
Konya Ovası’nda suların yanlış kullanımı ile göçükler oluştu, kuraklık nedeniyle tarım yapılamaz hale getirildi.
Yapılanlar bunlarla sınırlı değildir. Türkiye'nin hemen her deresinin önü sulama göleti adı altında mini barajlarla kesildi. Bu yapılırken derenin aktığı sürece geçtiği coğrafyaya bir canlılık, bir hayat verdiği önemsenmedi. Kimi zaman derelerin suyunu onlarca kilometre ileriye taşımak için yine tarım alanları yok edilerek kanallar açıldı. Bu kanallar tarım alanlarını bölerken diğer tarafa geçmek mümkün olmadığı için kimi tarım alanları kullanılamaz duruma getirildi.
Dereden akan su herkesindir. Ancak bu su bir gölette toplandığında durumun ne olacağı belli değildir. Bugün örneklerini hemen her yerde gördüğümüz gibi sulama göletleri de şirketlere kiralanabilir ya da kullanım hakkı devredilebilir. Bir ekonomik kriz bu göletlerin hükümet tarafından özelleştirme adı altında sermayeye devrini gündeme getirebilir. Yaratılan bu durum gelecekte tarımsal üretimde kullanılacak suyun ve dolayısıyla gıdamızın ciddi oranda pahalılaşmasına, açlığa neden olacak sonuçları yaratabilecek güçtedir.
Sermaye sahipleri, köylüden ucuz tarla satın alıp tarım alanını yok ederek yapmak istedikleri sanayi tesisi için gereken suyu da bu sulama göletlerinden sağlama cüretini göstermeye başlamıştır. Başka bir örnek olarak Gördes’te planlanan bir sulama göleti projesi iptal edilip, onun yerine, Nikel madeni için atık barajı yapılmıştır. Bununla birlikte inşaat temelli kalkınma anlayışının ürünü ulaşım projelerinin, tarım alanlarının bölünmesine ve ciddi büyüklükte tarım alanının ulaşım projeleri için yok edilmesine neden olduğu bilinmektedir.
Tüm bunları bir araya topladığımızda ülkemizde tarım alanlarımızın hızlı yok olduğunu, giderek hızlanan oranda açlık tehlikesi yaratacak koşulların bizzat hükümetler tarafından hazırlandığını görüyoruz. Tarım
olmadan, su olmadan yaşam olmaz. Bu nedenle biz Türkiye çapında 60'a yakın ekoloji örgütünün ortak sesi Ekoloji Birliği olarak, tarım alanlarımızda ve ovalarımızda yok oluşa bir kez daha dikkati çekmek istiyoruz. Hükümetler tarım alanlarımızı korumadığı gibi bizlerin koruma amaçlı açtığımız davaların da son yıllarda gerçek bir adaletsizlik örneği olarak aleyhimize sonuçlandığını görmekteyiz. Özellikle tarım alanlarına yapılacak yatırımlara Bakanlar Kurulu ya da Vali tarafından verilecek "Kamu Yararı" kararı, o tesisin yapılmaması için bütün bilimsel verileri göz ardı ederek davaların aleyhimize sonuçlanmasına olanak tanımaktadır.
Biz, Ekoloji Birliği olarak tarım alanlarımızdaki yok oluşu durdurmak için her türlü mücadeleye ve mahkemelerde açacağımız davalarımıza bundan sonra da devam edeceğimizi, adaleti mumla da aramaktan usanmayacağımızı bir kez daha bildirmek istiyoruz.
Hükümet ovalarımızı ve tarım alanlarımızı sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son vermelidir.
EKOLOJİ BİRLİĞİ