"Tüm dünyada kadınlar yaşam alanlarını daima direniş mevzilerine çevirdikleri gibi 8 Mart’ı da mevzilerinde coşkuyla karşılıyorlar."
ÖYKÜM BOZBAY
8 Mart 1857’de New York’ta bulunan bir fabrikada 40.000 dokuma işçisi kadının daha iyi çalışma koşulları için eşit işe eşit ücret talebi ile başlattıkları grevde fabrika içinde çıkan yangında polislerin fabrikayı bilerek barikatlarla abluka altına almasından dolayı 129 kadın işçi hayatını kaybetti. Düzenlenen cenaze törenlerine ise 10 bini aşkın insan katıldı.
8 Mart 1907’de yani gerçekleşen grevin 50. yılında New York’ta bir yürüyüş yapıldı. 1909 yılında ise tekstil şirketlerinde çalışan yaklaşık 30.000 kadın insanca bir yaşam için çalışma saatlerinin düşürülmesi ve ücretlerinin artması için grev kararı aldılar. Grev çok kısa bir sürede örgütlenmiş olmasına rağmen Kasım 1909’dan Şubat 1910’a kadar devam etmiş ve ilk uzun kadın grevi olmuştu.
‘’23 Kasım 1909’da çoğunluğu yirmili yaşların başında, Yahudi dilini konuşan 20.000’den fazla göçmen kadın, New York’un gömlek endüstrisinde 11 haftalık bir genel grev başlattı. 20.000 İsyanı olarak adlandırılan bu grev, Amerikan tarihinde o güne kadarki en büyük grevdi. Genç grevcilerin cesareti, dayanıklılığı ve dayanışması tekstil sektöründe ve Amerikan Sendika Federasyonundaki baskın erkek liderliğini, kadın çalışanların örgütlenmelerine karşı var olan ön yargılarını gözden geçirmeye zorladı.’’ (Kaynak: Çatlak Zemin – https://www.catlakzemin.com/23-kasim-1909-20-000-isyani-basladi/)
1910’da İkinci Sosyalist Enternasyonal bünyesinde yapılan ve 17 ülkeden 100 kadar kadının katıldığı Uluslararası Kadın Konferansı’nda, Sosyalist Enternasyonal’de çıkan tartışmaların ana başlıklarından biri kadınların ‘’oy hakkı mücadelesi’’ üzerineydi. Kongrenin güçlü devrimci kanadından olan Rus delegesi Aleksandra Kollontay sosyalist ve burjuva ideolojisine ait kadın hareketleri arasında fark için şunları söylüyordu:
“Kendi değerlendirmelerine göre, burjuva kadınlar, ‘tüm kadınlar’ için cömertçe haklar talep ederken, işçi kadınlar yalnızca kendi sınıf çıkarları için dövüşmektedirler. Aslında, pratikte durum bunun tam tersidir: Kadın işçiler tüm diğer sınıflardan kadınların oy hakkının yolunu da açmaktadırlar. Sosyal demokrasi, kendi sınıfından kadınların çıkarlarını tam ve tutarlı bir biçimde savunurken, en gelişkin demokrasi ilkelerini hayata geçirmekte ve bir bütün olarak kadınların davasını güçlendirmektedir.” (Kaynak: Çiğdem Çidamlı, Devrim Dergisi)
Aleksandra Kollontay ve Alman sosyalist Clara Zetkin emekçi kadınların hem burjuvaziye hem de ataerkil zihniyetle kuşanmış iktidarlara karşı mücadelelerinin bir göstergesi olması için “Uluslararası Kadın Günü” adıyla bir öneride bulundular. Sosyalist Enternasyonal Kongre’de okunan önergede bahsedilen şunlardı:
“Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak kadınlara oy hakkının ajitasyon ve propagandasına hizmet etmek üzere, her yıl bir kadınlar günü düzenler. Bu talep, sosyalist anlayışın kadın sorununa yaklaşımına uygun olarak gündeme getirilmelidir. Kadınlar günü uluslararası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır.” (Fatma Şenden, Sosyalist Dergi)
İlk Uluslararası Kadın Günü Paris Komünün 40. Yıldönümü olan 1911’de kutlandı. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın öncesinden SSCB’nin kuruluşuna kadar birçok Avrupa ülkesinde kadınlar savaş karşıtı grevler, mitingler ve kampanyalar örgütlediler. Kadın eylemlerinde örgütlülüğün ve niceliğin en fazla olduğu yer Rusya oldu.
1917 yılından itibaren Rus Komünist kadınlar Kollantay öncülüğünde Uluslararası Kadın Gününde direniş başlattılar. Tıpkı 1913 yılında ABD’de Uluslararası Dünya Kadın Gününde sokakları bir direniş alanına çeviren kadınlar gibi Rus Komünist Kadınlar direnişlerini sokağa taşıdılar. Gittikçe büyüyen bu mücadele dinamiği, Çar’ın müdahale etmesiyle bolşevikler tarafından aceleci bulunması rağmen Bolşevik Devrimi’ne giden yolu açan Şubat Devrimi’nin fitilini ateşlemiş oldu.
1919 yılında Üçüncü Enternasyonal’de Alman Sosyalist Clara Zetkin’in çabalarıyla Lenin 8 Mart’ı 1922 yılından itibaren Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanacağını ilan etti. Bolşevik lider Vladimir Lenin mesele üzerine şunları yazdı;
‘’Aydınlanma, kültür, medeniyet ve özgürlük – dünyanın tüm kapitalist, burjuva cumhuriyetlerinde, bu güzel sözlerin hepsi, evlilik hakları ve boşanma ile ilgili kanunlar, evlilik dışı doğan bir çocuğun ‘meşru’ bir çocuk ile karşılaştırıldığındaki daha düşük statüsü, erkeklere ayrıcalık tanıyan kanunlar, kadınları aşağılayıcı ve aşağılayıcı kanunlar gibi kadınları aşağı varlıklar olarak gören rezil, iğrenç derecede pis ve acımasız kaba yasalarla iç içedir. İşçi ve köylü cumhuriyeti olan Sovyetler Birliği’nde, Bolşevik liderin bu yasaları kaldırdığını gururla ilan etmesi sonucu burjuva sahtekarlığı ve burjuva ikiyüzlülüğünden bir taş eksilmiştir.’’
Kadın mücadelesinin yükseldiği ve direngen mücadele hattı ile kadınlar her alanda varlığını göstermeye başladığı ilk günden beri sokak sokak örgütlenen 8 Mart’tan kareler bizlerin feminist belleğinde yer edinmiş durumdadır.Tüm dünyada kadınlar yaşam alanlarını daima direniş mevzilerine çevirdikleri gibi 8 Mart’ı da mevzilerinde coşkuyla karşılıyorlar. Geçen sene olduğu gibi bu sene de var gücü ile kadınları hedef alan, bizleri sindirmeye çalışan AKP iktidarının karşısına cesaretimizi ve gücümüzü Alexandra Kollontay ve onun kadın özgürlük mücadelesine omuz vermiş tüm yoldaşlarından alarak dikileceğiz.
.......
Kaynak: Yolculuk gazetesi
https://www.yolculukhaber.net/8-marta-giderken-oykum-bozbay