"Sermaye ideolojisine bürünmüş siyasi kadro işbaşında kaldığı sürece, sermaye her daim avantajlıdır; kaşıkla verdiğini kepçe ile geri alacağını çok iyi bilmektedir."
Öyle düşünülür ki, krizler emekçileri yoksullaştırıp perişan edeceğinden sınıf bilincinin yükselmesine ve sisteme karşı tepkilerin yoğunlaşmasına neden olabilir. Düz mantıkla bu yorum anlaşılabilir olmakla beraber, sosyal dönüşümlerin öylesine çok ani ve keskin olmasını beklemek hayalcilik olur. Bu durum bilinç düzeyi oldukça yüksek ve sınıf bilinci gelişmiş ileri ekonomilerde dahi beklenemeyeceği gibi, hele de Türkiye gibi kentlileşmenin henüz tamamlanamadığı, kentlerin adeta büyük kırsal alanlara dönüştüğü geç kapitalistleşen ülkelerde kesinlikle söz konusu olamaz. Bununla beraber, bir yandan sosyal risk oluşturmamak, diğer yandan da sermaye ve siyasi kadronun hanesinde olumlu katkı oluşturabilmek için kriz dönemlerinde hükümetler bazı önlemleri almaktan geri durmazlar.
Kriz bazı kesimleri avantajlı kılarken, buna denk gelecek şekilde karşıt kesimleri yoksullaştırır. Örneğin son kur yükselişi döviz baronlarını zenginleştirirken, açıktır ki tasarruf yapamayan dar ve orta gelirli büyük yığınları zor durumda bıraktı. Bunun da ötesinde, kriz bahanesiyle işten çıkarmaların işsizliğe yaptığı katkı da ciddi sosyo-ekonomik sorun kaynağı oluşturur. Her sorun gibi, özellikle de sosyo-ekonomik sorunlar siyasi erki iki nedenden dolayı ciddi olarak rahatsız eder. Birincisi, işsizlik ve yükselen yoksulluk anında sisteme zarar vermese de, kesinlikle siyasi erkin gelecek seçimlerde iktidar yolunu daraltır. Bu itibarla, seçime gidilirken avantajlı olmaya çalışan siyasal erk yükselen kriz karşısında yoksul kesime el uzatmak zorunda kalır.
Ne var ki, bu nimetten yararlanılır, bunda bir sakınca yoktur,ancak nimetin niteliği ve amacı, yani bu politikanın orta ve uzun vadede kime yarayacağı konusunda kafa yormadan salt destekten yararlanma aşamasına geçmek akılcı davranış olamaz. Yoksulun, özellikle de emekçinin düşünmesi gereken en önemli husus, kendisine uzatılan elin anlık ve sermaye-siyaset işbirliğinin kerhen katlandığı fırsatçılığı şeklinde olduğu gerçeğidir. Bunun anlamı şudur ki, uzanan el verirken, aynı anda bir şeyler de almaktadır. Hatta verme anlık olduğu halde, alma devamlı ve genellikle kalıcı niteliktedir. Hal böyle ise, verilenle alınan arasında makul bir denge olmadığı gibi, verilenin devamlılığında da hiçbir garanti söz konusu değildir. Özellikle de, gurur kırıcı yönü ile böylesi amaçla uzanmış ellere rağbet etmek ve siyasi tercihlerde dikkate almak büyük bir yanılgıdır.